FITRATIN
KORUNMASI VE
AİLE
Dr. Elif ARSLAN
DİB Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanı
Yaratılmış bütün varlıklar için söz konusu olan fıtrat, onların dış tesirlerden etkilenmemiş ilk hâlidir. Bu kavram, bir varlığın değişmeyen ve doğuştan sahip olduğu bütün özellikleri tanımlamak için kullanılır. Allah’ın bütün türlere varlığın yaratılışı sırasında kazandırdığı temel yapı olan fıtrattan dolayı aynı kökten gelen fâtır kelimesi Kur’an’da Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilmiştir. (Hayati Hökelekli, “Fıtrat”, DİA, c. 13, s. 47) İnsan için baktığımızda da fıtrat, Allah’ın yarattığı o ilk hâle uygunluktur. İslami perspektiften herkes fıtrat üzere doğar. (Buhari, Cenaiz, 92.) “Sen yüzünü Hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona çevir...” (Rum, 30/30) ayeti de insanın Allah’ın yarattığı ve dış tesirlerden etkilenmemiş hâliyle doğru bir inanca yönelebileceğini ifade etmektedir. Aynı zamanda insanın yaratılışı gereği iyiye, doğruya, güzele meyilli olduğu anlamını da içeren fıtrat kavramı, insanın hem ruhi hem de fiziki bakımdan yaratılıştan sahip bulunduğu temel özelliklerini ifade eder. İnsan, zaman içerisinde yaratıldığı bu ilk özden uzaklaşabilir, fıtratında bozulmalar meydana gelebilir. Yaşanmışlıklardan, toplumdan ya da çevreden kaynaklanan bozulmalardan belki de daha tehlikeli olan, sistematik ve planlı bir şekilde fıtratı bozmak üzere yapılan çalışmalardır. Günümüz dünyası insanın fıtratını bozmaya yönelik çok fazla gayretin, faaliyetin gerçekleştirildiği bir dünyadır. (Ahmet Akın, “Cinsiyetsiz İnsan Modeli”, Farklı Cinsel Kimlik Yönelimleri, Nevzat Tarhan vd., Kaknüs Yay., İstanbul: 2022, s. 23-24)
Fıtratın sadece biyolojik unsurları içermediği gerçeğini hatırdan uzak tutmaksızın biyolojik unsur olarak cinsiyetin, fıtratın temel bileşenlerinden biri olduğunu ifade etmeliyiz. Zira Allah, insanı kadın ve erkek olarak iki farklı cinste yaratmıştır. Kadın ve erkek farklılıklarıyla birbirlerini tamamlar, neslin ve hayatın devamını sağlarlar. Günümüzde insan bedeni ve biyolojisiyle ilgili yapılan çalışmalar (özellikle ikizler üzerinde yapılan çalışmalar) eşcinsellik geni diye bir genin bulunmadığını ortaya koymaktadır. (Christopher Doyle vd., Psikoterapi Savaşı, Ayık Kitap, İstanbul 2022, s. 20-21; Joseph Nicolosi, Linda Ames Nicolosi, Anne Babalar İçin Gençlerde Homoseksüelliği Önleme Rehberi, Kaknüs Yay., İstanbul: 2011. s. 87-93) Bu gerçekliğe rağmen günümüz dünyasında fıtratın bu çok önemli özelliği olan cinsiyete âdeta savaş açılmıştır. Diziler, filmler, sosyal medya mecraları, dijital yayın yapan platformlar gibi pek çok yolla başta gençler olmak üzere insanların zihinleri ve gönülleri ifsat edilmeye, cinsiyetsizleştirme akımı yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. (Mustafa Merter, Hekaton’la Son Tango, Ketebe Yay., İstanbul: 2023) Cinsiyetsiz toplum inşası diyoruz ancak gayet açıktır ki böyle bir çaba başarıya ulaşırsa toplum inşasından değil toplumların yıkımından bahsediliyor olacaktır.
