GELENEKSEL ANADOLU TIBBINDA Fitoterapi
Dr. Ahmet ÇELİK
Anadolu, binlerce yıldır farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, zengin kültürel ve doğal mirasa sahip bir coğrafyadır. Bu topraklar, sadece tarihsel değil, aynı zamanda tıbbi açıdan da büyük bir hazine barındırır. Geleneksel Anadolu tıbbı, özellikle fitoterapi (bitkisel tedavi) alanında, doğanın sunduğu şifalı bitkilerle insan sağlığını koruma ve iyileştirme yöntemleri geliştirmiştir.
Yontma Taş (Paleolitik) Çağı’ndan beri Anadolu’da yaşayan insanlar, çevrelerindeki bitkilerden gıda, yakacak, silah veya mesken yapımı gibi amaçlarla yararlanmıştır. Bitkilerin ilaç olarak kullanılması çok eski devirlere kadar uzanmaktadır. Hititler dönemi tıbbi tabletlerinde bulunan reçete formüllerinde kayıtlı bitki adları, bu uygulamanın bir kanıtıdır. Bu dönemlerde yabani bitkilerden yararlanıldığı gibi, bazı önemli tıbbi bitkiler de drog (bitkisel ilaç ham maddesi) elde etmek için yetiştirilmekteydi. Ayrıca, Hititler ve Bizans döneminde Anadolu’dan elde edilen bazı drogların (haşhaş, mazı, safran gibi) dış ülkelere satıldığını da bilmekteyiz .
Kur’an’da Lokman suresine ismini veren, kendisine hikmetin verildiği belirtilen hekimlerin piri Lokman Hekim de tedavide bitkilerden yararlanmıştır. Hayatının bir döneminde Çukurova bölgesinde, Adana’da yaşayan ve bitkilerin dilinden anladığı, onlarla konuştuğu rivayet edilen Lokman Hekim’den günümüze tedavilerde kullandığı bitkiler ve terkiplerle ilgili herhangi bir yazılı eser ulaşmamıştır. Anadolu’da fitoterapi ile ilgili yazılı kaynaklar daha çok MS I. yüzyıl ve sonrasına dayanır. MS I. yüzyılla XI. yüzyıl arası Roma’lı Yunan hekimlerin, XI. yüzyıldan sonra da Türk ve Müslüman hekimlerin etkileri ve eserlerini görebiliriz.
Çağının ünlü hekimleri olan Dioscorides ve Galen bu topraklarda yaşamıştır. Anadolu’yu da gezmiş olması nedeniyle ünlü Müslüman hekim olan İbn’ül Baytar’ın eserlerinde Anadolu’da yetişen tıbbi bitkiler hakkında çok geniş bilgiler bulunmaktadır. Yine tıp alanında yazılan eseri, (El Kanun Fit Tıb) 600 yıl boyunca Avrupa’daki tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan Müslüman hekim İbn-i Sina’nın bitkisel tedavi reçeteleri Selçuklu ve Osmanlı şifahanelerinde yerini almıştır.
Anadolu’da Selçuklu Uygarlığı (1071-1308) döneminde sağlık hizmetlerine son derece önem verilmiş; bimaristan, maristan, darüşşifa ismi verilen bugünkü adıyla hastane anlamına gelen birçok sağlık tesisi bu dönemde kurulmuştur. Dünyadaki tıp eğitimi ve sağlık hizmetini birlikte veren ilk tıp fakültesi ve hastanesi olan Kayseri’deki Gevher Nesibe Sultan Darüşşifası en önemlilerinden biridir. Yine Sivas’ta yapılan Sivas Darüşşifası, Selçuklu Dönemi’nin en büyük şifahanesidir ve günümüze ulaşabilen en eski hastanelerden biridir.
