Bursa İnegöl Kur’an Kursu Öğreticisi
Zehra SOLMAZ PINAR:
“İnsanları bilgiyle buluşturabilmek ya da onlara bilmediklerini öğretebilmek elbette çok güzel bir duygu. Hele bu, Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim ise işte o çok başka...”
Söyleşi: Mahir KILINÇ
Bir din görevlisi olarak vatandaşlarımızı Kur’an-ı Kerim ile buluşturabilmek nasıl bir duygu ve öğrencilerinizden nasıl dönüşler alıyorsunuz?
İnsanları bilgiyle buluşturabilmek ya da onlara bilmediklerini öğretebilmek elbette çok güzel bir duygu. Hele bu, Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim ise işte o çok başka... Kur’an kursu öğreticiliği öncesinde ben edebiyat öğretmenliği de yaptım. Allah’ın kelamını insanlarla buluşturmak kadar anlatılması güç bir mutluluk yok. Nasılsa Kur’an-ı Kerim’i öğretirken öğreneni de öğreteni de sanki nurdan bir bereket sarıyor, sarmalıyor. İnsana öyle bir sabır geliyor ki bazen öğrencilerim bile fark ediyor bunu. Ara ara, “Hocam, ne kadar sabırlısınız!” dediklerini de duyuyorum. Ancak ben Kur’an-ı Kerim’i öğretirken talebemle sanki başka bir âleme geçiyorum ve dış âlemden kendimi soyutluyorum. İşte o uğraş sırasında bana ne bıkkınlık ne de yorgunluk uğruyor. Kur’an-ı Kerim insana bir zindelik ve tazelik veriyor.
Bugüne kadar hiç konuşmamış ve hâlâ konuşamayan bir öğrencinize ve sadece %5 görebilen birine Kur’an-ı Kerim okumayı öğrettiniz. Öncelikle bunları nasıl başardınız ve bunlar nasıl mümkün oldu?
Severek ve sabırla yapmaya çalıştığım için de Rabbim lütfediyor diye düşünüyorum. Hiç konuşmayan genç kızımız Kur’an kursuna getirildiğinde 16 yaşındaydı. Ailesi aslında bir değişiklik olsun diye ve kursun psikolojik anlamda iyi geleceğini düşünerek getirmişti. Ben de o kızımız, Kur’an-ı Kerim öğrenmekten ziyade burada bir arkadaş ortamı edinir diye düşündüm. Sonra etrafında Kur’an öğrenenleri görünce onu da Kur’an-ı Kerim’le buluşturmayı istedim. İşin başında çok zorlanacağımı düşünmüştüm. O öğrencime sürekli güzel telkinlerde bulundum. Sabırla bu telkinlerimi sürdürdüm ve harfleri benimle birlikte tekrar etmesini sağladım. Harfleri ağzından duymaya başlayınca zor da olsa adım adım ilerledik ve sonunda kızımıza Kur’an-ı Kerim’i okutmayı başardım.
Sadece %5 görebilen öğrencime de İnegöl merkeze gitmesini önerdim çünkü orada Braille alfabesiyle öğretiyorlardı. Ancak o öğrencimin tek başına İnegöl’e sürekli gidip gelme imkânı yoktu. Öğrencim bir gözünü kanserden kaybetmişti ve doktor diğerini de ilerleyen zamanda kaybedeceğini söylemiş. O da Kur’an-ı Kerim okumayı çok istiyordu. Onun bu isteği karşısında kayıtsız kalamadım ve başladık onunla da bir Kur’an öğrenme yolculuğuna. Harfleri tanıması için tahtaya büyük büyük yazdım, harfleri kabartma hâlinde yaptım ve uzun uğraşlar sonunda harfleri öğrenmesini sağladım. Sonrasında ona büyüteçler aldım. Büyüteç yardımıyla da yavaş yavaş okumayı öğrendi. Bu öğrencim de Allah’ın izniyle şimdi Kur’an-ı Kerim okuyabiliyor.
