HER ŞEYE HÂKİM YAPAY ZEKÂ MI
YOKSA PARÇA GÖREVLERDE UZMAN AJANLAR MI?
Ahmet Melih KARAUĞUZ
Bir zamanlar her şey Metaverse’tü. Büyük şirketlerin gözdesi, insanların hayaliydi. Bir evrene adım atacaktık, hem de sanal bir evrene; orada alışveriş yapacak, toplantılar düzenleyecek, hatta arkadaşlarımızla oturup kahve içecektik. Ama olmadı. Metaverse tam anlamıyla hayata geçemedi. Sorun teknoloji miydi? Evet ama sadece bu da değildi. Donanım, yazılım ve son kullanıcı erişimi arasındaki o ince köprü hiç tamamlanamadı. Çok parlak bir fikir, vasat bir duruma dönüştü. Bugün Metaverse’ten bahseden pek kalmadı, çünkü bir şeyin yalnızca hayal olması yetmiyor; altyapısı, sürdürülebilirliği ve kullanım kolaylığıyla da insanlara ulaşabilmesi gerekiyor.
Aynı hikâyeyi yapay zekâ için yaşamıyoruz, çünkü yapay zekâ Metaverse’ün kuramadığı o köprüyü kurmayı başardı. 70 yıllık bir geçmişle yapay zekâ, sadece bir fikir olmaktan çıkıp hayatın içine yayılan bir gerçekliğe dönüştü. Metaverse bir alan oluşturmaya çalışıyordu, yapay zekâ ise zaten var olan alanları dönüştürüyor. Geleceğin dünyasında Metaverse’ün gölgesinden kurtulmakla kalmayıp doğrudan geleceğin kendisi olacağı da iddia ediliyor. Ama burada ilginç bir detay var: Geleceğin dünyasında asıl konuşacağımız şey yapay zekâdan çok, onun üzerinde yükselen ve hayatımızı doğrudan etkileyen agentlar.
Agentlar, yapay zekânın bu dünyaya bıraktığı en güçlü iz. Ancak “agent” kavramını anlamak için tüm o bilim kurgu çağrışımlarını bir kenara bırakmak gerekiyor. Bu, gizemli bir ajan değil, kullanıcı adına belirli görevleri yerine getiren bir sistem. Basitçe söylemek gerekirse bir termostat da bir agent, akıllı aracın otopilotu da. Ama bu kadar geniş bir yelpazeyi “agent” başlığı altında toplamak, işin basitliğinden değil, işlevin özünden kaynaklanıyor. Bir agentın ne olduğunu anlamak için üç temel noktaya bakmamız yeterli: Özerklik, reaktivite ve proaktivite. Yani agent dediğimiz şey, sürekli müdahale gerektirmeyen, çevresine tepki veren ve hatta geleceği öngörerek harekete geçen bir yazılım.
Bununla birlikte, agentların karmaşıklığı basitten gelişmişe kadar uzanan geniş bir spektrumda değişiyor. Basit bir termostat sıcaklığı ayarlarken akıllı aracın otopilotu çok daha karmaşık bir çevresel algıya sahip. Ama özünde, ikisi de aynı prensiplerle çalışıyor: Kullanıcıyı bir yükten kurtarıp görevleri kendi başına yerine getirebilmek. İşte bu yüzden agentlar yapay zekânın en somut ve doğrudan uygulanabilir hâli olarak karşımıza çıkıyor. Geleceğin dünyasında Metaverse gibi geniş çaplı, ama eksik kalmış projelerden ziyade, agentlar gibi hedef odaklı ve hayatın içinde yer bulan sistemleri konuşacağız. Onlar yapay zekânın sadece bir parçası değil, onun gerçek dünyadaki temsilcileri olacak.
Agentların bu kadar uzun süredir tartışılıyor olması, aslında bu fikrin ne kadar güçlü olduğunun da bir kanıtı. Ancak bu güçlü fikir, yıllardır bir türlü tam olarak istediğimiz yere ulaşamadı. Sembolik yapay zekâyla başlayan ilk denemeler, gerçek dünyanın karmaşıklığında sınıfta kaldı. Daha sonra gelen expert systems, sadece belirli alanlarda işe yaradı; genel bir çözüme dönüşemedi. Reactive agentlar çevresel değişikliklere hızla yanıt verdi, ama geçmiş tecrübelerden öğrenemediler. Multi-agent systems dediğimiz daha karmaşık ağlar, birbirleriyle düzgün iletişim kuramadığı için tam anlamıyla çalışmadı. Cognitive architectures ise çok akıllıydı, ama bir o kadar da yavaştı ve karmaşıktı. Kısacası, her biri belirli bir noktaya kadar başarılı oldu ama hiçbir zaman tam anlamıyla ideal bir agent sistemi oluşturamadı.
Bugün günlük hayatta kullanılan sanal kişisel asistan sistemleri de aslında birer agent. Ama onların başarısı sınırlı. Rule-based, yani kurallara dayalı basit sistemler oldukları için gerçek anlamda “özerklik” ve “öngörü” sergileyemiyorlar. Yine de bu basit sistemlerin varlığı, “agent” kavramını bir fikrin ötesine taşıyor; bu, artık hayatımızın bir parçası. Agentlar bugün her zamankinden daha yakın, ama bir o kadar da eksik. Çünkü onları daha da geliştirmek için çözmemiz gereken temel sorunlar var.
Agentların bugüne kadar karşılaştığı en büyük sorunlar, beş temel başlıkta özetlenebilir. Birincisi, genelleme eksikliği. Agentlar genellikle belirli bir görevi yerine getirmek üzere tasarlanıyorlar, ancak bu onları dar bir alanda sıkışıp kalmaya mahkûm ediyor. Yeni bir durum ortaya çıktığında, bu sistemler ya tamamen işe yaramaz hâle geliyor ya da beklenmedik şekilde başarısız oluyor. İkincisi, ölçeklenebilirlik sorunları. Birkaç agent aynı anda çalışabiliyor ama sistem büyüdükçe işler karmaşıklaşıyor.
