DİJİTAL KASIRGANIN ORTASINDA
AİLEYE SIĞINMAK GENÇLİĞİN
KİMLİK
ARAYIŞI
Dr. Muhammet Enes VURAL
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dijital çağın gölgesinde büyüyen bir gençlikten söz ediyoruz. Onlar, doğdukları andan itibaren ekranlarla çevrili, “çevrim içi” bir dünyanın içine adım attılar. Bilginin, fikirlerin, inançların ve hatta kişiliklerin saniyeler içinde şekil değiştirdiği bir evrende yönlerini bulmaya çalışıyorlar. Bu evren parlak, hızlı ve cezbedici ama aynı zamanda yorucu, çelişkili ve yalnızlaştırıcı. Sosyal medya platformları gençler için bir vitrin değil aynı zamanda bir kimlik laboratuvarı. Burada kim olmak istediklerini dener, başkalarının yaşam tarzlarıyla kendilerini kıyaslar, beğeni ve onay arayışına girerler. Bu platformlar, gençlerin yalnızca kendilerini değil bağlı oldukları değerleri de yeniden tanımladıkları bir sahneye dönüşmüştür.
Dijital dünyada büyüyen gençler, hem kendi benliklerini hem de aidiyet alanlarını bu platformlar aracılığıyla keşfetmeye çalışıyor. Akıllı cihazlar, sosyal medya içerikleri ve dijital etkileşimler onların gündelik yaşamlarının merkezinde yer almakta. Dijital ortamın sunduğu bu hızlı ve geniş erişim, aynı zamanda yüzeyselleşme, yalnızlaşma ve kimlik çatışması gibi ruhsal riskleri de beraberinde getirmekte. (Twenge, 2018)
Psikolog Erik Erikson’un ortaya koyduğu psikososyal gelişim kuramına göre, ergenlik dönemi bireyin benlik arayışında en belirleyici evrelerden biridir. Genç, bu dönemde hem ait olabileceği sosyal rolleri dener hem de kendine özgü bir varoluş biçimi geliştirmeye çalışır. Ancak bu süreç yalnızca içsel bir sorgulama yoluyla değil aynı zamanda çevresel etkileşimlerle biçimlenir. Özellikle aile, bu etkileşimlerin en güçlü halkasıdır. Ayrıca yapılan güncel araştırmalar, sosyal medya kullanımının artmasıyla birlikte gençlerde yalnızlık hissinin ve kaygı düzeylerinin yükseldiğini, bu durumun ise kişilik gelişimiyle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. (Aalbers et al., 2019) Yalnızca kimlik değil aidiyet de bu dijital düzlemde her geçen gün daha kırılgan hâle gelmektedir. Bu karmaşık dijital ortamda gençler sadece içerik tüketicisi olmayıp aynı zamanda bir yön ve anlam arayışındadırlar. Karşılaştıkları örnekler ise çoğu zaman geçici, tutarsız ve yüzeysel kalmaktadır.
Dijitalleşmenin sunduğu bu yeni dünyanın içinde, gençlerin hem kendilerine hem de ait oldukları kültüre ve inanca dair sağlıklı bir kişilik geliştirebilmeleri için, temas hâlinde oldukları değerlerin anlamlı ve sürdürülebilir olması gerekir. Aile, bu anlamın üretildiği ilk ve en temel yerdir. Duygusal bağların, değer aktarımının ve modellemelerin yaşandığı aile ortamı, bireyin kendi benliğini hem keşfetmesini hem de inşa etmesini mümkün kılar.
Kültürel Hafızanın Taşıyıcısı Olarak Aile
Kimlik, sadece bireysel bir sorgulamanın değil aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir aktarımın da ürünüdür. Genç bireyin kendini tanıma süreci, kişisel tercihler kadar içinde büyüdüğü sosyal çevreyle kurduğu ilişkiler üzerinden şekillenir. Bu ilişkilerin en güçlü halkasını ise aile oluşturur.
