Makale

Kütahya’da “Erguniyye Mevlevihanesi” yahut: Dönenler Camii

Kütahya’da “Erguniyye Mevlevihanesi” yahut:
Dönenler Camii

Cevat Akkanat


Anadolu’yla ilk meşk günlerimizden itibaren hızla İslam beldesi olmaya başlayan Kütahya, bu kimliği ile hep merkezî bir konumda yer almıştır. Evliya Çelebi’nin daha 1676’da, “Kütahya Anadolu eyaletinin tahtıdır, vezaretidir.” şeklindeki cümlesi, şehrin ortalama son on asır içindeki yeri ve önemini sabitleyecek bir delildir.

Kütahya’yı taht sahibi yapan unsurların arasında tarihî geçmiş ve pek çok medeniyete ev sahipliği yapmışlık önemli olabilir. Fakat bunlardan daha önemlisi, özellikle İslami dönem içerisinde, bu şehrin, şair, sanatçı ve fikir adamı gibi nitelikli insanlar yetiştirmesi ve bu insanları yetiştirecek nice sosyal müesseseyle donanmış olması daha gerçekçi bir göstergedir.

Mescitler ve camiler şehri...
Bu müesseselerin neler olduğu az çok tahmin edilebilir. Camiler, medreseler, kütüphaneler, dergâhlar ve diğerleri...

Bu sayfaları camilere tahsis ettiğimize göre, gelin Kütahya’daki güzide secde mekânlarının neler olduğunu hatırlamaya çalışalım: Balıklı Camii (1236), Hıdırlık Mescidi (1243), Hezar Dinârî Mescidi (1244), Saadettin (Saadet) Camii (1243-1244), Aşağı Kale (Kale-i Sagir) Mescidi (13. yy.), Pekmezpazarı (Hacı Ahmet, Analcı, Analıcı) Mescidi (1368), Yukarı Kale Camii (1377-1378), Kurşunlu Camii (1377), Süleyman Bey (Servi, Çatalçeşme) Mescidi (1381), Takvacılar (Timurtaş Paşa) Camii (1389-1402), Ulu Camii (14. yy), II. Yakup Çelebi Külliyesi (1414), İshak Fakih Külliyesi (1433), Hisar Beyi Oğlu Mustafa (Saray) Camii (1487), Arslan Bey (Meydan) Camii (15. yy), Karagöz Ahmet Paşa Camii (1512), Lala Hüseyin Paşa Camii (1570), Cedid (Yeni Mahalle) Mescidi (1571) Şengül Cemil (Celal Efendi Mescidi) Camii (16.yy.), Hatuniye Camii (16.yy.), Karadonlu (Pirler Mahallesi) Mescidi (16.yy.), Ahi Evran (Hacı Evren) Mescidi (16. yy), Özbek Camii (1699), Ali (Alo) Paşa Camii (1796), Sultanbağı (Çatalçeşme, Ahi Arslan) Mescidi (18.yy.?), Kaditler Camii (1835-1836), Ahırardı (Dilsizoğlu Hacı İbrahim) Camii (19. yy), Bülbül (Yakup Çavuş) Mescidi (19. yy.), Mollabey Külliyesi (19. yy), Yeşil (Recep Ağa Mescidi) Camii (1905), Küpecik Camii (1911-1912), Sultanbağı (Hisaraltı, Dükkancık) Mescidi (?)...

Kütahyalılar yukarıdaki listede bir eksiklik olduğunu hemen fark edecektir: Dönenler Camii... İşbu yazımızın konusu olan Dönenler Camii...

Mevlana’dan el almak...
Dönenler Camii, yahut Kütahya Erguniyye Mevlevihanesi... Bu yapı, Kütahya şehir merkezinde, “Eski Kapan Altı” olarak bilinen yerde, Ulu Cami’nin doğusunda, Eydemir Hamamı yanındadır.

Adres tespiti yaptığımıza göre, şimdiki ilk işimiz tarihî bir yolculuğa çıkmak olmalıdır. Kütahya’nın pek dikkat çeken bu mekânı, ilk yapılış itibarıyla bir mevlevihanedir. Onun aslî kimliğinde “Erguniyye Mevlevihanesi” ismi kayıtlıdır. O, bu ismi Mevlânâ’nın torunu Celâdeddin Ergun Çelebi’nin hatırasından almıştır. 700 yıllık bir geçmişi olan bu eser, şimdilerde Dönenler Camii adıyla Kütahya halkına hizmet etmektedir.

