Makale

PROF. DR. HURİYE MARTI İLE SÖYLEŞİ

PROF. DR. HURİYE MARTI
İLE SÖYLEŞİ

Söyleşi: Dr. Lamia LEVENT ABUL

"Aile çok büyük bir nimet ve bir o kadar da ciddi bir imtihan alanı. Risklerle karşılaşması ve bu riskleri aşmada, aileyi korumada aile bireylerine farklı sorumluluklar düşmesi de çok doğal. Ailenin varlığını kabul etmeyen, aileyi ortadan kaldırarak bireyi yalnız ve köksüz hâle getirmeyi, bu sayede de daha kolay kontrol altına almayı hedefleyen modern ideolojinin tesiri altında maalesef tehditler devasa hâle geldi. Ancak asla umutsuzluğa kapılmamak, sürecin ailemiz üzerindeki baskısını ve etkisini gözlemleyerek erken önlem almak lazım."
Aile toplumun temel taşı olan bir kurumdur. Toplumun sağlıklı ve güçlü bir şekilde devam etmesi açısından ailenin önemi hakkında neler söylersiniz?
Aslında ailenin önemi konusunda uzun cümlelere ve süslü anlatımlara gerek olmadığını düşünüyorum. Zira aile, insanın varoluşsal ihtiyacı. Yaşarken huzurlu olmak, geleceğe kalmak ve ardında anlamlı izler bırakmak isteği her insanın içinde yaratılıştan var. Bunu gerçekleştirmenin en doğal yolu aile. Kendisini bir topluluğa ait hissetmek, sevmek ve sevilmek, ihtiyaçlarını güvenli bir biçimde karşılamak da insanın doğal beklentisi ve bunları da karşıladığı en hakiki ve köklü kurum aile. Dolayısıyla ailenin varlığı, insanın varlığı ile birlikte düşünülmesi gereken bir durum. Aile olmadan da insanoğlu doyabilir, barınabilir, mutlu olabilir, çoğalabilir diyecek belki okuyanlarımız. Evet, bunları ailesiz de yapmak mümkün ama hiçbir zaman ailenin sağladığı manevi iklim kadar değerli bir zeminde olamayacağını düşünüyorum.
Günümüzde toplum gibi aile de çok hızlı bir değişim ve dönüşüme uğruyor. Bu değişimlerin hepsinin olumlu olmadığı, aile kurumunun ciddi birtakım problemlerle karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Bu hızlı değişim ve dönüşüm ortamında aileyi korumak için neler yapılmalı?
Değişim, tarihin kaderi. Alışkanlıklar değişir, zevkler değişir, öncelikler değişir. Ama asla değişmeyen sabiteler vardır. İlk insandan itibaren korunan, korunması beklenen ve hatta Allah tarafından korunması emredilen ilkeler ve değerler vardır. Değişim olsa da ve bir ölçüye kadar kabul edilebilirse de sabiteleri korumak, eksen kaymasından korunmak esastır. Dolayısıyla değişimden korkmamak ama akışı dikkatli izleyerek uyanık kalmak gerekir. Aile söz konusu olduğunda da elbet değişim olacaktır. Dediğim gibi değişimin hızını ve yönünü izlemek, değişim rüzgârına kapılıp sabitelerin kaymasına izin vermemek gerekir.
Diğer yandan, her dönemde ve her coğrafyada aileyi kuşatan farklı zorluklar olması mukadder. Aslında dünya imtihanının renkleri değişiyor ama imtihan değişmiyor. Aile çok büyük bir nimet ve bir o kadar da ciddi bir imtihan alanı. Risklerle karşılaşması ve bu riskleri aşmada, aileyi korumada aile bireylerine farklı sorumluluklar düşmesi de çok doğal. Ailenin varlığını kabul etmeyen, aileyi ortadan kaldırarak bireyi yalnız ve köksüz hâle getirmeyi, bu sayede de daha kolay kontrol altına almayı hedefleyen modern ideolojinin tesiri altında maalesef tehditler devasa hâle geldi. Ancak asla umutsuzluğa kapılmamak, sürecin ailemiz üzerindeki baskısını ve etkisini gözlemleyerek erken önlem almak lazım. Üzülerek söylemeliyim ki biz yangın büyüyünce uyananlardanız. Oysa kıvılcımı sezmek ve onun büyüyüp değerleri tutuşturmasına izin vermemek lazım. Bu noktada sabitelerimiz nelerdir? Bu ailenin olmazsa olmazları nelerdir? Bu aileyi ayakta tutan değerler nelerdir? Bu aileyi aile yapan güzellikler nelerdir? Kendimize sorup, onları tavizsiz bir biçimde korumalıyız.
Dinimiz, evliliğin sevgi, merhamet ve sadakat temelleri üzerine inşa edilmesini öğütler. Evlilikte muhabbet, meveddet ve sadakatin tesisi ve bu değerlerin korunması hususunda neler yapılmalıdır?