Erikson’a göre ergenlik, bireyin “Ben kimim?” sorusuyla ilk kez ciddi biçimde yüzleştiği ve bu soruya çeşitli sosyal roller aracılığıyla yanıt aradığı kritik bir evredir. (Erikson, 1968) Genç, bu dönemde hem ait olabileceği bir topluluk arar hem de kendi bireyselliğini oluşturmak ister. Bu arayış, yalnızca içsel bir sorgulama değil aynı zamanda sosyal bir etkileşim sürecidir. Bu süreci daha iyi anlamak adına, Albert Bandura’nın sosyal öğrenme kuramı önemli bir pencere açar. Bandura’ya göre, bireyler yalnızca yaşadıkları deneyimlerden değil çevrelerinde gözlemledikleri davranışlardan da öğrenirler. (Bandura, 1977) Ergenlik dönemindeki gençler, çevrelerinde gördükleri kişilerle özdeşim kurarak “kim olmak istediklerine” karar verirler. Bu karar sürecinde en çok etkilendikleri kişiler ise genellikle en yakın çevreleri; anne, baba, kardeş, öğretmen hatta çevrelerindeki yetişkin figürlerdir.
Aile, bu açıdan yalnızca kan bağıyla değil; gündelik yaşamda gösterilen tutum ve davranışlarla, değer aktarımıyla, kriz anlarında verilen tepkilerle bir okul niteliğindedir. Gencin dikkatini çeken sadece söylenenler değil; yaşananlar, gösterilenler ve hissedilenlerdir. Bu nedenle aile içindeki ilişkiler, genç bireyin davranış biçimlerinden çok daha fazlasını şekillendirir; değer algısını, benlik saygısını ve topluma karşı tutumunu da etkiler. Ancak çağımızın hızlı değişen yaşam dinamikleri, bu doğal öğrenme ortamlarını akamete uğratmaktadır. Geniş ailenin parçalanması, aile büyüklerinden uzaklaşma, yoğun bireysellik ve dijital ekranların günlük hayatın merkezine yerleşmesi gençlerin geleneksel rol modellerle kurduğu teması zayıflatmaktadır. Fakat yine de tüm bu değişimlere rağmen, aile hâlâ bireyin sosyal hafızasını taşıyan en güçlü yapılardan biridir. Özellikle kriz zamanlarında, bireyin yeniden dönüp anlam aradığı yer, çoğu zaman yine ailesidir. Çünkü aile, sadece geçmişi aktaran değil aynı zamanda kimliğe süreklilik kazandıran ve onu besleyen bir kök gibidir.
Kimlik Savaşının Sessiz Cephesi: Ergenlikte Dinî Kimlik Arayışı
Ergenlik dönemi, yalnızca fiziksel ve duygusal değişimlerin yaşandığı bir süreç değil aynı zamanda bireyin varoluşsal sorularla ilk kez doğrudan yüzleştiği bir dönemdir. Bu dönemde genç, “Ben kimim?”, “Nereden geldim?”, “Hayatın anlamı ne?” gibi derinlikli sorularla meşgul olmaya başlar. Bu soruların çoğu, dinî ve metafizik boyutlar taşır. Bu nedenle ergenlik, sadece kimlik değil aynı zamanda dinî kimlik gelişiminin de en yoğun yaşandığı evredir.
Bu dönemde bireyin düşünsel kapasitesinde gözle görülür bir dönüşüm yaşanır. Soyut düşünce becerilerinin gelişmesiyle birlikte genç artık çocuklukta sorgusuz kabul ettiği inançları yeniden değerlendirir. Tanrı tasavvuru, ölüm sonrası hayat, ibadetlerin anlamı gibi dinî temalar, artık yalnızca dışarıdan aktarılan bilgiler değil bireyin zihninde yeniden inşa edilen, içselleştirilmeye çalışılan yapılar hâline gelir. Bu yeniden inşa süreci, çoğu zaman bir sorgulama hatta zaman zaman bir çatışma şeklinde ortaya çıkar.