Verdiğimiz bu özet bilgi, ayrıntılara girmek için atılmış ilk adım sayılmalıdır. Öyleyse hemen işe girişip, mekânın ilk dönemlerine yol alalım. Bir defa şu iyi bilinmelidir: Erguniyye Mevlevihanesi, Konya dışında kurulan ilk mevlevihanelerden birisidir. Daha net söyleyelim, Konya ve Afyon’dan sonra bu mevlevihane ile Kütahya, Mevlevîliğin üçüncü büyük merkezi kabul edilmiştir.

Bunda birkaç sebebin daha etken olduğu da unutulmamalıdır. Sözgelimi araştırmacı Abdurrahman Doğan, “Kütahya Erguniyye Mevlevihanesi” adlı kitabında, Konya ile Kütahya’nın komşu vilayetler olmasını, ayrıca Sultan Veled’in kızı Mutahhara Hatun’u Germiyan Beyi Süleyman Şah ile evlendirmesini Kütahya’da Mevlevîliğin tanınması ve yaygınlık kazanmasına vesile sayar.

Söz konusu akrabalık ilişkilerine bağlı olmalı, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in de bir ara Kütahya’ya gelmişliği, bu İslâm şehrine övgülerde bulunmuşluğu, hatta bunu bir manzume halinde söylemişliği söz konusudur:

“Ne-bâşed hem-çü Kûtâhiyye şehri
Hunuk ânkes ki der vey nişest şehrî”
“Divan-ı Sultan Veled”de de mevcut olan sekiz beyitlik gazelin bu matlaı Türkçe’ye şöyle aktarılıyor: “Kütahya gibi şehir olmaz, orada bir ay kalana ne mutlu/İki ay kalınırsa sadetten, zevki ve faydası kat kat artar.”

Sultan Veled’in ne kadar etkili olduğunu bilmiyoruz, fakat ondan sonra bu topraklarda oğlu Ulu Ârif Çelebi’nin (Vefatı: 1320) Kütahya’da Mevlevîliğin temsilcisi olduğunu, onun döneminde şehirde bir Mevlevîlik zaviyesi kurulduğu bilinen husustur. Söz konusu zaviye, Erguniyye Mevlevihanesi’nin kendisine bitişik olarak inşa edilmiş olduğu Hezar Dinârî Mescidi’dir.

‘Dönenler Camii’nin çekirdek yapısı: Hezar Dinârî Mescidi...
Adını Sultan Veled’in torunu Celâleddin Ergun Çelebi’den almış olan Erguniyye Mevlevîhanesi, Hezar Dinârî Mescidi merkez alınarak ve etrafına semahane, dede hücreleri, meşruta ve kütüphane inşa edilerek oluşturulmuştur. Şu halde, külliyenin çekirdek yapısı olarak Hezâr Dinârî Mescidi’ne kısaca göz atmak yerinde olacaktır.

Sultan Alaaddin Keykubat zamanında Germiyan Oğlu Yakup Beyin veziri olarak Kütahya’da hizmet etmiş olan Hezar Dinar, aynı zamanda Sultan Veled’in muhibbân ve dervişânındandır. Yukarıdaki cami ve mescitler listesinin ilk dört eseri onun döneminde inşa edilmiş olup bunlardan Hezar Dinârî Mescidi’nde Ergun Çelebi şeyhliğinde 1330’dan itibaren Mevlevî gelenekleri icra edilmeye başlamıştır.

Ergun Çelebi’nin vefatı ve naşının buraya gömülmesiyle türbe olarak kullanılmaya başlanan Hezar Dinârî Mescidi, kare planlı bir yapıdır. Kuzey-güney yönünde hafif dikdörtgen olan zemin planı örtüde iki yandan kalın kemerlerle kareye indirilerek basit tromplarla kubbe oturtulmuştur. Kubbe kalın duvarlar üzerine yerleştirilmiştir. Dışarıdan hem çatı hizasını hem de kubbe kasnağını tuğla saçak dolanır. Çatı ve kubbenin üzerindeki piramidal külah, kiremit ile örtülüdür. Mekânın birisi güney avludaki hazireye bakan yerde, diğeri kuzeyde olmak üzere iki penceresi vardır. Doğu yönünden kubbe genişliğince açılan sivri bir kemerle, bugün Dönenler Camii olarak adlandırılan semahaneye açılmaktadır. Türbedeki medfun sayısı, Ergun Çelebi ve yakınları ile birlikte 14 olarak tespit edilmiştir.

Semahane yahut Dönenler Camii...
Bugün cami olarak kullanılan ve Dönenler Camii adıyla anılan semahanenin Hezar Dinârî Mescidi’ne bitişik olarak ne zaman yapıldığına dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ergun Çelebi’nin vefatı ve mescide gömülmesini müteakip inşa edildiği düşünülebilir. İlavenin yapım tarihini Ergun Çelebi’nin sağlığı dönemine tahmin edenler de bulunmaktadır. Buna göre, semahanenin en geç 14. Asır başlarında yapıldığı söylenebilir.