Fıtratı koruma sorumluluğu verilen insan aynı zamanda onu bozup değiştirmekten de men edilmiştir: “Allah o şeytana lanet etti ve o da ‘Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım.’ dedi. ‘Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.’ Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür.” (Nisa, 4/118-119) ayet-i kerimesinin geniş bir anlam alanını hatta insanoğlunun elinin erdiği ve gücünün yettiği her konuyu içerdiğini söylemek mümkündür. Zira Allah, bütün varlık âlemini yaratmıştır. Bu sebeple müfessirler bu ayet-i kerimenin tefsirini yaparken “Allah’ın yarattığını değiştirmek” ifadesiyle ilgili olarak çok geniş çerçevede açıklama ve yorumlar yapmışlardır. Bu açıklamalardan bazıları ise cinsiyetle ilgilidir. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 2/445-446)
Fıtrat ve Aile
İnsanın tertemiz yaratılışının ve kabiliyetinin, bu mayanın, ilk özün geliştiği, korunduğu yer ailedir. İnsanın fıtratına uygun olan da aile içerisinde yaşamasıdır. “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” (Rum, 30/21) ayet-i kerimesi, aile kurumunun önemine işaret etmektedir. Kadın ve erkeğin, temelinde iffet bulunan; karşılıklı güven, sevgi ve esirgeme duygularıyla geliştirilen aile kurumunda bir araya gelmesi Allah’ın insanlığa lütuflarından biridir. (Kur’an Yolu Tefsiri, DİB Yayınları. c. 4, s. 303.)
Sağlıklı bir aileye doğan çocuk burada sevgiyi, saygıyı, nezaketi, yardımlaşmayı, fedakârlığı, samimiyeti öğrenir. Fıtratına uygun gelişimi aile içerisinde başlar. Karşılıksız sevgiyi orada görür. Güven duygusunu ilk orada hisseder. Sınırlarını ve mahremiyetin ilk kurallarını aile içerisinde görerek, yaşayarak öğrenir. Bu yazımızda özellikle üzerinde duracak olduğumuz ve fıtratın önemli bir boyutu olan cinsiyet kimliğinin temelleri de ailede ilk çocukluk yıllarında atılır. Bu temellerin sağlıklı atılması için ebeveynin ya da çocuğun bakımını üstelenen kişilerin dikkat etmeleri gereken bazı hususlar vardır.
Sağlıklı Cinsiyet Kimliği Gelişiminde Ailenin Önemi
Sağlıklı cinsiyet kimliği, çocuğun cinsiyet kimliğinin biyolojik cinsiyetiyle uyumlu olarak gelişmesidir. Biyolojik cinsiyet, insanın erkek veya kadın olarak yaratılan yapısıdır. Cinsiyet kimliği ise çocuğun kendisini kız ya da erkek cinsiyetine ait hissetmesi, kız ya da erkek olmaktan huzur ve güven duyabilmesidir, yani konunun psikolojik yönüdür. Cinsiyet kimliğinin biyolojik cinsiyetle uyumlu olması çocuğun biyolojik cinsiyetinden hoşnut olması, sağlıklı bir cinsiyet kimliği gelişimi olduğu anlamına gelir. Cinsiyet kimliği, ilk çocukluk döneminde 3-4 yaşları arasında neredeyse tamamlanmış olur. (Zeki Bayraktar, İnterseks-Hermafrodit ve Eşcinsel, Motto Yay., İstanbul: 2021. s. 102)
Sağlıklı cinsiyet kimliği gelişimi için model olma ve özdeşim çok önemlidir. Özdeşim sürecindeki bir çocuğa annesi ya da babası tarafından verilen açık veya dolaylı mesajlarla beraber kız çocuğunun anneyle, erkek çocuğunun babayla özdeşim kurması cinsiyet kimliği gelişimi için hayati bir öneme sahiptir. (Zeki Bayraktar, a.g.e., s. 109) Çocuğun özdeşim kurmasına etki eden faktörleri birkaç başlık altında ele alalım:
Anne Babanın Birbiriyle İletişimi: Çocuğun kendi cinsiyetinden olan ebeveyniyle özdeşim kurabilmesinde anne babanın birbiriyle ilişkisi önemli bir etkendir. (Nicolosi, a.g.e., s. 109-111)
Kendi cinsiyetinden olan ebeveynin diğer ebeveyn tarafından sürekli haksızlığa uğradığı, şiddete maruz kaldığı, küçümsendiği, değersizleştirildiği bir ortama şahitlik eden; annesinin sürekli babası tarafından zulme uğradığını, aşağılandığını gören kız çocuğu, annesiyle özdeşim kuramayıp kadınlığın/anneliğin tehlikeli bir şey olduğunu hissederek onun gibi olmak istemeyebilir. Bir erkek çocuk da annesine sürekli eziyet eden, onu aşağılayan, küçümseyen, hakaret eden zalim bir babayla özdeşim kuramayabilir.
