SEN DE SORUMLUSUN!
Dr. Halil KILIÇ
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ
“Hepiniz birer sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz.”
(Buhari, “İstikraz”, 20.)
Hz. Peygamber’in insanlarla olan iletişimindeki en temel özelliklerinden biri, muhatabının fikir ve düşünce dünyasını dikkate alarak söz söylemesi, teşbih ve temsiller kullanmak suretiyle soyut meselelerin zihinlere yerleşmesini sağlamasıdır. Örneğin o (s.a.s.), Berat Gecesi için “Allah Teâlâ Şaban ayının on beşinci gecesi dünya semasında -rahmetiyle- tecelli eder ve Kelb kabilesi koyunlarının kılları sayısından daha fazla kişiyi bağışlar.” (Tirmizi, Savm, 39.) buyurmuştur. Allah Resulü burada pekâlâ binlerce, yüzbinlerce kişi demek suretiyle bağışlanacak kişi adedini sayılarla ifade edebilirdi. Ancak hayvancılığın yaygın olduğu bir ortamda söz konusu temsili duyan pek çok kişinin zihninde sıradan bir rakamdan çok daha ötesi belirecek ve bağışlanacak kişilerin çokluğu somut bir şekilde resmedilmiş olacaktır.
Yukarıdaki hadisi de bu hususa örnek olarak vermek mümkündür. Esasında “sorumlu” diye çevirdiğimiz Arapça “râin” kelimesinin lafzi karşılığı “çoban” demektir. Bu minvalde hadisin “Hepiniz çobansınız ve sürünüzden mesulsünüz” diye tercüme edilmesi Arapça lafzı esas alan bir çeviri olacaktır. Pek çok peygamberin yaptığı bir iş olan “çobanlık” metaforu üzerinden konunun izah edilmesi, hem görevin kutsallığına hem de sorumluluğun ağırlığına işaret etmektedir. Hatta çobanın sorumluluğu iki yönlüdür. Biri uhdesi altında bulunan sürüye karşı vazifesini yerine getirmektir. Diğer sorumluluğu da sürünün esas sahibi olan Allah’a karşıdır. Zira çoban, sürünün sahibi değildir. Sürünün sahibi Allah’tır. Çoban, uhdesi altındakilere karşı sorumluluğunu yerine getirerek aslında Allah’a karşı da vazifesini yerine getirmiş olmaktadır. Nasıl ki bir çobanın zikredilen bu hususlar için olanca çabasını ortaya koyması en temel vazifesi ise toplumda en küçük birimden tutun en yüksek birime kadar her bir kademede sorumluluk sahibi kişilerin de sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi için çaba sarf etmesi en temel vazifeleridir. İşte yukarıdaki hadis, bu hususu ifade eden eşsiz bir hadis-i şeriftir.
Sorumluluk konusunda dikkat çekilecek ilk alan hiç şüphesiz ailedir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim, 66/6.) buyurmak suretiyle kişinin sadece kendisini cehennemden koruyacak amellerle yetinmemesini, aksine aile efradının da cehennem azabına karşı uyarılması konusunda bir sorumluluğu olduğunu vurgulamaktadır. Asr suresinde de iman edip salih amel işleyenlerin yanı sıra hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin zarara uğramayacakları ifade edilmiştir. (Asr, 103/2-3.) Bu ayetlerden anlaşıldığı üzere bireysel düzeyde iyi bir kul olmak yeterli değildir. Özellikle ailemizin ve sorumluluk alanımızda bulunan diğer kişilerin de doğru işler yapmaları ve yanlıştan uzak durmaları konusunda çaba sarf etmek; namaz gibi, oruç gibi yerine getirilmesi gereken bir vecibedir. Zira Yüce Allah, hakkın galip geleceğini ve batılın yok olmaya mahkûm olduğunu çok net bir şekilde kullarına bildirmiştir. (İsra, 17/81.) Hakkın galip gelmesi ve batılın yok olması amacıyla bireysel istikamet ile birlikte toplumsal istikamet için de çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi adına her bir ferdin hem kendisinin hem de sorumluluğu altında bulunan kişilerin dünya ve ahiret selameti için koşturması en temel vazifesidir.
Bilinmelidir ki, sorumluluk bir bütündür; parçalanamaz. Sorumlu olduğu şeyleri kısmen yerine getiren kimse esasında sorumluluğun gereğine göre hareket edememiş; sorumsuz davranmış olur. Bu kapsamda ailesinin nafakasını temin edip onlara maddi olarak çok iyi imkânlar sunan bir baba, onlardan sevgisini ve ilgisini esirgerse sorumsuzluk yapmış olacaktır. Aynı şekilde çocuğunun en iyi okullarda tahsil görmesini sağlayan ancak ona dinî ve ahlaki vecibelerini öğretmeyen ebeveynler, sorumluluklarının gereğini yerine getirmemiş olacaklardır.
Öte yandan hadiste sadece ailedeki sorumluluktan bahsedilmemektedir. Toplumda kendisine bir vazife verilmiş ve bu vazife kapsamında bir sorumluluğu olan veya sorumluluğu altında birileri bulunan herkes söz konusu hadisin kapsamına dâhildir. Örneğin bir caminin din görevlisi kendisinden ve ailesinden sorumlu olduğu kadar görev alanı içindeki kişilerden de sorumludur. İslam’ın güzelliğini ve ibadetin coşkusunu onların gönüllerine nakşetmek de bir din görevlisinin en temel sorumluluğudur. Yine bir kamu çalışanı da işini en güzel şekilde yapıp kazancını helal ettirmenin yanı sıra kamu malını en güzel biçimde korumakla ve israf etmemekle sorumludur. Aynı şekilde özel sektörde çalışan bir işçi, işverenin menfaatine olacak tasarruflarda bulunmakla sorumlu iken işveren de işçisinin kanuni her türlü hakkına riayet etmenin yanı sıra onun dinî vecibelerini yerine getirmesi hususunda imkân sağlamakla da sorumludur.
Sonuç olarak insan irade sahibi bir varlık olarak yaratılmış ve yeryüzüne birtakım sorumluluklarla gönderilmiştir. Onun ilk sorumluluğu, Allah’ın halifesi olduğu bilinciyle yeryüzünü imar ve hakkın batıla galip gelmesi için çaba sarf etmektir. Onun bir diğer sorumluluğu ise kendisinin ve uhdesinde bulunan kişilerin imtihan dünyasından “başarılı” bir şekilde ayrılmasıdır. Dolayısıyla bir Müslüman, ebedi kurtuluşa giden yolun sorumluluk bilinciyle hareket etmek olduğunu unutmamalı ve hayatının merkezine bu sorumluluk duygusunu yerleştirmelidir.