BALKANLARDAN ANADOLU’YA GÖÇ
Dudu ALKAN
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum
Her lahza bir alev gibi hasretdi duyduğum
Kalbimde vardı Bayron’u bedbaht eden melâl
Gezdim o yaşda dağları hulyâm içinde lâl
Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını
Duydum akıncı cedlerimin ihtirâsını
Yahya Kemal Beyatlı
Göç, ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret olarak tanımlanır sözlükte. Göçü insani açıdan önemli kılan şey demografik özelliğinden çok kişisel ve toplumsal hayatta yarattığı etkilerdir. Savaşların ortaya çıkardığı en zorlu sonuçlardan birisi de göçe zorlanmaktır. Göçü toplumdaki diğer yer değiştirmelerden ayıran başlıca ölçüt, göç edenin sosyal ve ekonomik ilişkilerini değiştirip yeni sosyal ve ekonomik ilişkilerini kurmasıdır.
Tarih boyunca savaşlar her dönemde olagelmiştir. Bazı savaşlar coğrafyaların ve milletlerin kaderini değiştirmiştir. Tarihimizin en büyük kayıplarından biri Rumeli’nin elden çıkmasıdır. Osmanlı Devleti, Anadolu ve Rumeli ana ayakları üzerinde duran bir devletti. Rumeli’nin kaybedilmesi İmparatorluğun kanatlarından birinin kopması sonucunu doğurdu.
Tuna ve Adriyatik’ten Meriç çizgisine çekilmemiz iki safhada oldu: 1877-78 Rus Savaşı ve 1912-13 Balkan Savaşı. Bu iki savaşı da kaybeden Osmanlı Devleti’ne Balkanlardan göç akını başlamıştır. Balkan Savaşları, Türk tarihinde birçok açıdan büyük öneme sahiptir. Osmanlı Devleti açısından en önemli sonucu ise 1878 Berlin Antlaşması ile sarsılan hâkimiyetinin bu defa kesin ve net olarak Balkanlarda bitmesidir. Böylece İstanbul’u koruyacak hinterlant dâhil olmak üzere Osmanlı Avrupa’sının büyük bölümü elden çıkmıştır. Balkanlarda kaybedilen her bir toprak parçası, o topraklardan kopup gelen göçmen kafileleri demekti. Bunun sonucunda Balkan coğrafyasında her geçen gün İslam nüfusunun oranı azaldı. Yani göç, yaşanan zulümler sebebiyle geri dönüşü olmayan kaçınılmaz sondu fakat bunun ağır sonuçları da vardı.
Balkanlar, Avrupa kıtasının güneydoğusunda yer alan bir yarımadadır. Adını bölgede bulunan Balkan dağlarından alır. 1912-13 Balkan Savaşları neticesinde günümüz Trakya toprakları hariç bütün Rumeli’nin kaybı millî hafızamızda büyük bir travma meydana getirmiştir. Bu, savaş neticesinde kaybedilen bir toprak parçası değildir sadece. Kaybedilen, içindeki Türk ve Müslüman nüfusuyla bir vatandır. Balkan Savaşlarının en önemli neticelerinden biri, Rumeli’nin kaybı ve akabinde I. Dünya Savaşı ile Osmanlının fiilen sona ermesine sebep olmasıdır.
Balkan Harpleri sırasında ve sonrasında yaşanan zulümler 19. ve 20. yy. tarihindeki en önemli dramlardandır. Dünya tarihinde emsali az görülen bu zulümler, Osmanlının Balkanlardan geri çekilme süreciyle başlamış ve maalesef uzun yıllar devam etmiştir. Tabii ki bu geri çekilmenin sonucunda yerleşik Müslüman nüfusa katliam yapıldığından göç kaçınılmaz olmuştur. Son yüzyıl boyunca, imparatorluktan ulus devlete uzanan çizgide Türkiye’nin göçlerle dönüşen bir ülke oluşu, yalnızca kendi coğrafyası için değil dünya coğrafyası için de önemli bir olgudur.