Aile ortamında anne babanın birbirlerinin cinsiyetini kötülemesi, erkekler veya kadınlarla ilgili olumsuz genellemelerin kullanılması, babanın kötülenmesi gibi hususlar da özdeşim kurmayı olumsuz etkileyen durumlardır.
Sevgili Peygamberimiz her konuda olduğu gibi bu konuda da bize güzel bir örneklik sunmaktadır. O (s.a.s.), çocuklarına olduğu kadar eşlerine de güzel muamele etmiş, onların isteklerini yerine getirmiş, sevgisini ifade etmiş ve şiddete hiçbir durumda başvurmamıştır.
Anne Babanın Çocukla İletişimi: Anne babanın çocuğa gösterdikleri ilgi ve yakınlık, ona verdikleri güven de çocuğun özdeşim kurmasında önemli faktörlerdir. Bazen mizaç farklılıkları, başka cinsiyetten çocuk beklemek gibi birtakım etkenler anne ya da babanın çocuğa karşı mesafeli tutum takınmasına yol açabilir. Sert mizaçlı bir babanın sessiz, sakin, nahif erkek çocuğunu bu özelliklerinden dolayı yerip kendisine fazla yaklaştırmaması erkek çocuğun; sert, yakınlık göstermeyen bir anne karakteri de kız çocuğun özdeşim kurmasını çok zorlaştırabilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de Lokman’ın (a.s.) oğluna “Oğulcuğum” (Lokman, 31/16-18) şeklinde şefkatli ve sahiplenici hitabı, Hz. Nuh’un hata yapan ve hatada ısrar eden oğlunu sabırla ve yumuşak sözlerle davete devam etmesi (Hud, 11/42-43) baba oğul ilişkisi noktasında kıymetli örneklikler sunmaktadır. Babanın erkek çocuğuyla ilgilenmemesi, ona sevgi göstermemesi, onu korkutması, sürekli eleştirmesi çocuğu babadan uzaklaştıracağı gibi çocuğu kendi cinsiyetinden korkar hâle de getirebilir. Böyle bir durumda anne çok şefkatli, sarıp sarmalayan bir tarza sahipse çocuk, baba yerine anneyle özdeşim kurabilir. Özdeşim kurma sürecinde, bir annenin özellikle erkek çocuğu için yapacağı en büyük hatalardan biri babaya hiç alan bırakmamasıdır. Bir başka hatalı tutum da annenin erkek çocuğunun her türlü ihtiyacını karşılaması, âdeta kendisine bağımlı bir çocuk yetiştirmesidir. (Nicolosi, a.g.e., s. 113-116.)
Güvenli Bağlanma: Çocuğun doğduğu andan 2 yaşına kadar geçen süre güvenli bağlanma için kritik süreçtir. Bu süreçte bebeğin bakımının sevgiyle yapılması, güvenli hissedeceği bir ortam sunulması, ihtiyaçlarının zamanında ve uygun şekilde karşılanması güvenli bağlanmaya hizmet edecektir. Annenin bebeğini kucağına alması, sevgisini göstermesi ve emzirmesi güvenli bağlanmaya olumlu yönde katkı sağlar. Rabb’imiz Kur’an-ı Kerim’de bebeklerin iki yıl emzirilmesini tavsiye etmektedir. “Emzirmeyi tamamlamak isteyen için, anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler...” (Bakara, 2/233) Peygamberimiz de çocuklara sevginin ifade edilmesi konusunda hem örnekliği hem de ümmetine uyarıları ve nasihatleriyle önemli bir ufuk sunmuştur. O (s.a.s.), evlatlarına sevgisini göstermediğini söyleyen kişiyi, “Allah senin kalbinden merhameti alıp çıkardıysa ben ne yapabilirim.” (Buhari, Edeb, 18) sözleriyle uyarmıştır.
