Makale

SAHURDAN BAYRAMA ÇOCUK GÖZLERİNDE RAMAZAN

SAHURDAN BAYRAMA
ÇOCUK GÖZLERİNDE
RAMAZAN

Cemile TAŞAN

Çocukluğuma dönüp baktığımda, en güzel anılarımın pek çoğunun ramazan ayıyla süslendiğini fark ederim. Ramazan henüz gelmeden, beraberinde getirdiği birçok güzelliği müjdeleyerek gönüllerimize taht kurardı. Büyükbabamın, ramazandan bir hafta önce tüm torunlarına gönderdiği sahurluk sürme çikolatanın tadı hâlâ damağımdadır. Mahallenin çocukları olarak ihtiyaç sahibi arkadaşlarımız için başlattığımız yardım seferberliği ise hafızamda ve kalbimde derin izler bırakmıştır. Ramazan ayı, veren ve alan elin buluşmasına vesile olan, paylaşmanın huzurunu tattıran bir zaman dilimiydi. Ramazanın gelişiyle büyük bir heyecan ve sevinç dalgası sarardı konu komşuyu. Her gün ayın evrelerini merakla takip eder, hilalin incecik kavisini görmek için sabırsızlanırdık. Kalplerimizde tarif edilemez bir coşku yükselir, minarelerin ışıkları belirirken sevgiyle dolu bir heyecan kaplardı içimizi. O ışıklar bizim için sahura kadar dışarıda kalabilmenin, oyun ve eğlenceye doymanın bir işaretiydi âdeta. Cami avlularında, teravih namazının coşkusuyla yükselen dualar arasında, güle oynaya kıldığımız namazların keyfi bambaşkaydı. Gürültü yaptığımız için şikâyetçi olan dede ve ninelere rağmen her gelişimizi şekerle kutlayan imam amca, gönlümüzü fetheden en güzel hatıralarımızdan biriydi. Namazın ardından evlerin kapı önlerinde yanan semaverlerden yükselen dumanın çay kokusuyla birleşmesi, sahura hazırlık için pişirilen çöreklerin taptaze kokularına karışması, çocuk neşemize ayrı bir tat katardı. Sevgi ve sıcaklıkla bezenen bu anılar, gönlümüzde silinmez izler bırakırdı.
Ramazan ayının ilk sabahında, ufukta beliren gün ışıklarıyla kalplerimizde umut çiçekleri açardı. Henüz uykunun tatlı rehavetindeyken camilerin minarelerinden yükselen ezan sesi, içimize gizemli bir davetin, sevgi dolu bir masalın başlangıcını fısıldardı. Evlerin pencerelerinden süzülen narin ışıklar, iftar sofralarında buluşan ailelerin sıcaklığıyla birleşir, sofralara dizilen hurmalar ve taptaze pişmiş ekmekler her lokmada ramazanın ruhunu, sabrın ve paylaşmanın eşsiz lezzetini hissettirirdi. Akşamın serinliğinde, sokaklar çocuk sesleriyle coşarken renkli kandillerin altında oynayan minik bedenler yıldızlarla yarışırdı. Her adım, yüreklerde yeni umutlar yeşertir, her gülüş ramazanın kalplerde bıraktığı yumuşacık dokunuşun sıcaklığını hatırlatırdı.
Ramazan ayları eminim birçoğumuz için sıcacık hatıralarla doludur. Ninelerimizin anlattığı masallar, tuttuğumuz tekne oruçları, her daim bir arada olunan sofralar… Bizler için özel anılarla süslenen ramazanı, kendi çocuklarımız için de unutulmaz kılmayı elbette isteriz. Ancak bunu başarabilmek, ramazanın çocuklar için anlamını kavrayıp o masumiyetin ruhuna uygun davranmamızı gerektirir. Çünkü ramazan, çocuklar için bazen bir oyundur; günleri saymaktır, duvardaki takvimde ramazan hilalini takip etmek, her gün bir yaprağı koparırken heyecan duymaktır. Tekne orucu tutup iftarı beklerken mutfaktan yayılan kokulara karşı verilen küçük bir mücadeledir. Ve nihayetinde, ezan sesiyle birlikte kazanılan büyük bir zaferdir. O ilk hurma, ağza atılan ilk lokma, çocuğun kendi sabrına teşekkür edişidir.
