Makale

KARANLIK ANLARDA UMUT IŞIĞI OLMAK

KARANLIK ANLARDA UMUT IŞIĞI OLMAK


HAYRİYE AYDIN
Tekirdağ İl Müftü Yardımcısı


Tarih boyunca insanlığın karşılaştığı kaçınılmaz zorluklardan biri de afetlerdir. 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli art arda gerçekleşen depremler ağır bir imtihan dönemi olmuştu bizim için. Kaza ve kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine olan inancımız bu zorlu süreçte bizi ayakta tutan en güçlü kaynağımızdı. Bu öyle bir inançtır ki birçoğumuz depremin ilk anlarında kelime-i tevhid, salavat-ı şerife, tekbir, besmele ile Yüce Yaradan’a sığınmış O’ndan güç alarak hayatta kalabilmiştik. Zor zamanların insanı olmak, birçok kişi için derin bir anlam taşır. Sıkıntılar ve zorluklar karşısında pes etmeden, inancını ve iradesini korumak gerekti.
Depreme uykuda yakalanmış, sükûnetimi koruyarak kendimi dışarı atmıştım. Ambulansların, araçların korna sesleri ve çığlıklar birbirine karışıyordu. Gün ağardıkça felaketin boyutu daha da belirginleşiyor çevre il ve ilçelerimizden gelen haberlerle sarsılıyordum.
İfade etmekte zorlandığım o dehşetli anı yaşamış olsam da vakit gönüllere dokunma vaktiydi, yaraları sarma, iyilikleri çoğaltma vaktiydi, yük olmadan yük alma, derde derman olma vaktiydi. Bu süreçte Peygamber Efendimizin (s.a.s.) şu ifadeleriyle teselli bulup harekete geçiyordum; “Müminin hayranlık verici bir hâli vardır ki onun her işi hayırdır. Bu hâl, müminden başka hiç kimsede bulunmaz. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64.) Sabır, olanı kabullenip pasif bir duruş sergilemek değil aksine sabır, aktif bir aksiyon alıp çareler üretmekti.
Gaziantep’te Diyanet İşleri Başkanlığımızın birer ferdi ve TDV gönüllüsü olarak mavi yeleklerimizi kuşanıp soluğu depremden etkilenen İslahiye ve Nurdağı ilçelerimizde aldık. Gördüklerimiz karşısında âdeta dumura uğradık, tarifi imkânsız bir acının içinde kıvranıyorduk. Şahit olduklarımız âdeta kıyametin bir provasıydı. Gözler kederli, kalpler mahzun… Öyle ya zor zamanların kendine özgü şartları vardır. Dayanıklılık, zor zamanların insanı olmanın temel taşlarından biriydi. Zorluklar karşısında güçlü kalmak, sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal dayanıklılığı da gerektiriyordu. Aksi takdirde bu süreçte kişi, toplumsal destek ve yardımlaşma gibi bir organizasyonda çözümün bir parçası değil sorunun bir parçası hâline geliveriyordu. Ağırlıklı olarak hanımlara ve çocuklara yönelik destek çalışmalarında bulunmuş ve şu tespitleri yapmıştık. Biyolojik, fiziksel, ruhsal yönden farklılıklarıyla kadınlar ve kız çocukları; evlerinin yıkılması, mahrem alanlarının yok olması, ailelerini kaybetmeleri sebebiyle afetlerden en çok etkilenen ve yüksek risk altında bulunan bireyler arasındaydı. Barınma ve güvenlik, eğitimin kesintiye uğraması, ekonomik zorluklar, günlük yaşam aktivitelerinde aksamalar, sağlık gibi sorunlar kadınların ve çocukların karşı karşıya kaldıkları zorluklardan bazılarıydı. Daha düne kadar içine sığamadığımız evlerde otururken şimdi 20-25 m²’lik çadır-konteynere sığınmış, hayatı idame ettirmeye çalışıyorlardı.