Sevginin muadili ve sevilmenin yaşı yok. Menfaat üzerine kurgulanmamış samimi bir sevgi, her birimiz için sudan ekmekten farksız bir ihtiyaç. Bu sevgiyi besleyen, uzun ömürlü olmasını sağlayan ise merhamet. Acıtmamak, incitmemeye özen göstermek, her türlü şiddetten uzak kalarak iletişim kurmak İslam’da merhamet olarak adlandırılıyor. Sadakat de aynı şekilde, hem sevginin hem de güvenin devamını sağlayan dürüstlük ve bağlılık duygusunun adı. Bütün bunları bir sandalyenin ayakları gibi düşünebiliriz. Hangisi daha önemli diye sormanın anlamı yok, zira biri olmadığında diğerleri de aileyi ayakta tutma işlevini kaybediyor. Bu değerlerin güçlü bir şekilde ailede yer alması, ayakların yere sağlam basması öncelikle “değer” kavramına dair bilinç oluşturmaktan geçiyor. Çocukluktan itibaren sevginin, merhametin ve sadakatin önemine dair eğitim vermekten ve çok daha önemlisi bu hususlarda çocuklara ve gençlere iyi örnek sunmaktan geçiyor. Değerlerle dost olmayan bir dünyada yaşıyoruz. Günümüzde her türlü değer yargısının ve ahlaki ilkenin geçerliğini yitirmesi için uğraşan bir endüstri var. Medyanın gücünü sonuna kadar kullanan bu endüstri, insanı değerden uzaklaştırarak yolunu izini bilmez hâle getirmeye çalışıyor. Oysa değerler hem bireyi hem de aileyi belli bir çizgi üzerinde sağlıklı hedeflere ulaştırır, tabir caizse istikamet üzere tutar. Dolayısıyla aile değerleri konusu küçük yaşlarda körpe zihinlere işlenmeye başlanmalı, değerlerine sahip çıkan iyi örnekler artırılmalı, değer aşınmalarına vaktinde müdahale edilmelidir. Bir değerin korunması, ancak ona değer vermekle ve emek harcamakla mümkündür.
Aile aynı zamanda değerlerle yaşayan ve değerleri yaşatan, nesilden nesile aktaran en önemli kurumdur. Kadınların ailede değerlerin aktarılmasındaki rolünden bahseder misiniz?
Annenin ilk nefesten itibaren bebeğin yanında olması, ona ilk ve en güçlü sevgiyi sunan, şefkati gösteren, güveni aşılayan kişi olması elbette farklı bir konuma yükselmesini sağlıyor. Çocuğun dünyasında izleme ve öğrenme deyince de anne öne çıkıyor ve bu yaratılış kodlarından gelen bir durum. Ailede değer aktarımı, ağırlıklı olarak anne hatta büyükanneler eliyle gerçekleşiyor. İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı, güzeli çirkini, hatayı savabı çocuğa öğretmek annenin temel uğraşlarından birisi oluyor. Ama bu hususta babanın rolü yokmuş gibi davranmak ve aslında büyük bir sorumluluk anlamına da gelen değer aktarımını sadece kadınlara bırakmak elbette doğru değil. Değerin ailede yaşanılır olması, çocuğun onu görerek örnek almasını ve içselleştirmesini sağlıyor. Tabii ki değerin yaşanılır olması da annenin ve babanın hassasiyetiyle mümkün olabiliyor. Söz gelimi merhamet gibi bir değeri korumada; merhametsizliği, vicdansızlığı, şiddeti, adaletsizliği, haksızlığı ailenin dışında bırakmada büyükler ne kadar kararlı ve başarılıysa çocuklar da o kadar nasibdar oluyor.
Rahmet iklimi olan ramazan ayındayız. Bu ay, manevi değerlerin ailede yaşatılmasında, çocuk ve gençlere benimsetilmesinde çok önemli bir fırsat zamanıdır. Bu vesileyle ailede değerlerin yaşatılması noktasında ramazan ayı nasıl değerlendirilebilir?
Ramazan, diğer bütün aylara nazaran insani ve İslami değerlere bağlılığımızı daha fazla pekiştiriyor. Aslında bu değer iklimini sağlayan ilahi bir dokunuş var bu ayda. Manevi bir hava, kutsal bir mevsim var. Ama aynı zamanda bizler de ramazan gelince birbirimizi daha fazla iyilik yapmaya teşvik ediyor, bir seferberlik başlatıyoruz. Dolayısıyla onun sunduğu ilahi fırsatı ve toplumsal heyecanı değerlendirip değerlere yatırım yapmak çok anlamlı.
İyilik, değer konusunda bir üst çatı. İyilik adına ne varsa bir değere inanmaktan ve onu hayata aktarmaktan doğuyor. Sadece çocuklara ve gençlere değil; kendimize de iyiliği, iyi insan olmayı, iyilerin yanında yer almayı, iyilikten yana tercihlerde bulunmayı ramazan vesilesiyle hatırlatmamız gerekiyor. Sürekli çocukları nasıl eğitir, gençleri nasıl yönlendiririz derken, zaman zaman kendimizi ihmal ettiğimizi düşünüyorum. Oysa biz ne kadar değerlerimize sahip çıkar ve değer odaklı yaşarsak çocuklar ve gençler de bizim ürettiğimiz şartların doğal sonucu olarak değerlerle güzelleşen bir dünyada yaşayacak. Yapmadığını çocuğa emretmek, yaşamadığını gençten beklemek maalesef sonuç vermiyor. Kendimizden başlayan bir değerlenme atılımı, en yakınlarımız olan ailemizi ve doğal olarak nesillerimizi de harekete geçirecektir. Bu bakımdan ramazan, gerçekten daha iyi insan olmak ve iyiliğe yol açan her türlü değeri desteklemek için mükemmel bir fırsat. Bu fırsatı değerlendirmeyi diliyor, Cenab-ı Hak’tan bizleri aile imtihanımızda başarılı kılmasını niyaz ediyorum.