Ramazan, sadece sabır değildir; aynı zamanda paylaşmaktır. Çocuk, sofraya gelen bir dilim pideyi bölmeyi öğrenir. Yalnızca kardeşiyle ve ailesiyle değil, hiç tanımadığı biriyle de… Bir sokak köşesinde aç duran çocuğun farkına varır. “Oruç” ve “yardımlaşma” arasında kurduğu bağ, onun dünyaya bakışını değiştirir. Ramazan, bir çocuğun yüreğinde bahar gibi uyanmalı, sevgiyle yeşermelidir. Çünkü ramazan, sadece aç kalmak değil; sabırdır, şükürdür, paylaşmanın ince sevinci, beklemenin derin anlamıdır. Çocuğa ramazanı anlatmak, ona dünyanın en güzel hikâyelerinden birini fısıldamak gibidir.
Ramazanı çocuklara anlatırken kelimelerimiz yumuşacık olmalı, iftar saatine yaklaşan ezan gibi huzur vermelidir. Oruç, bir yasak gibi değil; bir keşif gibi sunulmalıdır ki çocuk onu merak etsin, deneyimlemek istesin. Aç kalmanın ardındaki asıl hikmeti hissedebilsin. Aç kalan yalnızca mide değildir; eller kötüye uzanmamayı, dil incitmemeyi, kalp paylaşmanın sıcaklığını öğrenmelidir.
Ramazan, öncelikle bizlerin içsel olarak yaşaması gereken bir farkındalık ayıdır. Çocuklara ramazanı anlatırken bu ayın yalnızca bir ibadet dönemi değil, bir dönüşüm fırsatı olduğunu hissettirmeliyiz. Sözlerimizden çok davranışlarımız çocuklara ramazanın ruhunu aktaracaktır. Oruç, yalnızca açlığa tahammül etmek değil; nefsin isteklerini dizginleyerek ruhu özgürleştirmektir. Sezai Karakoç’un ifadesiyle, "Diriliş, hayatı ölümün üstüne yükseltmektir." Ramazan da böyledir; insana ölümü, faniliği, varoluşun gerçek amacını hatırlatarak ruhu ölümlü dünyanın ötesine taşır. Sufiler, ramazanı bir ayna olarak görürdü; nefsin arınması ve kalbin cilalanması için özel bir zaman dilimi… Mevlana’nın ifadesiyle oruç, kalbin bir nevi parlatılmasıdır. Şemsi Tebrizi’nin dediği gibi, “Oruç yalnızca bedeni değil, gözleri, kulakları, dili ve hatta düşünceleri de temizleyen bir ibadettir.” Ramazan, hakikatin gönülde yankılandığı bir zaman dilimidir. Yine oruç, insanı yalnızca maddi bağımlılıklardan değil; dünyevi düşüncelerden, kibirden, hırstan, öfkeden, kin ve hasetten de temizler. Oruç, kalbin Allah’a yönelmesi, insanın iç dünyasına dönmesi için bir fırsattır. Bu, Mevlana’nın “Az ye, az konuş, az uyu.” öğüdüyle uyum içindedir. Çünkü az yemek, az konuşmak, az uyumak; kalbi arındırır, ruhu derinleştirir, hakikat yolunda insanı berrak bir bilinç hâline getirir.
Çocuklara ramazanı anlatırken geleneklerimizi yaşatmayı da ihmal etmemeliyiz. Anadolu’nun dört bir yanında ramazana özgü birçok güzel âdet vardır. Siirt’te ramazanın gelişini haber vermek için ‘Melede Ateşi’ yakılır; Bayburt’ta çocuklar, ramazanın 14. gecesinde “On Beşi” geleneğiyle evleri dolaşıp ikram toplar; Gaziantep’te sahurda çiğ köfte yoğrulur; Samsun’un Bafra ilçesinde “Sele-Sepet” şenlikleri düzenlenir. Kilis’te herkes keşkek pişirir, buğdayın insan midesinde Allah’ı zikrettiğine inanılır. İşte tüm bu gelenekler, ramazanı çocuklarımız için anlamlı ve unutulmaz kılan değerlerdir.