Psikolojik açıdan bakıldığında, bu çatışma bir kriz gibi görünse de doğal bir gelişimsel adımdır. Çünkü birey, sadece inandığı şeyleri değil neden ve nasıl inandığını da öğrenme ihtiyacı içindedir. Burada devreye, bireyin çevresi özellikle ailesi girer. Aile ortamı, bu sorgulama sürecinde rehberlik sağlayan bir alan olabildiği gibi, eğer yeterince açık ve destekleyici değilse bireyin yalnızlaştığı bir alan da olabilir.
Gençler, ailelerinin dinî pratiklerinden, kriz anlarındaki tutumlarından ve inanca yükledikleri anlamdan etkilenmektedir. Başka bir deyişle, dine dair sorular yalnızca zihinsel değil aynı zamanda duygusal ve ilişkisel düzeyde de yanıt bulmaktadır. Öte yandan bu durum, ailenin sadece kültürel değil manevi değerlerin aktarımında da önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir.
Dinî kimliğin gelişiminde bir diğer belirleyici unsur ise bireyin çevresinden aldığı tepkilerdir. Sorgulayıcı bir tutum sergileyen genç, bu yaklaşımı nedeniyle dışlanma, suçlanma, sürekli eleştiri ya da küçümsenme ile karşılaşırsa dinî kimliğiyle sağlıklı bir ilişki kurmakta zorlanabilir. Oysa kabul edici, anlayışlı, istişare ile hareket edilen ve yol gösterici bir aile ortamı, bu süreci destekleyici bir zemine dönüştürebilir. Diğer bir ifadeyle olumlu benlik algısının gelişmesine katkı sağlayabilir. Nitekim birey, güvenli bir ilişkisel zeminde dinî sorularını cesaretle dile getirebildiğinde bu durum kimliğini daha sağlam temeller üzerine inşa etmesine imkân tanır.
Bu noktada aile, sadece bilgi veren değil aynı zamanda soruları karşılayabilecek sabrı ve içgörüyü gösteren bir rehber olabildiğinde dinî kimlik gelişimi daha tutarlı ve içten bir biçimde gerçekleşir. Gençler için rol modellerin dini alanda “tutarlı” ve “yaşanmış” olması, soyut ilkelerin somut yaşantılarla pekiştirilmesini sağlar. İnancın sadece öğretilen değil de yaşanan bir şeye dönüştüğü anlarda, dinî kimlik içselleştirilmiş olur.
Sosyal Medyada Dinin Yüzü ve Gençlik Üzerindeki Etkisi
Dijital platformlar, dinî içeriklerin paylaşımı ve tartışılması için yeni alanlar sunarken gençlerin inançlarını sorgulamalarına ve yeniden tanımlamalarına da zemin hazırlamaktadır. Araştırmalar, gençlerin sosyal medyada karşılaştıkları dinî içeriklerin, onların dinî algılarını ve kimliklerini etkilediğini göstermektedir. Özellikle sosyal medyada popüler olan dinî figürler ve fenomenler, gençler için yeni rol modeller hâline gelmektedir.
Ancak bu dijital ortamda sunulan dinî içeriklerin doğruluğu ve güvenilirliği konusunda dikkatli olunması gerekmektedir. Sosyal medyada yayılan bazı dinî bilgiler, geleneksel dinî öğretilerle çelişebilir ve gençlerin dinî kimliklerinde belirsizliklere yol açabilir. Bu nedenle, gençlerin sosyal medyada karşılaştıkları dinî içerikleri eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmeleri önemlidir.
