İNSANIN İYİSİNDEN GELİR
İYİLİK
Gülşen ÜNÜVAR
Dinle Evlat!
Mektubuma başlamadan evvel hâl hatır sorup selam etmek isterim. Dilerim iyi ve hoşsundur. Dilerim sağlığın yerinde, özün huzurdadır. Dertsiz tasasız, endişesiz yaşantı olmaz, olamaz demiştim bir mektubumda sana. Mühim olan şey karşılaştığın güçlüklerin üstesinden gelebilecek kudreti kendinde bulabilmen. Kudret de yetmiyorsa şayet, sabır denen şerbeti içip zamana bırakmaktır olan biteni. Gerçi sabır da kudretlerin en ulvisi değil midir?
Beni soracak olursan evlat, iyi diyelim iyi olsun, derdi atam. Ben de aynı yol ve yöntem ile giderim onların ardı sıra. İyiyim deyince bir iyilik, bir ferahlık, bir umut doluverir içime. Hâl hatır soranın var demektir bu, var ki karşılığında cevap arıyorsun kendine. Hem soranın yüreğine su serpiliyor hem de söyleyenin.
Mevsimden havadis sormak isterim bir de; bulut buluta değer mi? Rüzgâr esip çağlayanlar gürler mi? Kahverengi dallar kış uykusuna dalıp bahar gelince gelin misali salınır mı güneyden kuzeye? Buğday tarlaları kilim misali uzanır mı şarktan garba? Değirmenleri döndürür mü ırmakların serin suları? Koyunlar kuzuya, develer potuğa, kuytular ayaza analık eder mi? Söyle evlat, nicedir senin ikliminde havalar?
Buraları soracak olursan her şey aynı demem yanlış olur. Dünya yüzünde hiçbir varlık hiçbir olgu yoktur ki saniye öncesiyle aynı kalsın. Dünya bile dönerken usul usul, içindekilerin aynı kalması ne mümkün. Son mektubumun ardından ne yaprak aynı yaprak ne toprak aynı toprak. Doğanlar büyüdü, büyüyenler yürüdü, hastalar iyileşti, dertliler deva buldu, sıkıntı bana hiç uğramaz diyenler dert sahibi oldu. Derdini iyileştirenler hayat meşgalesine geri döndü. Ee evlat, hayat dediğin devir daim, biri giderse diğeri yerine kaim. Bundan sebeptir; her şey aynı demek biraz baştan savma bir cümle gelir bana ve şu kıymetli yaşam bu kadar özeti hak etmez. Doğaya dikkatlice bakarsan hayran olunası teferruatlar fark edersin. Bu teferruatların hakkı değil midir uzun uzun bahislere konu olmak. Hakkıdır elbet! Ve ben harikulade olan her şeyin hakkını teslim etmek isterim.
Ben kendimi bildim bileli bir çınar ağacı yaşar evimin köşesinde. Yaz kış gölgesi düşer haneme. Ne uludur, ne bilge görmen lazım. Heybetiyle beni hayrete düşürür, bedenindeki kabuklar desen nerdeyse taşlaşmış, o kadar katı. Çınarla birlikte bir de sarmaşık büyür de büyür, uzar da uzar. Zannedersin küçücük sarmaşık kocaman çınara kafa tutar. Dedim bir gün; nedir bu hâl, nedir bu sır? Ağaca sarıldıkça, dolandıkça ona zarar verdiğini düşündüğüm sarmaşığın kerameti başkaymış meğer. Ağacı zararlı haşerelerden korurmuş sarmaşık. Çınara dadanacak olan sinek, böcek, kurt ne varsa kendine çekermiş o küçük bitki. Görüyor musun ya! İyi bildiğin kötü, kötü bildiğin iyi çıkabiliyor şu hayatta.
Aslına bakarsan insan da böyledir evlat; faydasız zannedersin ama bir bakmışsın can kurtarmış, bir bakmışsın yaraları sarmış. Nereden bileceğiz, insan dediğin kapalı kutu dediğini duyar gibiyim. Haklısın! İnsan dediğin kilitli bir sandık. Bak sarmaşığa, o bile kendini zar zor açık ediyor. Ama bu sarmaşığın suçu mu? Elbette hayır; bakmasını, okumasını, anlamasını bilemeyenlerin suçu. Hoş ortada bir suç da yok, kişinin idraki, Hakkın ona verdiği nasiptir diye düşünürüm hep.
Diyeceğim o ki İnsanın iyisinden iyilik gelir*, maharet o cevheri görebilmekte. Burada iş senin gözlerine, gönlüne düşüyor evlat. Bundan sebep, mektuplarımda sana özden bahsederim sık sık. Özünü eğitmez isen sana sunulan mesajları ne görebilir ne de duyabilirsin. Gel önce seninle kulaktan başlayalım. Yani dinlemek! Her zaman, her yerde, herkesi ve her şeyi dinle evlat. Dinlemeyi bilirsen çabuk öğrenirsin. Sadece kendine verirsen kulağını, sadece kendinden bahsedenlerden olur çıkarsın. Merak et; bir suyu, bir bulutu, bir otu, bir tohumu ve hatta bir saman çöpünü. Nereden gelir, nereye giderler; şu dünya yüzüne geliş amaçları ne olabilir? Onları oldukları yere kim bırakır kim alır? Dünya durdukça onlar da durur mu yoksa kaybolup giderler mi, idrak et! Dinle, izle. İnsanla hasbihâl et, kulak ver onun duygularına. Hiç ummadığın birinden beklemediğin bir şey öğrenebilirsin mesela. Merakını celbeden soruların cevabını buluverirsin de dünya yüzünde sana bir ışık daha yanar. Aydınlanıverir etraf, daha net görür olursun anlamın da anlamını. İşte o vakit bilirsin iyiyi, güzeli, hoşu, nahoşu. Hepten çözer miyim bilmeceyi, açar mıyım kapalı kilitleri diye sorarsan şayet, yok! O kapalı ve kilitli sandık bakidir evlat. İnsanı insan çözemez, bunu bil. Fazlasına cüret etmek aşar bizleri. Ancak hak çözer insanı, içinde ne var ne yok ancak o bilir.
Biz, yaşantımız boyunca insana yaklaşmakla, insana insan gibi yaklaşmakla mükellefiz. Anlayabileceğimiz ölçünün, bize verilen kudretin sınırları kadar varız. Kalbimizi, gözümüzü ve kulağımızı kâfi derecede açmamız yeterli. İşte o zaman insan da açacaktır insana kendini.
Hak, seni iyilerle karşılaştırsın evlat. Selametle…
*Kutadgu Bilig