Makale

MEDENİYETTE SÖZ İLE VAR OLMAK

MEDENİYETTE SÖZ İLE VAR OLMAK

Prof. Dr. Güldane GÜNDÜZÖZ
Kırıkkale Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi


Tarih, hikmet dolu sözleriyle insanlığa yol gösteren bilgelerin aydınlatıcı mirasıyla şekillenmiştir. Bu bilgeler, İslam medeniyet havzasında, ilahi rahmet esintisi vahyin ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Sevgili Peygamberimizin sözlerinden paha biçilmez hikmetleri devşirmişler, bunları dağarcıklarındaki hayat tecrübeleri ile yoğurarak insanların gönüllerine nakşetmişler, zihinlerine en güzel bilgileri yerleştirmeye gayret etmişlerdir. Onlar, Kur’an’da yerle gök, ilimle irfan, bilgi ile uhrevi hikmetin ara noktasına yerleştirilen görkemli hayat ve bilgi ağacının (İbrahim, 14/24-27.) bazen bir dalı, bazen bir yaprağı, bazense bir meyvesi olmayı başarmışlardır.
Basra’da tanınmış bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ebu Ali et-Tenuhi bunlardan yalnızca biridir. O, kendisi gibi âlim ve edip olan babası Ali b. Muhammed’den bahisle “Babamın meclisinde bir gün bir delikanlının adı anıldı. Bu gencin toplumda ne kadar değer gören bir insan olduğu söylenince bazıları, ’Bırakın onu, biz onun yamalı elbiseler içinde, muhtaç hâlini çok iyi hatırlarız. O kim oluyor?’ dediler. Elbette bu ifadeler, kıskançlıktan kaynaklanıyordu. Babam, bu duruma müdahale ederek şunları söyledi: ’Böyle konuşmak doğru değil. Zaman, o genci eğitti, olgunlaştırdı ve onu bulunduğu noktaya taşıdı. Unutmayın ki her yaşlı bir zamanlar gençti, her büyük bir zamanlar küçüktü. Fakirlik ise ayıp değildir. Hele sizin gibi ilim sahiplerinin, bunu bir eksiklik olarak görmesi hiç doğru değil.’ Babam sözlerine şöyle devam etti: ’Zamanla küçük olan büyür, yoksul olan zenginleşebilir. Hatta emek ve çabayla, kendi imkânlarıyla varlık kazanan bir kişi, soylu ailelerin çocuklarını bile geride bırakabilir. Şunu unutmayın: Emek ve alın teriyle elde edilen başarı, doğuştan gelen zenginlik ve statüden çok daha değerlidir.’” (Kadı Ebû Ali Muhassin b. Ali et-Tenûhî, Nişvâru’l-muhâdara ve ahbâru’l-müzâkere, nşr. Abbûd eş-Şâlicî, Bağdat 1391-1393/1971-1973, 1/48.)
Doğru söze ne denebilir ki! Elbette sözün kendine özgü bir tılsımı vardır. Allah Resulü’nün “Sözde sihirli bir yön vardır.” (Buhari, Edeb, 90.) ifadesi bu gerçeği en güzel şekilde özetler. İşte o gücün bir örneği, bir köyde yaşayan yoksul bir çamaşırcının, kendisine yapılan büyük bir haksızlığı ustalıkla bertaraf etmesinde ortaya çıkar. Bu olay, adaletiyle tanınan ve koyduğu kurallarla herkesin saygısını kazanan bir ağanın köyünde yaşanır. Hikâyeye göre, yoksul çamaşırcı haksız yere suçlanır. Kendini ne kadar savunsa da birkaç yalancı şahidin iftirası, durumu içinden çıkılmaz bir hâle getirir. Ağa, köyde düzenin bozulmaması için çamaşırcıyı cezalandırmaya karar verir. Ancak köyde böyle durumlar için ağanın koyduğu bir kural vardır: Suçlanan kişiye son iki dileği sorulur ve bu dilekler mutlaka yerine getirilir. Ağa, çamaşırcıya son dileklerini sorduğunda, beklenmedik bir yanıt alır. Çamaşırcı, ağanın gözlerine bakarak, “Benim ilk dileğim, çamaşır yıkarken kullandığım tokmakla sizin sırtınıza vurabilmektir,” der. Ağa, duyduğu bu sözlerle