Göç, kendi içinde zorluk barındırır ancak acısı olmayanın tarihi de yoktur. Göç demek, her şekilde vatan hasreti çekmeye talip olmak demektir. Göç demek, yaşadığı evden, yurttan, mahalleden, vatanından ayrılmak demektir. Maddi açıdan göçmen, gittiği yerde geldiği yerdeki rahatı bulamayabilir, kendi ayakları üzerinde durabileceği bir çabanın içine girer. Az ile yetinmeyi, başkasına muhtaç olmamak için daha çok çalışmayı, kendisinden sonraki nesle rahat yaşayabilecek bir ortam hazırlamayı dert edinir. Üzerinde yaşadığımız bu topraklar, öteden beri göçmen diyarıdır. Bunun nedeni, Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktürel yapıdır.
Balkanlardan Türkiye’ye yapılan göçlerin çok önemli siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel sonuçları bulunmaktadır. Balkan Savaşı ve sonrasında yaşadıkları topraklardan ayrılarak bütün geçmişini, servetini, komşusunu, bağını, bahçesini arkada bırakmak zorunda kalan binlerce insan göç etmiştir. Bu göçün bir kısmı Balkan coğrafyasının kendi içinde cereyan ederken çok büyük bir kısmı ise Anadolu’ya yönelmiştir. Bu coğrafyadan Türkiye’ye gelen göçlerin I. Dünya Savaşı ve sonrasında da devam ettiği dikkate alındığında genel itibarıyla hem Balkanlarda hem de Türkiye’de demografik yapıyı önemli ölçüde etkilediği görülür. Necip milletimiz, tarihinin her döneminde ırkına, diline, rengine, inancına bakmaksızın mazluma umut, çaresize çare, kimsesize sığınak olmuştur.
Bu çerçevede Balkan göçleri Müslüman nüfusunun yoğunluğu üzerinde olumlu katkılar yaparak bu toprakların yeni kurulacak Türkiye Devleti’nin “misak-ı millî” sınırları üzerinde kurulmasına imkân sağlayan en önemli unsurlarından birisi olmuştur. Balkanlardan gelen “muhacirlerin” hepsinin yönetim tarafından, kurucu unsurlar olarak kabul edildiği ve “ev sahibi” olarak yerleşmelerinin istendiği de bir başka gerçekliktir. Ayrıca, bu yerleşme sırasında gelenlerin eski statülerinin korunmasına özen gösterildiği anlaşılmaktadır. Bugün Balkanlarda yaşanan birçok sıkıntının etnik ve dinî ayrımcılıktan kaynaklandığı düşünülürse, Osmanlı Devleti’nin bu bölgede uyguladığı ve birlikte yaşama kültürünü inşa ettiği medeniyetin ne kadar isabetli olduğu anlaşılır.
Türkiye, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, iki yüzyıldan uzun bir süreyle göç alan başlıca bölge ülkesidir. Balkanlarda, yüzyıllarca kader birliği yaptığımız insanları kendi talihlerine bırakamazdık. Balkan Türklerini, Müslüman Arnavutları, Boşnakları, Torbeşleri ve Pomakları Balkanlardan Türkiye’ye taşımış olan bu göç dalgaları günümüz Türkiye’sinde Balkan kökenli büyük bir nüfus oluşturmuştur. Gelen bu göçmenler sayesinde modern Türkiye sınırları içerisinde etnik köken bakımından çeşitlilik oluşmuştur. Rumeli’den göç hareketleri incelendiğinde nüfus itibarıyla en fazla göç Bulgaristan’dan gerçekleşmiştir. Daha sonra sırasıyla Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya gelmektedir. Türkiye’deki Balkan kökenli insanlar, geride bıraktıkları ile bağlarını günümüzde de devam ettirmektedirler. Balkan ülkelerinde yasayan soydaş ve dindaşlarımız Türkiye’ye karşı her zaman olumlu düşüncelere sahip olmuşlardır. Bu sayede Türkiye ile Balkan ülkeleri ve milletleri arasında sıkı ve canlı ilişkiler mevcuttur.
