Makale

“ALLAH’IN EMANETİ” OLARAK KADINLAR

“ALLAH’IN EMANETİ” OLARAK KADINLAR

Dr. Ayşe GÜLTEKİN
Uşak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

اللَّهُمَّ إِنِّى أُحَرِّجُ حَقَّ الضَّعِيفَيْنِ الْيَتِيمِ وَالْمَرْأَةِ

“Allah’ım! Ben yetimin ve kadının, bu iki zayıf insanın hakkını ihlal etmekten insanları şiddetle sakındırıyorum.”

(İbn Mace, Edeb, 6)

Tarih boyunca kadını neslin devamını sağladığı için ilahlaştıranlar yanında fiziki yönden kendisini, ailesini ve kabilesini koruyacak kadar kuvvetli olmadığı için ona haksızlığı reva gören iki uç topluluk var olagelmiştir. Kadını erkekle aynı kabul edip eşit haklara sahip olduğunu savunanlar ise kadının tabii özelliklerini görmezden gelerek, taşıyamayacağı ağır yükler yükleyerek ona başka bir haksızlıkta bulunmuşlardır. Kadının erkek kadar güçlü, kuvvetli olmaması, onun yaşama hakkının elinden alınmasına, yaşamasına izin verilmişse bakım, eğitim vb. haklardan mahrum bırakılmasına sebep olmuştur. Soylu ve zengin ailelere mensup kadınlar görece bazı haklara sahip olsalar da fakir ve kimsesiz genç kızlar, eşlerini kaybedip akrabalarının insafına kalmış dul kadınlar maddi, manevi haksız muamelelere maruz bırakılmışlardır.

Cahiliye toplumunda kadınlara miras hakkı tanınmaz, babadan veya kocadan kalan miraslarına el konulurdu. Sa‘d b. Rabî’in eşinin iki kızıyla birlikte Resûlullah’a (s.a.s.) gelip “Ey Allah’ın Resulü! Bunlar Sa‘d. b. Rabî’in kızlarıdır. Babaları Uhud Savaşı’nda şehit oldu. Bu kızların amcası da malın tamamını aldı ve bunlara hiç mal bırakmadı. Malları olmadığı için bu çocuklar evlenemezler.” diye şikâyette bulunması üzerine miras ayeti olarak bilinen (Nisa, 4/11-12) ayet nazil olmuştu. Allah Resulü de kızların amcasına haber göndererek dul kalan eş ve yetim kızlara haksızlık yapılmasını engellemişti. (İbn Mace, Feraiz, 2)

İslam öncesi Arap toplumunda velileri, babası ölüp yetim kalan kızların başkalarıyla evlenmesine fırsat tanımazlar, yetim kızla kendileri evlenir veya oğullarını evlendirirlerdi. Malını ele geçirmek için evlendikleri bu kıza ödemesi gereken mehri vermez, nafakasını, geçimini örfe göre temin etmez hatta onun malına haksızlıkla ortak olurlardı. “Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor. Kitapta, kendilerine (verilmesi) farz kılınan (miras)ı vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz kadınlara, zavallı çocuklara ve yetimlere adil davranmanıza dair size okunmakta olan ayetler de bunu açıklıyor. Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.” (Nisa, 4/127) ayeti bu konuda müminleri uyarmakta, “Yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenler karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” (Nisa, 4/10) ayeti ise ister erkek isterse kız olsun yetim malına el uzatmama konusunda yapılan çok ciddi bir uyarı niteliği taşımaktadır.