Küresel Tehditler Karşısında Bir Sığınak Olarak Aile
Zamanımızın en görünür fakat çoğu zaman da en sessiz tehdidi, bireyin benliğinden ve köklerinden uzaklaşarak yalnızlaşmasıdır. Özellikle gençler, dijital dünyanın sınırsız akışı içinde kimliklerini kurarken bir yandan da aidiyet duygularını, manevi bağlarını ve değer referanslarını sorgulamaktadır. Sosyal medya platformlarında hızla tüketilen görseller, fikirler ve yaşam biçimleri çoğu zaman bireyin kendi ailesinden, kültürel mirasından ve inancından uzaklaşmasına neden olabilecek kadar güçlü olabilmektedir. Bu değişim, aile kurumunu sadece koruyucu değil aynı zamanda yeniden inşa edici bir rol üstlenmeye davet etmektedir. Artık aile yalnızca bir değer aktarıcısı değil; aynı zamanda bir karşılaştırma alanı, bir güvenli liman, bir anlam üretim mekânı hâline gelmek zorundadır. Gençler, sosyal medya aracılığıyla çeşitli küresel örneklere ulaşabiliyor, farklı dinî söylemlerle karşılaşabiliyor ve bu karşılaşmaları kendi inanç yapılarında sorguya yol açabiliyor. Bu süreç doğaldır ve aslında sağlıklıdır da yeter ki genç bu sorgulamayı düşmanca değil merakla, güvenle ve karşılık bulabileceği bir ortamda yapabilsin. Bu noktada ailenin rehberliği hayati önem taşır. Genç birey için dinî kimlik sadece inanç bildirimi değil aidiyet, değer ve yaşam biçimiyle iç içe geçmiş bir yapıdır. Bu yapının inşasında baskıcı ya da savunmacı tepkiler değil dinleyen, anlamaya çalışan ve gerektiğinde yol gösteren tutumlar etkili olur.
Küresel tehditler karşısında aile, yalnızca geçmişi taşıyan değil geleceği de şekillendiren bir kurumdur. Ailede konuşulan dil, tartışma biçimi, dinî pratiklerin samimiyeti ve sürekliliği; genç bireyin zihninde dinin ne olduğuna dair bir çerçeve ve referans noktası oluşturur. Bu çerçeve ne kadar açık, tutarlı ve içten olursa genç o kadar sağlam bir kimlik ve inanç zemini inşa edebilir. Ebeveynler için bu süreçte en kıymetli tutum, hem bilgilendirici hem de destekleyici bir yaklaşım sergilemektir. Dinî bilgiyle donanmak kadar bu bilgiyi yaşantıya yansıtarak örnek olmak önemlidir. Gençler, söylenenlerden çok gösterilenle ikna olurlar. Kimi zaman susarak dinlemek, yargılamadan birlikte düşünmek onların dünyasında çok daha kalıcı izler bırakabilir.
Gençlere hatırlatılabilecek tek şey belki şudur: Kimlik, bir yarış değil, bir yolculuktur. Her sorunun bir cevabı olmayabilir ama her arayış bir anlam taşır. O anlamı bulmak için bazen uzaklara bakmak gerekir; ama çoğu zaman en derin cevaplar, en yakında yani ailede saklıdır.
Kaynakça
• Aalbers, G., McNally, R. J., Heeren, A., de Wit, S., & Fried, E. I. (2019). Social media and depression symptoms: A network perspective. Journal of Experimental Psychology: General, 148(8), 1454–1462. https://doi.org/10.1037/xge0000528
• Bandura, A. (1977). Social learning theory. Prentice Hall.
• Erikson, E. H. (1968). Identity: Youth and crisis. W. W. Norton & Company.
• Karaca, A. (2022). Ergenlikte Dinî Gelişim ve Kimlik İnşası. Ankara: İdeal Kültür Yayınları.
• Prensky, M. (2001). Digital natives, digital immigrants. On the Horizon, 9(5), 1–6.
• Twenge, J. M. (2018). iGen: Why Today’s Super-Connected Kids Are Growing Up Less Rebellious, More Tolerant, Less Happy--and Completely Unprepared for Adulthood. Atria Books.