Görev yaptığınız Kur’an kursunda gencinden yaşlısına kadar pek çok insanın hayatına ve gönlüne dokunmuş birisiniz. Buna yönelik neler söylemek istersiniz?
Kur’an-ı Kerim’i öğretmek aslında babamın bana bir duasıydı. Babam nasıl bir duada bulunmuşsa Allah da (c.c.) bana o yolda lütuflarda bulunuyor ve bana yeni yeni öğrenciler nasip ediyor. Görev yaptığım kursta sadece Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenmekten ziyade hafızlık yapan öğrencilerim dahi mevcut. Belirli bir yaşa gelmiş genç kızlarımızdan Kur’an-ı Kerim’i okuma aşkıyla gelip hafızlık yapmak isteyen ve bizim kurstan başka yere gidemeyecek durumda olan öğrencilerim var. Ders başlamadan önce kursa sabah 8’de gelerek 9.30’a kadar hafızlık yapanları dinliyorum. Bir kişiyle başladığımız hafızlıkta şu an on beş öğrencim var. Rabbim en gencinden en yaşlısına kadar farklı farklı durumlarda olan Kur’an sevdalısı öğrenciler karşıma çıkarıyor. Ben de o fırsatları mesai mefhumu gözetmeksizin değerlendirmeye çalışıyorum ve onlarla çok mutlu oluyorum. Bu mutluluğum ve onların Kur’an aşkı aramızda çok güzel köprüler kurulmasına vesile oluyor. Onlar beni kendi kardeşleri, ablaları gibi yakın görmeye başlıyorlar ve aramızda kopması mümkün olmayan kuvvetli bir bağ oluşuyor.
Yapmış olduğunuz çalışmalar esnasında unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Elbette unutamadığım pek çok anım var ama birini hiç unutamıyorum. Ben İstanbul’da görevliyken kursa gelen hanımlardan biri bir gün yanıma geldi ve konuşmak istedi. Hanımefendi bana: “Hocam, liseyi bitirmiş bir kızım var. Bu kızım namaz kılan biriyken her şeyi bıraktı, Allah’a inanmadığını söylemeye ve bize de müdahale etmeye başladı. Acaba buraya getirsem onunla konuşur, ilgilenir misiniz?” dedi. Ben de ona getirebileceğini ama yaşı büyük olduğu için zorlanacağımızı söyledim. Ertesi gün kızı geldi ama asabi bir hâl ve tavır içindeydi. Ben ne söylesem dinlemiyor, oflayıp pufluyordu. Günlerce ben kızımızın bu tavırlarına sabrettim ve gün geçtikçe sakinleşmeye, cüz okumaya başladı. Günden güne hem bana hem ailesine karşı hâl ve tavrı değişti. Kur’an okumaya da başladı. Sene sonu geldiğinde bu öğrencim gözyaşları içinde geldi ve bana dedi ki: “Siz bana Allah’ı sevdirdiniz ve O’na inanmama vesile oldunuz.” Yolunu şaşıran o kızımızın hidayetine vesile olmak benim için bambaşka bir hatıraydı.
Öz Geçmiş
Zehra Solmaz Pınar, 1980 yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve ortaokul sonrası İstanbul Gaziosmanpaşa Kâzımkarabekir İmam Hatip Lisesini bitirdi. Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı ile Amasya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğinden mezun oldu. Necmettin Erbakan Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimlerinden yüksek lisans yapan Zehra Solmaz Pınar, Van’ın Saray ilçesinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak göreve başladı. Sonrasında Diyanet İşleri Başkanlığında Kur’an kursu öğreticisi olarak İstanbul’un Sultangazi, Arnavutköy ilçeleriyle Sakarya’nın Pamukova ilçesinde görev yaptı. Hâlen Bursa’nın İnegöl ilçesinde Kur’an kursu öğreticisi olarak görev yapmakta olan Zehra Solmaz Pınar, evli ve iki çocuk annesidir.