Üçüncü sorun ise Koordinasyon ve iletişim eksikliği. Birden fazla agent bir arada çalıştığında, birbirleriyle düzgün iletişim kurmaları gerekiyor. Ancak bugüne kadar bu iletişim, beklenenden çok daha karmaşık bir sorun olarak karşımıza çıktı. Dördüncü başlık, dayanıklılık. Agent sistemleri, beklenmedik bir durumla karşılaştıklarında genellikle çuvallıyor. Sistemin dayanıklılığı, gerçek dünya gibi öngörülemeyen bir ortamda büyük bir problem hâline geliyor. Son olarak güvenlik… Agentların özerk olması harika bir fikir gibi görünse de bu özerklik onları bazen kontrol edilemez ve güvenilmez hâle getirebiliyor. Banka işlemleri gibi hassas konularda ya da kişisel verilerle uğraşırken kullanıcıların bu sistemlere olan güveni her şeyden önemli hâle geliyor.
Peki, bu kadar problem varken agentları neden bu kadar ciddiye alıyoruz? Çünkü tüm bu sorunlara rağmen, agent fikri hem teoride hem pratikte inanılmaz bir potansiyele sahip. Agentlar, doğru bir şekilde geliştirildiğinde, sadece işleri kolaylaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda hayatımızın temel yapı taşlarından biri hâline gelecekler. Ancak burada kritik bir fark oluşturmak gerekiyor: Agentların yalnız başına yeterli olmadığını kabul etmek. İşte tam bu noktada Washington Üniversitesi’nden bir akademisyen ve dünyaca ünlü bir yazılım geliştiricisi şirketinden bir mühendis, “Agentları yalnız bırakmayalım, yanlarına iki eleman daha ekleyelim.” diyerek yeni bir çözüm önerisi sunuyor.
Bu iki yeni elemandan ilki, sims. Sims, kullanıcının dijital versiyonu olarak çalışacak. Alışkanlıklarını, tercihlerini ve ihtiyaçlarını anlayarak agentlarla kullanıcı arasındaki iletişimi yönetecek. Bir nevi senin dijital gölgen gibi düşünebilirsin; her zaman orada, senin adına işleri takip eden ve senin gibi düşünen bir sistem. İkinci eleman ise assistants, yani asistanlar. Bu sistem, kullanıcıyla doğrudan muhatap olan ve sims ile agentları senin adına organize eden bir arayüz görevi görecek. Kullanıcı ne istiyorsa onu anlayacak ve bu istekleri diğer sistemlere iletecek. Böylece herkes işini bilecek: Assistant seninle iletişimde olacak, sims arkada planlamayı yapacak ve agentlar sahada işi yürütecek.
Bu katmanlı yaklaşım, agentların yıllardır çözmekte zorlandığı pek çok sorunu ortadan kaldırabilir. Özellikle iletişim ve koordinasyon problemleri, bu üçlü sistemin yardımıyla daha etkili bir şekilde çözülebilir. Ayrıca kullanıcı açısından güven ve kontrol duygusu da artacak. Çünkü assistant ve sims gibi arayüzler, agentların tamamen özerk bir şekilde hareket etmesi yerine, kullanıcı odaklı bir denetim mekanizması sunuyor. Gelecekte agentların bir işletim sistemine ait online mağazalar gibi çalıştığını hayal edebiliriz. (Shah, C., & White, R. W. (2024). Agents Are Not Enough. Under Review.)
Kullanıcılar ihtiyaçlarına göre farklı agentları seçip kullanabilecek, ancak bu agentlar birbirleriyle entegre bir şekilde çalışacak. Örneğin, evdeki enerji tüketimini optimize eden bir agent, bir yandan hava durumu tahminlerini analiz eden başka bir agent ile haberleşip ona göre hareket edecek. Bu sistem, yalnızca teknolojik olarak değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal açıdan da yeni bir ekosistemin doğmasını sağlayabilir.
Yapay zekânın ve bir yanıyla dünyanın geleceği, bu çok katmanlı agent sistemlerinin üzerinde yükselecek. Agentlar yalnızca bir teknoloji değil, aynı zamanda insanların günlük hayatını dönüştüren birer yapı taşı olacak. Ancak bu dönüşümün gerçekleşmesi için onların yanına sims ve assistants gibi yeni oyuncular eklenmesi şart. Çünkü geleceğin dünyası, tek başına çalışan sistemlerle değil birbiriyle entegre, güvenilir ve kullanıcı dostu teknolojilerle kurulacak. Ve bu yeni ekosistem, yalnızca teknolojinin değil, aynı zamanda insanın ihtiyaçlarının da merkezde olduğu bir düzenin zorunlu olduğu yeni bir gerçeklik var edecek.
Son olarak şunu da belirtmeliyim: Çok fazla duymadığımız hatta belki de varlığından bile haberdar olmadığımız bir kavram (agent/ajan) ve geleceğin dünyasını bu kavram üzerinden okumamın bir sebebi, bugün tartışılmaya başlanan “kod bilmeden kodlama yapmak” başta olmak üzere üretken yapay zekâ araçlarını ve diğer yapay zekâ sistemlerini daha verimli hâle getireceği düşünülen agentlar üzerine düşünme imkânı sağlayabilmek. Gelecek kurgusaldır ve onu biz şekillendiririz. Bilmediğimiz veya üretemediğimiz kavramlarla inşa edilecek bir gelecek ise bize ait olamaz.