Makale

DÜNYANIN En Güzel Yeri Cennetin Yanındaki Köy / The Village Next to Paradise

DÜNYANIN
En Güzel Yeri
Cennetin Yanındaki Köy / The Village Next to Paradise

İshak KOÇ

İnsanların çoğu dünyaya geldiği, büyüdüğü, yaşadığı toprakları benimser ve cennet diye niteler. Özellikle vatan sözcüğünün önüne bir sıfat olarak ekleyip güzelliği, kusursuzluğu, hissettiği muhabbeti berkitir. Doğup, büyüyüp yaşanan topraklara karşı duyulan bağlılığa kutsiyet atfedilir. Akif’in “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda” diye sorduğu, yanıtını da en keskin ve mütekâmil yine kendisinin verdiği vatan algısını tamlayan bir aidiyet söz konusudur. Herhâlde bunu en net biçimde vatanından cüda kılınanlar anlar. Yurdundan çıkarılan, tarihi, toprağı, hayatı gasp edilen Filistin halkı gibi… Yaşadığı yerle ünsiyet kurabilen, daha doğru ifadeyle yerini yadırgamayan, elbette oraya karşı aidiyet hisseder. Tamamen içten gelen, doğal, karşılık görmenin umulmadığı bir aidiyettir o. İnsanidir. Kurumsallıkla, resmiyet ya da millî hamasetle alakası olmasa gerektir.
Cannes’a seçilen ilk Somali filmi Cennetin Yanındaki Köy benzer bir aidiyet anlayışını yansıtır. Mo Harawe’nin yönettiği 2024 yapımı film, sürekli insansız hava aracı tehdidi altında, ölümün gölgesinin hiç eksilmediği, mezarların ve definlerin gösterildiği bir coğrafyada, daha müreffeh bir hayat arayışında olan Somali yerlisi aileyi takip eder. Film aile olmayı, yuva kurmayı, anne-baba-çocuk denklemlerini yeniden sorgulatır.
Cennetin Yanındaki Köy, baba rolünü oynayan Mamargade (Ahmed Ali Farah), sevimli bir çocuk olan Cigaal (Ahmed Mahmud Salleban) onun girişken ve hırçın halası Araweelo (Anab Ahmed İbrahim) arasında dönen bir hikâyedir. Cigaal öksüzdür, aslında yetimliği de vardır ama o bunu hiç bilmez. Zeki, çalışkan, sevgi dolu bir çocuktur. Ancak yokluk ve imkânsızlık zekâvet, çalışkanlık, sevgi tanımaz. Hiç ihmal etmeden okuluna devam eden Cigaal’in öğretmeni hep izinlidir, hiçbir gün derse gelmez. Sonuçta imkânsızlıklar, kaynak ve öğretmen yoksunluğu sebebiyle okul kapanır. Okulun müdiresi fazla zeki olduğunu düşündüğü Cigaal’in şehirdeki yatılı okula verilmesini tavsiye eder. Nitekim öyle de yapılır. Gerisi zaten sürgün gibidir.
Cigaal’in yatılı okul macerası ya da mecburiyeti, hafızlık yapanların, ilk ve ortaöğretim yıllarında yurtta kalanların yabancısı olmadığı bir serencamdır. O yaşlarda çocuk, yurda kendi istek ve iradesi dışında bırakılır. Yahut da sosyal çaresizlik, yurtlarda yetişen çocukların kaderi olur. Köyden geldiği için her yordam abes ve yabancı görünür. Zaten sorgusuz uyum gösteren diğer çocuklar yeni gelene karşı yabancıdır. Belki mecburiyetten tanışmak, benzerlikler bulmak iktiza eder. Hafta bitince ailesi olan herkes tatile gider; bir yakını tarafından alınmayan çocuklar yurtta kalır. İşte o haftanın sonunda yurtta kalma mecburiyeti düpedüz garipliktir. Maruz kalan çocuğa hayatın kılcallarını sorgulatır.
Baba Mamargadi tutunduğu her şeyde çuvallayan, gayriihtiyari gayrimeşru işlere bulaşan bir adamdır. Birbirlerinden bağımsız ama derme çatma bir aile olarak birlikte yaşamaya çalışan bu üç kişi arasında, geri kalmış toplum yapısı içinde girişken bir kadın figürü olarak Araweelo göze çarpar. Onun aileye maişet sağlama, yeni bir hayat kurgulama ve kurma adına ticaret yapışı, müşterileriyle ilişkileri, terzi dükkânı açmak için girişimleri dikkat çeker. Araweelo, eşinden ayrılmak zorunda kalan ve kardeşinin yanına sığınan bir kadındır. Boşanma gerekçesi bile toplumsal soruna işaret eder. Mahkemede hâkim neden ayrıldıklarını sorduklarında eski eşi “Çocuğumuz olmuyor.” diye yanıtlar. Hâkim herhâlde tedavi anlamında “Başka yöntem denediniz mi?” diye sorar. Yanıt hayli ilginçtir: “Elbette denedik, ben bir başka kadınla evlenmeyi teklif ettim!” Hâkim bu defa Araweelo’ya sorar: “Neden kabul etmedin ki?” Bu noktada aslında hâkimin de neyi niçin sorduğu, toplumun konuya dair genel algısı, pek dindar görünen köyün kılavuz istemediği anlaşılır. Kadınlar tesettürlüdür, erkekler aralarında namaz muhabbeti dahi yapar ama çocukların yarım bir namaz görüntüsü dışında inanca dair pek bir şey yansımaz.
“Dünyanın en güzel yeri” ya da “cennetin yanındaki köy” ifadesi ispata ihtiyaç duymaz. İzafi olduğundan, görece güzellik algısından, romantik bir yaklaşım sayıldığından değil de çaresizlikten… Bu hâli Altan Erkekli bir yerli yapım içinde sorup yanıtlar: “İnsan yaşadığı yeri neden sever? Başka çaresi yoktur da ondan!” Kökleri topraktan ayrılan bitki kaç gün yaşayabilir? Uygun ortam oluşturulsa bile müstesna türler dışında kısa sürede solup gider. İnsan için vatan kılınmış yeryüzü; kara ve su birikintileri de öyledir ki şimdiki zamanda insan evladı, “Uzayda hayat mümkün mü?” gibi soruların ardında beyhude dolanır. Nihayet coğrafya kader olmasa da keder bağışlar. En güzel dramlar dünyanın doğu ve güney cihetlerinde yaşanır. Cennet vatan da tam olarak bu coğrafyalar olsa gerektir.
Orijinal İsmi:
The Village Next to Paradise
Süre:
134 dk
Tür:
Dram, Kurgusal
Yönetmen:
Mo Harawe
Senarist:
Mo Harawe, Alexander von Piechowski, Daniel Beres
Yapım:
2024-Almanya