Öz Geçmiş
1974’te Ankara’da dünyaya geldi. Konya İmam-Hatip Lisesi ve Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, aynı üniversitede “Rasûlullah’ın Hanımları Konu Alan Rivayetlerinin Değerlendirmesi-Kadın Konulu Uydurma Rivayetler-” başlıklı tezi ile 1998 yılında yüksek lisansını, “Birgili Mehmed Efendi’nin Hadisçiliği ve et-Tarîkatü’l-Muhammediyye (Tahkik ve Tahlil)” konulu tezi ile 2005 yılında doktorasını tamamladı. 1999-2000 yılları arasında Ürdün’ün başkenti Amman’da Şuayb el-Arnaûd’un tahkik ve tahric merkezinde eğitim aldı. 2011 yılında yardımcı doçent, 2012 yılında doçent, 2017 yılında profesör oldu. Diyanet İşleri Başkanlığının Hadislerle İslam adıyla yayımlanan Konulu Hadis Projesi’nde editör ve yazar olarak görev üstlendi. 2011 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Aile ve Dinî Rehberlik Daire Başkanı, 2014 yılında Diyanet İşleri Başkanlık Müşaviri, 2017 yılında ise Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olarak atandı. Sünnet perspektifinden kadın, aile, ahlak ve değer temalı makale, konferans ve tebliğlere imza attı.