Çocuğun Cinsiyet Kimliği Gelişimini Etkileyen Diğer Faktörler
Çocuğun cinsiyetinden olan ebeveyninin hayatta olmadığı veya çocukla görüşmesinin mümkün olmadığı durumlarda bu ebeveynin yerine özdeşim kurabileceği aynı cinsiyetten bir başka yakınının bu rolü üstlenmesi önemlidir. Kız çocuk için teyze, hala, nine gibi; erkek çocuk için amca, dayı, dede gibi yakın akrabalar; bunlar da yoksa öğretmen veya uygun olan bir başka yetişkin özdeşim kurabileceği kişi olarak çocuğun hayatına dâhil edilmelidir.
Cinsiyet kimliği gelişimini olumsuz yönde etkileyen bir diğer faktör, annenin erkek çocuğuna karşı aşırı koruyucu olmasıdır. Böyle davranan anneler çocuklarının erkeksi davranışlarını baskılar, çok hareketli oyunlar oynamasına, erkek çocuğunun yapması çok doğal olan davranışları yapmasına engel olurlar. Babasıyla yapacağı erkeksi aktiviteleri engellerler. Aynı şekilde çocuğun arkadaşlarıyla etkileşimini de kendisine zarar vereceği, üstünü başını kirleteceği gibi gerekçelerle kısıtlarlar. Bu durum, çocuğun erkek dünyasını deneyimlemesini ve erkek gibi hissetmesini engelleyebilir. (Nicolosi, a.g.e., s. 80)
Anne babaların çocuğun cinsiyeti konusunda bir beklentileri olabilir. Ancak bu beklenti gerçekleşmediğinde her şeyden önce Allah’ın bir emaneti olan yavrularını bütün özellikleriyle olduğu gibi O’nun uygun gördüğü cinsiyetiyle birlikte sevip kabul etmelidirler. Kafasının karışmasına yol açabilecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdırlar. Erkek çocuğu olmadığı için kız çocuklarından birini erkek gibi davranmaya yönlendiren baba, onun cinsiyet kimliği gelişimini olumsuz etkileyebilir. Çocuk, erkek olursa sevileceğini ve babası tarafından değer göreceğini düşünebilir. Benzer şekilde annenin erkek çocuğunu kız gibi giydirmesi, “Kız olsan çok güzel bir kız olurmuşsun.” gibi ifadeler kullanması da çocuğun kafasını karıştırıp kız olursa annesi tarafından sevileceği duygusuna kapılmasına yol açabilir.
Aile içerisinde mahremiyet kurallarına dikkat edilmesi, bu konunun örnek olunarak çocuklara öğretilmesi de ihmal edilmemelidir. Bu bilinç ve dikkat, çocukların cinsel istismardan korunmasında hayati bir rol oynamaktadır. Cinsel kimlik bozukluğuna yol açan sebeplerden biri de istismardır. (Zeki Bayraktar, a.g.e., s. 108) İstismar yaşayan çocuklarda cinsiyet hoşnutsuzluğu ve cinsel kimlik bozukluğu görülebilmektedir.
Cinsiyet kimliğinin temelleri ilk çocukluk yıllarında ailede atıldığı için özellikle bu yıllarda sözünü ettiğimiz hususlara dikkat edilmelidir. Zira anne babaya verilen kıymetli bir emanet olan çocukları iyi yetiştirmek, iyi bir terbiye vererek onları hayata hazırlamak, tertemiz fıtratlarını koruyarak yetişkin dünyasına katılmalarını sağlamak anne babanın en önemli sorumluluklarındandır. Böylece ileride çocukları da sağlıklı ve sağlam aileler kurabileceklerdir.