VAHYE ŞAHİT OLANLAR:
ASHAB-I KİRAM
Yüce Allah, ilk yaratılıştan itibaren insanlara hidayetin yolunu gösterecek ve rehberlik edecek elçiler seçmiş ve ilahi mesajlar göndermiştir. Söz konusu vahiy zincirinin son halkası Kur’an-ı Kerim, nübüvvet silsilesinin sonuncusu ise Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Önceki peygamberler, kendi kavimlerini tevhid dinine davet etmekle görevlendirilmişken, Hz. Muhammed (s.a.s.), bütün insanlığa bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Bu gerçek Kur’an’da “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Sebe, 34/28.) ayetiyle ifade edilmiştir. Bir başka ayette ise Cenab-ı Mevla, “(Allah o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir.” (Cuma, 62/3.) beyanıyla Hz. Muhammed (s.a.s)’in kendisinden sonraki insanlar için de bir peygamber olduğunu haber vermiştir.
Peygamberimizle gönderilen Kur’an-ı Kerim, rahmetinin bir tecellisi olarak yüce Allah’ın insanlığa gönderdiği en büyük öğüt, doğru yolu gösterici bir rehber (Âl-i İmran 3/138.), müminler için şifa ve rahmet kaynağıdır. (İsra, 17/82.) Sözlerin en güzeli, en hayırlısı ve en doğrusudur. İnsanlığa hidayet veren bir nur, hakka ve hakikate ulaştıran bir kılavuzdur. (Bakara, 2/2.) İnsanoğlunun niçin yaratıldığını anlayabilmesi, kâinatı, eşyayı, etrafında olup bitenleri doğru algılayabilmesi hususunda en sağlam referanstır. Son vahiy olması ve insanlığı karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve övgüye layık olan Allah’ın yoluna çıkarmak üzere (İbrahim, 14/1.) tüm insanlığa hitaben gönderilmesi hasebiyle Kur’an vahyi, kıyamete kadar geçerli olacak yegâne ilahi buyruktur. Bu itibarla âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber, İslam inanç sisteminin ana kaynağı olan vahyin hakikatlerini eksiksiz ve doğru bir şekilde insanlara ulaştırmış, tebliğ etmiştir. (Nahl, 16/44.) O, vahyi sadece tebliğ etmekle kalmamış vahyin bizatihi ilk uygulayıcısı olmuş ve Kur’an’ı yaşanan bir hayata dönüştürmüştür.
Kur’an’ın nazil olduğu dönemden bugüne gelmesi ve gelecek nesillerin de ondan haberdar olması hususunda ise vahyin ilk muhataplarının, sahabe neslinin önemli bir rolü vardır. Peygamber Efendimizi görerek, sohbetinde bulunarak ona iman eden, vahiy sürecine bizzat şahitlik eden ve Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği ilahi emir ve yasaklara doğrudan muhatap olan sahabe nesli, Allah’ın övgüsüne ve mükâfat vaadine mazhar olmuş mümtaz bir nesildir. (Enfal, 8/75.) Nitekim “Muhacirlerin ve ensarın ilkleri ile onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan razıdırlar…” (Tevbe, 9/100.) ayeti, sahabenin Allah katındaki seçkin konumunu beyan etmektedir. Peygamber Efendimiz de onların bu ayrıcalığını, “İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra onların peşinden gelenler, daha sonra onların peşinden gelenlerdir.” (Müslim, Fedailü’s-sahabe, 212.) ifadesiyle ortaya koymuş; Müslümanların onları örnek almasını tavsiye etmiş ve onların yoluna uyanların doğru yolu bulacağını ifade etmiştir (Tirmizi, İman, 18.)
