Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN

İslam dini; rengi, dili ve ırkı ne olursa olsun, bütün inananları kardeş ilan etmiştir. (Hucurât, 10) Bu öylesine güçlü bir mesajdır ki, farklı coğrafyalarda yaşayan bütün Müslümanlar, giyim kuşamları, örf ve âdetleri birbirinden farklı olsa da, hatta hiç görüşmemiş olsalar da birbirlerini severler. Onlardan birinin başına gelen kötü bir olay, diğerlerini de üzer. Tarih göstermiştir ki, İslam’ın müntesipleri arasında oluşturduğu bu kardeşlik ruhu, kan bağına dayalı kardeşliği çok gerilerde bırakmıştır. Çünkü bu kardeşlikte, coğrafyanın, konuşulan dilin, ten renginin, mensup olunan ırkın ve sosyal statünün belirleyici bir rolü yoktur. Uzak mesafeler, tek yürek olmaya; farklı diller, gönül diliyle konuşmaya; farklı renkler, İslam’ın boyasıyla boyanmaya, ırk ve sosyal statü ayrılığı da birbirini anlamaya ve tecrübe paylaşımına engel değildir.

Kardeş olmak; sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak, güvenmek, güven vermek, merhamet etmek, yardımlaşmak ve dayanışmaktır. Kur’an’ın öngördüğü kardeşlik, bütün bu anlamları kuşatan bir hayat tarzıdır. Hz. Peygamber döneminde yaşanan muhacir-ensar kardeşliği bu kardeşliğin en güzel örneğidir. Bu sayede Medineli ensar, Mekkeli muhacirleri kendilerine tercih etmişler, onları hiçbir konuda yalnız ve yardımsız bırakmamışlardır. Ensar, bu davranışlarıyla imanlarındaki samimiyeti ortaya koydukları gibi, İslam kardeşliği için de model olmuşlardır.

Milletimiz, asırlardır farklı inanç mensupları da dahil olmak üzere değişik düşünce ve inanışlara sahip insanlarla birlikte yaşamayı başarmış, beraberce sevinip beraberce üzülmüştür. Çağdaş dünya, birlikte yaşama kültürünün en kadim ve çarpıcı örneklerini herhalde bizim tarihimizde görebilir. Bugün bütün dünyanın oldukça önemsediği bu düşünce ve gönül birliğini asırlar öncesinde gerçekleştirmiş olmamızı, Yüce dinimiz İslam’da ve getirdiği kardeşlik ve barış yüklü mesajlarda aramak gerekir.

Ne yazık ki, aynı havayı teneffüs etmemize ve aynı değerleri paylaşmamıza rağmen, ülkemizin değişik bölgelerinde yaşanan terör ve şiddet olayları büyük acılara ve derin üzüntülere sebebiyet vermektedir. Kan davaları ve töre cinayetleri, ocakları söndürmekte ve yeni düşmanlıkları ve ölümleri beraberinde getirmektedir. Göz aydınlığımız, geleceğimiz ve ümidimiz olan çocuklarımızın, özellikle de kızlarımızın eğitim ve öğretimden yoksun bırakılması, haklarının korunmaması, onların hem insanlığa faydalı birer fert olarak hayata kazandırılmasına hem de gelecek nesillerin eğitimine ve iyi yetişmesine engel olmaktadır.

Bugün sadece ülkemizde değil, dünyanın bir ucunda da olsa, kanayan bir yara, yoksulluk, yoksunluk, hastalık ve güçsüzlük sebebiyle yardıma, ilgi ve desteğe muhtaç bir Müslüman varsa, kardeşlik bağları zayıflamışsa, hepimizin yüreği sızlamalı, o acıyı dindirmek, o yaraya merhem olmak için var gücümüzle çalışmalıyız. Bu, dinî olduğu kadar insani bir görev ve sorumluluktur.

Şiddet, terör ve ayrımcılığın olmadığı, herkesin insanlık onur ve haysiyetine uygun şekilde kardeşçe yaşadığı bir dünya, hepimizin arzusu. Bu özlemimizin gerçekleşmesi, huzur ve mutluluk dolu bir geleceğin inşası bizim elimizde. Dileriz, ülkemizde ve dünyada hep barış, huzur ve kardeşlik egemen olsun, yarınlarımız bugünümüzden daha iyi olsun.
Dr. Yüksel Salman