Eski hekimler aynı zamanda birer eczacıydı. Onun için ilaçların hazırlanış biçimlerini ve terkiplerini ayrıntılı bir şekilde eserlerinde belirtmişlerdir. IX. yüzyılda Yakup Bin İshak El Kindi tarafından kaleme alınan eser; uçucu yağlar, aromatik sular ve pomatların yapımı, bunların ve diğer kıymetli drogların (misk, amber, safran ve kâfur gibi) taklitlerinin hazırlanması için kullanılan yöntemler vermesi açısından çok ilgi çekicidir. Aynı zamanda Selçuklu döneminde uçucu yağlar hakkındaki bilgilerin sınırlarını göstermesi açısından önem taşımaktadır.
Osmanlı Dönemi’nin tıp anlayışı Selçuklular Dönemi ve İslam tıbbının devamıdır. Aradaki fark, Arapça ve Farsça yerine Türkçe kullanılmasıdır. Osmanlı Uygarlığının ilk dönemlerine ait en önemli kaynak İbn’ül Baytar’ın Müfredat adlı eserinin Türkçe çevirileri olmuştur. Sonradan, daha önceleri Arapçaya tercüme edilmiş olan Hipokrat ve Galen gibi hekimlerin eserleriyle, İbn-i Sina’nın bazı eserleri Türkçeye çevrilmiştir.
Sultan Bayezit’in 1400 yılında Bursa’da yaptırdığı Darüşşifa, Osmanlı döneminde sağlık hizmetlerinin ne denli ileri seviyede olduğunun bir göstergesidir. Bu dönemde, hekimlerin eğitimi, tıbbi bilginin yayılması ve sağlık hizmetlerinin geniş bir coğrafyaya ulaştırılması önemli öncelikler arasındaydı. Osmanlı hekimleri, Anadolu ve çevresindeki bitkisel kaynakları derinlemesine inceleyerek bu bilgileri kitaplaştırmış ve dünya tıbbına önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Anadolu’da yetişen yüzlerce şifalı bitki, Osmanlı tıbbında temel tedavi unsurları olarak kullanılmıştır. Örneğin, lavanta, adaçayı ve kekik gibi bitkiler hem antiseptik özellikleri hem de iyileştirici güçleri nedeniyle yaygın olarak kullanılmıştır. Bitkisel tedaviler, sadece fiziksel hastalıkların tedavisinde değil aynı zamanda ruhsal ve psikolojik rahatsızlıkların giderilmesinde de etkili olmuştur.
Eğitim ve bilginin önemsendiği bu dönemde, tıp âlimi olarak yetişen bireyler aynı zamanda botanikçi, eczacı ve kimyager rolünde bulunuyorlardı. İlaç yapımı, bitkilerin hangi hastalıklara iyi geldiğini bilmek kadar bunları doğru dozajda ve uygun yöntemlerle hazırlamayı gerektiren bir sanattı. Bu yüzden Osmanlı tıbbı, detaylı reçeteler ve tedavi yöntemleri ile zengin bir miras bırakmıştır.
Bugün modern fitoterapi, bu geleneksel bilgilerden yararlanarak daha ileri tedavi yöntemleri geliştirmeye devam etmektedir. Anadolu’nun zengin bitki çeşitliliği ve tıbbi geçmişi, modern ilaç biliminin yanı sıra alternatif tıp uygulamaları için de önemli bir kaynak teşkil etmektedir.
Yeniden keşfedilen bu geleneksel bilgiler, sadece Anadolu’da değil, tüm dünya genelinde sağlık sektöründe yeniliklerin ve alternatif tedavi yöntemlerinin önünü açmaktadır. Anadolu’nun tıbbi mirası, bugün bile birçok hekim ve sağlık profesyonelinin ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Bu mirasın korunması ve doğru bir şekilde kullanılması, gelecek kuşaklara sağlık alanında sürdürülebilir ve doğal çözümler sunma potansiyelini artırmaktadır.
Sonuç olarak, Anadolu’nun zengin tıbbi geçmişi, geleneksel ve modern tıp arasında köprüler kurarak insan sağlığının iyileştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Fitoterapinin geçmişi ve geleceği, bu köklü tıbbi geleneğin bir parçası olarak değerlendirilmeli ve daha fazla araştırma ile desteklenmelidir. Geleneksel bilgilerin modern bilimle entegrasyonu, daha etkili ve doğal tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine olanak sağlayacaktır.