Sonuç olarak, yüzyılları bulan bir edim olan göç olgusu çoğu zaman “tek yönlü” bir yolculuktur ve “geri dönülecek bir yuva” yoktur. Üç yüzyıllık göç tarihi incelendiğinde Rumeli’den Anadolu’ya yerleşen insanlar, Türkiye’nin 1/5’i kadar nüfusunun Rumeli kökenli olduğu gerçeğini bize göstermektedir. Bu sebeple Türkiye’nin, üst kimliğinde buluşan milletinin mayasında çok kuvvetli bir Balkanlar (Rumeli) mayası buluruz. Etnik anlamda Türk’ü, Boşnak’ı, Arnavut’u, Tatar ve Pomak’ı buluşturan ve birbirlerine kenetleyerek Türkiye Cumhuriyeti’nde ve Türk kimliğinde birleştiren ortak payda ise Müslümanlıktır. Bu anlamda “Osmanlı havzası” olarak kavramsallaştırabileceğimiz Rumeli, Türkiye halkının büyük bölümü açısından coğrafi ve kültürel köken olarak ve de özellikle Müslümanlık zemininde tayin edici bir referans oluşturmaktadır. Onların bu topraklara kaynaşıp bütünleşmeleri mevcut ekonomik ve kültürel yapıya fazlaca katkı sağlamıştır.
Rumeli topraklarından kopup gelen soydaşlarımız, dindaşlarımız bu topraklara can verip, ruh katan Anadolu insanına kolayca adapte olmuştur. Göçmenler Türkiye’deki üretkenliği arttırdığı gibi yeni bilgi ve tekniklerin öğretilmesi ile rekabet ortamının doğmasına da yol açmışlardır. Balkan Savaşları ve sonrasındaki göçler, nüfusun ideolojik olarak homojenliği yerine etnik ve dinî açıdan gerçek bir kalıcı homojenliğe dönüşmüştür.
Bugün ülkemizin hemen hemen tüm illerine dağılmış Balkan kökenli vatandaşlarımız devletimizin her kademesinde görev yapmakta ve vatanımıza katkı sunmaktadırlar. Balkanlar “soydaşlar, akrabalar, komşular ile bir arada yaşama kültürü” demektir. Bu kelimeler bizim kültürümüzde çok özel bir yere sahiptir. Balkanlar bir kelimede anlatılmak istense, cevap “biz” olacaktır.
Kaynakça
• Komisyon, Göç ve İnsanlık, DİB Yayınları, Ankara 2020.
• H.Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanların Makûs Talihi Göç, Kum Saati Yayınları, İstanbul 2001.
• Halil İnalcık, Osmanlı Hâkimiyetinde Ortadoğu ve Balkanlar, Kronik Kitap Yayınları, İstanbul 2020.
• Yılmaz Öztuna, 93 ve Balkan Savaşları Avrupa Türkiyesi’ni Kaybımız Rumeli’nin Elden Çıkışı, Babıali Kültür Yayıncılık, İstanbul 2013.
• Bilal N. Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri Belgeler 2,Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1970, S. A10.
• Ali Fuat Örenç-İsmail Mangaltepe, Balkanlar ve Göç, Bursa Kültür Sanat ve Turizm Tic. A.Ş, Bursa 2013.
Tarihte
bu ay neler oldu?
Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.
(3 Mart 1924)
Dünya Sağlık Örgütü, COVID-19 salgınını pandemi ilan etti.
(11 Mart 2020)
İstiklal Marşı “Millî Marş” olarak kabul edildi.
(12 Mart 1921)
Türkiye Diyanet Vakfı kuruldu.
(13 Mart 1975)
Çanakkale Zaferi kazanıldı.
(18 Mart 1915)
Erzincan’da 6,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
(13 Mart 1992)