Hiç şüphesiz ashab-ı kirama yapılan bu övgünün temelinde onların vahye karşı takındıkları tavır vardır. Zira Hz. Peygamber’e gönülden inanan ve teslim olan, onun davasını benimseyip hayatlarını bu davaya adayan sahabe nesli, vahiy sürecinde ve sonrasında olağanüstü bir hizmet sergilemişler, vahyin anlaşılmasında üstlendikleri müstesna rolleriyle Kur’an-ı Kerim’in gelecek nesillere aktarılması hususunda emsalsiz bir çaba ortaya koymuşlardır. Onlar vahyin canlı şahitleri ve İslam’ın inanç, fıkıh ve ahlak ilkelerinin ilk uygulayıcılarıdır. Vahyin hayat veren umdeleri ekseninde ömürlerini İslam’a hizmete adayan ve en zor dönemlerde bile bütün varlıklarıyla Hz. Peygamber’in yanında duran Allah dostlarıdır. Sarsılmaz imanları ve yıkılmaz dirayetleriyle Hz. Peygamber’i her türlü taciz karşısında korumaya ve onun kutlu davasını yeryüzüne yaymaya yönelik fedakâr tavırları, onları, sonraki nesilleri imrendirecek bir konuma yükseltmiş ve onlara insanlık için birer numune-i imtisal hüviyeti kazandırmıştır.
Kur’an-ı Kerim’in kayıt altına alınıp muhafaza edilmesi, hükümlerinin anlaşılması, evrensel değerlerinin hayata taşınması ve geniş kitlelere ulaştırılması hususunda gösterdikleri olağanüstü gayretle ashab-ı kiram, Peygamber Efendimizin risaleti ile kendilerinden sonraki toplumlar arasında köprü vazifesi görmüşlerdir. Hiç şüphesiz bunda onların vahyin ve Peygamber Efendimizin terbiyesinde yetişmiş ilk Müslüman toplum olmalarının önemli bir payı vardır. Zira onlar, yüce dinimiz İslam’ın vahiy-sünnet bütünlüğünden oluşan prensipleriyle yaşanması hususunda Hz. Peygamber’i bizatihi görerek örnek almışlardır. Böylece vahyin hakikatleri ve Resul-i Ekrem’in rehberliğiyle geçmişin tüm olumsuzluklarından arınarak kendilerine yeni bir dünya kurmuşlar; İslam medeniyetinin inşasında öncü olmuşlardır.
Cenab-ı Mevla’nın son mesajına şahit olanlar, hayatlarını imanlarına şahit kılmışlardır. Onlar, nübüvvetin ilk yıllarından itibaren son peygamberin mesajını insanlığa ulaştırmak için büyük bir gayret ortaya koymuşlardır. İ’lâ-yi kelimetullah uğrunda âdeta seferber olmuşlar ve bu uğurda canlarını, mallarını feda etmekten çekinmemişlerdir. İslam tarihine baktığımızda ilk Müslümanların bu maksatla büyük bir mücadele verdiklerini görüyoruz. Öyle ki onlar, Çin’den Batı Afrika’ya, Kafkaslardan Orta Asya’ya kadar devasa bir coğrafyaya İslam’ın mesajını taşımışlar; insanları hakikate ve hidayete çağırmışlardır. Nitekim İslam’ın kutlu nesli ashab-ı kiramın ve onları izleyen iki neslin gayretleri sayesinde İslam, ilk vahiyden bir asır sonra bir dünya dini haline gelmiş ve birçok millet topyekûn İslam’ı benimsemiştir.
Ashab-ı kiramın İslam’ı yaşama, yaşatma ve peygamberimizden öğrendiklerini gelecek nesillere aktarma konusundaki fedakârlığı ve hassasiyeti sebebiyle ilim geleneğimizde sahabe sözlerine ayrı bir önem atfedilmiştir. Onların görüşleri, düşünceleri, Kur’an’ın ve sünnetin anlaşılmasında başvuru kaynağı olmuştur. Dinin sahih bir şekilde öğrenilmesi ve öğretilmesi noktasında sahabenin uygulamaları delil kabul edilmiş, hizmetleri ve yaşantıları her daim örnek alınmıştır. Bu gerçek, İslam tarih ve medeniyetinin kurucu önderleri olarak iman ve itaat konusunda Allah’ın methüsenasına mazhar olan ashab-ı kiramın, sadece tarihin belli bir döneminin önemli şahsiyetleri değil aynı zamanda çağları aşan bir değere sahip olduklarını göstermektedir. Onlar her türlü iltifata layık kahramanlar zümresidir.