Ramazan, Müslüman coğrafyalardaki kardeşlerimizle bizleri birleştiren bir bağ olarak da ifade edilmelidir. Ramazan, mesafeleri aşarak tüm Müslümanları aynı sofrada, aynı dualarda, aynı kıblede birleştirir. Mekke’de, İstanbul’da, Kahire’de, Şam’da, Kudüs’te, Endonezya’da, Bosna’da… Nerede olursa olsun, ezan sesi yükseldiğinde herkes aynı sevinçle iftarını açar. Afrika’nın kurak topraklarında, bir lokma ekmeğe kavuşan yetim bir çocuk da, büyük şehirlerde bolluk içinde iftar eden bir aile de aynı duanın içinde buluşur. Çünkü ramazan, paylaşmanın ve dayanışmanın en güzel halidir. Kadir Gecesi geldiğinde, müminlerin elleri semaya kalkar, günahların affı, dünyanın huzuru, mazlumların kurtuluşu için gözyaşları dökülür. Filistin’de, Arakan’da, Doğu Türkistan’da ve zulme uğrayan nice beldelerde yükselen dualar, ramazanın en büyük niyazıdır. Çünkü ramazan, en çok da merhametin ve adaletin tecellisini beklemektir. Filistin’de ramazan, bombalar göğü yırtarken bir çocuğun hâlâ gökyüzüne bakıp yıldızları saymaya çalışmasıdır. Ramazan, barış için edilen duaların tüm yıkımlara rağmen yükselmesidir. Çünkü ramazan, en çok da umudun adıdır. Ve Filistinli çocuklar, o umudun ta kendisidir.
Evlerimizde Kur’an sesi yükselmeli, Kadir Gecesi’nin ruhu hissedilmelidir. Çocukların ilgisini çekecek peygamber kıssaları anlatılmalı, iftar sofraları akrabalar ve komşularla paylaşılmalıdır. Bir çocuğun kalemiyle yazdığı satırlar, kalbine nakşettiği iyiliklerdir. Küçük bir defter, bir ramazan günlüğüne dönüşebilir. Her gün, yaptığı bir iyiliği, öğrendiği yeni bir duayı veya iftarda hissettiklerini yazan çocuk, günler ilerledikçe ramazanın içindeki huzuru fark edecektir. Bir çocuğun elleriyle yerleştirdiği kaşık, iftar sofrasının bereketini artırır. Onun heyecanla su servisi yapması, sabırla ezanı beklemesi, sofraya konulan her nimetin değerini anlamasını sağlar. Aileyle birlikte hazırlanan iftar, ramazanın yalnızca mideyi değil gönülleri de doyurduğunu gösterir. Bir çocuğun avucunda sımsıkı tuttuğu ekmek, belki de bir başka çocuğun gülümsemesine vesile olur. Ramazan, paylaşmanın en güzel yaşandığı aydır ve çocuklar, ilk kez harçlığının bir kısmını ihtiyaç sahibi biriyle paylaşarak gerçek cömertliği hissedebilirler. Küçük bir erzak torbası hazırlamak, komşuya bir tabak yemek götürmek ya da yetimler için dua etmek, ramazanın en kıymetli derslerinden biri olur. Geceleri ışıkları parlayan bir caminin avlusunda çocukların sevinçle koşturduğu bir teravih namazı, onların zihninde ramazanı unutulmaz kılar. Küçük yaşta caminin sıcak atmosferini hisseden çocuk, cemaat olmanın, birlikte dua etmenin güzelliğini iliklerine kadar yaşar. Duvar takvimi, her gün bir iyilikle işaretlendiğinde ramazan bir iyilik oyununa dönüşebilir. “Bugün anneme yardım edeceğim”, “Bugün arkadaşımı sevindireceğim”, “Bugün bir yetim için dua edeceğim” gibi küçük ama anlamlı görevler, bir çocuğun kalbine iyiliği sabitleyen altın iplikler gibi işlenir. Ve sonra bayram yaklaşır… Minik ellerle paketlenmiş hediyeler, süslenen odalar, büyük bir heyecanla beklenen sabah… Çocuklar için ramazan, yalnızca bir oruç ayı değil, sevginin ve paylaşmanın en güzel hatıralarla süslendiği bir zaman dilimi olur. Çünkü ramazan, sadece yaşanmaz; kalpten kalbe anlatılan, dualarla hissedilen, iyiliklerle büyüyen bir hikâyedir. Ve en güzel hikâyeler, bir çocuğun kalbinde başlar…
Ramazan, bir dönüşüm ayıdır. Onun gelişiyle yuvalarımızı huzur bahçelerine çevirmek için bir fırsat sunulur. Önce kendimizi, sonra çevremizi ramazanla huzura dönüştürmek duasıyla… Ramazanımız mübarek olsun.