Ömrü boyunca her türlü haksızlığın ve adaletsizliğin karşısında olan Hz. Peygamber, kadını ve erkeği Allah’ın kulu olma ve Allah’a karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirme noktasında eşit görerek kadını dinî ve sosyal hayatın dışında bırakmamıştır. Onun döneminde kadınlar, sabah ve yatsı namazları dâhil beş vakit namazlarını camide kılabilmiş (Buhari, Ezan, 162; Mevakitü’s-Salat, 27) ve namaz sonrası Hz. Peygamber’in eğitiminden mahrum bırakılmamışlardır. Hatta Allah Resulü (s.a.s.), bazı kadınların erkeklerin yanında kendisine rahatlıkla soru soramadıklarını belirterek kadınlar için özel bir gün tahsis edilmesi isteğini geri çevirmemiş ve sadece kadınların katıldığı meclislerde onların sorularını cevaplamıştır. (Buhari, İ‘tisam, 9; Müslim, Birr, 152)

Hz. Peygamber döneminde kadınlar, eşlerine tarla bağ, bahçe işlerinde yardım edip (Buhari, Nikâh, 107; Müslim, Selam, 34) dericilik, terzilik, ip imalatı vb. el becerisi gerektiren işlerde yoğunlaşsalar da (Müslim, Nikâh, 9) erkek işi olarak kabul gören ticari faaliyetlerde de bulunmuşlardır. Allah Resulü, kadınların ticaret yapmalarına herhangi bir kısıtlama getirmemiş, aksine onlara nasıl ticaret yapmaları gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunmuştur. (İbn Mace, Ticarat, 29) Hz. Ömer’in (r.a.) de hilafeti zamanında kadınların ticaret yapmasını yasaklamaması hatta okuma yazma bilen Şifa bint Abdillah’ı çarşılarda zabıtalık görevi yapmak üzere görevlendirmesi son derece dikkat çekicidir. (DİA, “Şifa bint Abdillah”, c.39 s.138-139)

Allah Resulü (s.a.s.) sadece erkek çocuklarını değil kız çocuklarını da çok sevmiş ve onlara olan sevgisini omzunda taşıyarak, öpüp kucaklayarak, kapıda karşılayarak, yanına oturtup hâl hatır sorarak göstermiştir. (Buhari, Edeb, 18, İstizan, 43; Müslim, Fedailü’s-Sahabe, 65, 98-99) Onun, oğullarını kaybettiğinde üzüldüğü gibi (Buhari, Cenaiz, 43) kızlarını kaybettiğinde de acı çekip üzüntüsünü dile getirmesi, (Hakim, el-Müstedrek, 4/49 (6845) kız çocuklarına ve kadınlara değer vermeyen bir topluma örneklik teşkil etmektedir.

Doğumundan itibaren kendisine yük olduğu hissettirilen; soylu, asil ve zengin değilse hiçbir hakka sahip görülmeyen kadını Hz. Peygamber’in “Allah’ın emaneti” olarak tanımlaması (Müslim, Hac, 147) ve emanete riayetin müminlerin ayrılmaz niteliklerinden olması, kadına muamele konusunda çok dikkatli olunması gerektiğini göstermektedir. İster çocuk isterse yetişkin olsun kadın, insan olduğu için değerlidir ve erkeğin gördüğü değeri görmeyi hak eder. İslam’a göre üstünlük ölçüsü; fakirlik zenginlik, soy sop, makam mevki, ten rengi, milliyet, cinsiyet vb. şeyler değil, sadece takvadır. (Hucurat, 49/13) “Şüphesiz ben, erkek olsun kadın olsun -ki hepiniz birbirinizden meydana geldiniz- sizden bir şey yapanın emeğini boşa çıkarmayacağım…” (Âl-i İmran, 3/195) ayeti, erkekler veya kadınların değerini Allah’ın rızasını kazanmak için gösterilen çaba, yapılan amel vb. niteliklere sahip olmak üzerinden belirlemektedir.

Zamanımızda, kız çocuk sahibi olacağını öğrenen bazı babaların yüzü hâlâ hoşnutsuzlukla buruşuyorsa, erkek çocuğa gösterilen ihtimam kız çocuğuna gösterilmiyor, kız çocukları erkek çocuklarının bakım ve eğitimine verilen önemden ve gösterilen özenden mahrum bırakılıyorsa, kızlarımıza evlenirken fikri sorulmuyor boşandığında sahip çıkılmıyorsa, kadınların anadan babadan kalan miras üzerinde hak iddia etmesi ayıp karşılanıyorsa Cahiliye kalıntıları aramızda hüküm sürmeye devam ediyor demektir.