şaşkına döner. Öfkeyle, “Bu nasıl bir dilek? Kendi iyiliğin için bir şey istemek varken bunu mu seçtin? Çocuklarına bir yardım, borçlarına bir kolaylık dilesen olmaz mı?” diye çıkışır. Ancak çamaşırcı kararlıdır ve ısrar eder. Ağa, kuralları bizzat koyduğu için bu isteği kabul etmek zorunda kalır. Tokmak çamaşırcının eline verilir ve ilk darbe ağanın sırtına iner. Ağa acıdan kıvranır ve o an çamaşırcının neden böyle bir dilekte bulunduğunu çok merak eder. Öfkesini yatıştırarak çamaşırcıya döner: “Peki, ikinci dileğin nedir?” Çamaşırcı bu kez sakin bir şekilde ağanın gözlerinin içine bakar ve “İkinci dileğim, beni cezalandırmadan önce suçsuz olduğumu anlamanızdır.” diye fısıldar. Bu sözler, ağanın yüreğine bir ok gibi saplanır. Bir an donakalır, ardından derin bir nefes alır ve yalancı şahitlere dönerek sert bir ifadeyle, “Delillerinizi getirin!” diye emreder. İşin ciddiyetini kavrayan yalancı şahitler, gerçeği korkuyla itiraf eder. Böylece çamaşırcıya yöneltilen suçlamaların asılsız olduğu ortaya çıkar. Ağa, çamaşırcıya dönüp mahcup bir ifadeyle, “Tokmağın bıraktığı iz geçicidir, ama adaletin öğrettiği ders ömür boyu sürer. Sana büyük bir haksızlık ettim. Affet beni.” der. [Bu hikâyede Ebû Hayyân et-Tevhîdî’nin (ö. 414/1023) el-Besâir ve’z-zehâir adlı eserinden esinlenilmiştir (6/46-47).]
Bir başka anekdot ise Halife Harun Reşit’in huzurunda yaşanır. Harun Reşit, huzuruna çıkarılan bir suçluya öfkeyle, “Söyle bana, sana ne yapayım şimdi?” diye çıkışır. Adam ise sakin bir şekilde karşılık verir: “Ben bilmem efendim! Nihayetinde cahil bir adamım. Ama yarın sen, benim senin huzurunda durduğum gibi Allah’ın huzurunda durduğunda, Allah sana ne yapacaksa onu yap.” Bu sözler Harun Reşit’i derinden etkiler. Dinî konularda hassas ve adalete düşkün olan halife, gözyaşlarına hâkim olamaz ve ağlamaya başlar. Ardından, “Haydi git, tövbe et ve bir daha böyle şeyler yapma” der. (Kemâlüddîn ed-Demîrî, Hayâtü hayevâni’l-kübrâ (Beyrut: Mektebetü’l-Asriyye, 2004), 1/102.)
Hikmet dolu sözlerin sırrı, zekâyla birleşerek muhatabının kalbine işlenmesindedir. Bilge kişiler, leb demeden leblebiyi anlar. Onlar için söz, aşkı tutuşturan bir kıvılcım olup süfli arzuları ilahi bir cezbeye dönüştürür. Ne var ki aynı söz, cahilin kalbine ağırlık, ruhuna yüktür. Yunus Emre’nin “Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede” deyişi, sözün kudretini ne de güzel ifade eder!
İnsan, varlığının derinliklerindeki hakikati ancak yol gösterici bir sözle kalbini mayalayarak keşfedebilir. Tıpkı sütün yoğurda dönüşmesi gibi insan da ilim ve irfan rehberlerinin yönlendirdiği sözlerle hâlden hâle girer, dönüşür. Söz; insanın kalbinde gizli cevheri açığa çıkaran bir mayadır. Ancak bu, özüyle bütünleşmiş, hakikate dayalı bir söz olmalıdır. Kelimeler, mananın elbiseleridir; onların içindeki hakikat, insanın ruhuna işler ve onu dönüştürür. “Sözde sihirli bir yön vardır” hadisi, sözün gücünün ne denli derin ve etkileyici olduğunu hatırlatır. Bu güç, haksızlık karşısında adaleti arayan çamaşırcının tokmağında da Halife Harun Reşit’i titreten mahkûmun kelimelerinde de vardır. İnsan, yol gösterici sözlerle kendi derinliklerindeki hakikati bulur ve hakiki bir dönüşüm yaşar.