Mekânın ilk yapımıyla ilgili kitabesi bulunmamakla birlikte, iki tamir kitabesi vardır. Bunlardan ilki 1812, diğeri 1841 yıllarına aittir. İçeride türbeye açılan kemerin sağında bulunan bu kitabelerin üstünde “Adli” mahlası ile Sultan II.Mahmud’un tuğrası bulunmaktadır.

Tamir kitabelerinde Erguniyye Mevlevihanesi’nin manevi özellikleri dile getirilmiş, bu mekânın nurun tecelligâhı olduğu, buraya giren herkesin ‘ölmeden önce ölün’ sırrını tefekkür etmesi gerektiği, burasının nefislerin alaşağı edildiği, ruhların gül bahçesine yaklaştırıldığı bir mekân olduğu, vb. hususlar terennüm edilmiştir.

Kütahya Mevlevihanesi 1849’da Postnişin Hacı Abdullah Efendi tarafından bakıma alınmış, özellikle çeşmeleri tamir ettirilmiştir.

1925’te çıkarılan umumî bir kanunla birlikte kapatılan ve bir ara ot deposu olarak kullanılan Erguniyye Mevlevihanesi, 1959’da restore edilerek şimdiki haline dönüştürülmüş, yani cami olarak ibadete açılmıştır.

Mimari özellikleri...
Dönenler Camii, kare planlı, iki kat pencereli, kiremit çatılı yüksek bir yapıdır. Camiye, küçük, camekânlı bölümden girilince, aydınlık bir mekânla karşılaşılır. Ortadaki daire şeklindeki ibadet mekânı semânın yapıldığı meydandır. Bu meydanın yanında yüksek olan iki bölüm dervişler ve muhiplerin seyir mahfili, giriş kapısının üstündeki yüksek müezzin mahfili ise mutrib mahfili olarak kullanılmıştır. Üstte mekânı çevreleyen kısmın kadınların sema seyir alanı olarak tertip edildiği kaydedilir. Bu bölüme merdivenle dışarıdan da çıkılabilmektedir.

Merkezî alanı çeviren iki katlı mahfiller sekiz sütuna oturmaktadır. Üstteki sekiz sütun kubbe kasmağı ve kubbeyi taşımaktadır. Sütunların üzerinde Mevlevî sikkeleri ve “Mehmed Celâdeddin Rumî Kuddise sirruhû Ya Hazret-i Mevlana” hattı vardır. Sütunlar arısındaki kuşakta ise semayı anlatan manzume bulunmakta olup, bunlar sekiz defa tekrarlanarak yazılmıştır. Toplam dokuz beyitten oluşan bu manzumenin ilk iki beyti Osmanlıca, diğerleri Farsça’dır. Bu beyitlerin ilk üçü dışında kalanlarının İstanbul Yenikapı Mevlevihanesi’nde de bulunmaktayken, 1961’deki yangında yok oldukları bilinmektedir.

Dönenler Camii’nin kubbe kasnağında Ayete’l- Kürsi ve “Lâ ikrâhe fi-ddin” ayeti yazılıdır. Ayrıca bu hattın ketebesi “Ahmet Mahir Tekfurdağızâde Kütahyavî 1254/1838-1839” şeklinde burada kayıtlıdır. Bunun dışında kubbede Allah, Muhammed ve Hulefa-yı Râşidinin isimleri, göbekte İhlas Suresi hatları bulunmaktadır. Kubbenin yazıt kuşakları ve kasnak Mevlevi sikkeleri ile, kubbe eteği ise kalem işi çiçeklerle bezenmiştir.

Camiin giriş kapısının dış üst tarafındaki camlı yer minare yerine ezan okunmak için kullanılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki “Ya Hazret-i Ergûn” yazısı talik olup 19. yy’a aittir. Bu yazı Hattat Halil Mahir bin Mehmet’e aittir. “Ya Hazret-i Mevlana” yazısı ise 200X200 mm ebadında bir çini üzerinde olup 20. yy’a aittir.

Dönenler Camii’nde ilginç gelecek unsurlardan birisi de semâhânedeki kuyudur. Kubbe hizasında bir yerde olan bu kuyunun ne zamandan kaldığı bilinmemektedir. Bununla birlikte, ziyaretçiler tarafından şifa niyetine içilmektedir.

Mihrap ve minberi sonradan yerleştirilmiş olan yapı, asli hüviyetine yakın mimari özelliklerini hâlâ korumaktadır. Onun bu hüviyeti, halk tarafından “Dönenler” ismi verilerek, bir çağrışım şeklinde saklı tutulmuştur...