Kadınların ve çocukların, afetin olumsuz etkilerinden korunmalarına yönelik sosyal etkinliklere katılabilecekleri çadırkent Kur’an kursları oluşturmuş, sahada görevlendirilen kadın din görevlilerimizle hanımlara özel programlar düzenlemiş, birebir ziyaretlerle afetzede hanımlarla iletişim kurmuş, gönüllülük faaliyetlerini etkin bir şekilde yürüterek onların rehabilite olmalarına katkı sunmaya gayret etmiş, yeni doğan bebekler için bebek bohçası, nişanlı kızlarımız için hazırladığımız çeyiz bohçalarıyla onlara umut aşılamıştık. Yaraları sardıkça yaralarımız sağalıyor, iyilik yaptıkça iyileşiyorduk. Aslında biz bu hizmetlerle kendimize iyilik yapıyorduk.
Çadırkentleri dolaşırken genç bir kardeşimiz mavi yeleklerimizle görünce elinizde mama var mı diye sorarak bizi bir çadıra yönlendirmişti. Çadıra vardığımızda daha bir yıl önce 16 yaşındaki kızını toprağa vermiş bir annenin evlat acısına şahit olmuş, bu defa da depremde yeni doğum yapmış diğer kızını toprağa vermiş ve geride kalan torunu için mahcup bir şekilde mama istiyordu. Torunu onun yaşama sevinci olmuş, mütevekkil bir kalple takdire rıza göstermişti. Allah’ım, bu nasıl bir teslimiyetti! Köy köy, mahalle mahalle dolaşıyor kimi zaman depremzede kardeşlerimizin ellerinden tutarak, kimi zaman sırtlarını sıvazlayarak, kimi zaman onlarla kucaklaşarak birlikte ağlıyor, türkü yakan teyzemizin terennümlerine eşlik ederek gönül köprüleri kurmaya gayret ediyorduk. Bir köy ziyaretinde enkaz başında duran ve kendisine yardım elimizi uzatmaya çalıştığımız köylü amcamızın mahcubiyetle, “Benim ihtiyacım yok az ileride ihtiyacı olan komşularım var.” diyecek kadar alicenaplık göstermesine duyduğumuz hayranlık bizi bambaşka yerlere götürüyordu, isar ruhunu kuşanmış bir ahlakla karşı karşıyaydık. Hangi çadırı ziyaret etsek hanımlar heyecan ve sevinçle, “Size bir şey ikram edelim, bari bir çayımızı için.” dediklerinde yüreğimizin sızısı diniyor, çay muhabbetiyle birbirimizde teselli buluyorduk. Günlerce enkazda kalan 14-15 yaşlarında genç bir delikanlının saksıdaki çiçeğin yapraklarını yiyerek hayatta kalma mücadelesine ne demeliydi?
Konteyner kent ziyaretimiz esnasında bir tabela dikkatimizi çekmişti. Üzerinde, “Bu konteynerler Filistinlilerden Türk kardeşlerine hediyedir.” yazılıydı. İşgale uğramış mazlum bir coğrafyanın insanları ümmet bilincini, din kardeşliğini hatırlatıyordu bize. Hani Allah Resulü buyurmuştu ya; “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim, Birr, 66; Buhari, Edeb, 27.) Müslümanlara özgü bir değer olan İslam kardeşliğiyle toplumsal destek ve yardımlaşma gibi değerlerimizin ne denli canlı olduğunu müşahede ediyor, yarınlara dair ümitlerimiz yeniden yeşeriyordu.
En karanlık anlarda bile umut ışığını görebilmek, zor zamanların insanı olmanın önemli bir parçasıydı. Mücadele, azim ve inanç gerektiren bu iyilik yolculuğunda kazanılan tecrübeler, hayatın sonraki aşamalarında güçlü ve dirençli kalmayı sağlayacaktı.