Makale

Ali Rıza TEMEL: “İnsanın değeri takvası nispetindedir. Dinimizin asıl değer ölçüsü cinsiyet, renk, şekil, servet, makam, mevki değil, takvadır.”

Ali Rıza TEMEL:
“İnsanın değeri takvası nispetindedir. Dinimizin asıl değer ölçüsü cinsiyet, renk, şekil, servet, makam, mevki değil, takvadır.”


Söyleşi
Mahir KILINÇ


Seyyid Şerif el-Cürcani tarafından “Allah’a itaat ederek azabından sakınma” olarak ifade edilen takvayı ve onun Müslümanlar açısından önemini Kur’an ve hadisler çerçevesinde kısaca anlatabilir misiniz?
Belirttiğiniz gibi Seyyid Şerif Cürcani, takvayı “Allah’a itaat ederek azabından sakınmaktır. Bu da ceza almayı gerektiren davranışlardan nefsi korumak suretiyle gerçekleşir.” şeklinde tarif eder. Takva, “vikaye” mastarından türeyen bir kelimedir. Vikaye ise korumak anlamına gelir. Buna göre takvayı bir şeyi kötü, zararlı ve tehlikeli şeylerden korumak şeklinde anlayabiliriz. Müttaki de kendisini günahlara, zararlı ve tehlikeli şeylere karşı koruyan, titizlik gösteren kimse demektir. Allah’tan korkmak şeklinde vurgulanan takva aslında O’nun sevgi ve rızasını kaybetme endişesi taşımak, bu hususta titizlik göstermek demektir. Bu, sırf korkudan ziyade saygı ve hürmet ağırlıklı bir hassasiyeti ifade eder. İnsan doğuştan temiz ve günahsız olarak dünyaya gelir. Onun görevi bu temizliği korumak, fıtrata uygun yaşamaya çalışmaktır. Bedeni ve çevreyi maddi kirlerden korumak ne kadar önemli ise ruhu da inkâr, fitne, nifak, kibir, haset, cimrilik gibi manevi kirlere karşı korumak aynı şekilde önemlidir. Bu manevi kirlerden korunan kişi zaten çevreyi de kirletmez. Takva, maddi ve manevi olarak sağlıklı yaşamanın en önemli unsurudur.
Sağlık alanında koruyucu hekimlik, tedavi hekimliğinden daha önemlidir. Çünkü aslolan hasta olmamaktır. Hasta olmamak için de sağlığa zararlı hareket ve ortamlardan uzak durmak gerekir. Bu hususta titizlik gösterilmezse tedavi fayda sağlamaz. Manevi hayatın da sağlıklı olması, kötülük ve günahlara karşı titizlik gösterilmesine bağlıdır. Kötülük ve günahların yayılma hızı iyilik ve sevapların yayılma hızından daha fazladır. Yakın zamanda dünya genelinde yaşanan salgının ne kadar fazla yayıldığını, korunmak için ne kadar tedbirler alındığını, temizlik, maske ve aşı seferberliğine girişildiğini hep birlikte görüp yaşadık. Mikroplar gibi hızlı yayılan kötülük ve günahlara karşı da manevi korunma tedbirlerine başvurmak şarttır. Bu korunmanın adı da takvadır.
Günah ve haramların rahat işlendiği ortamda yaşayanlar, bu ortamdan mutlaka etkilenirler. Başta devletin etkili ve yetkili kurum ve kuruluşların maddi ve manevi anlamda temiz ve sağlıklı bir ortam oluşturmaları en önemli görevleri arasındadır. Eğitimin bir önceliği de bu olmalıdır. Korunmak ve titizlik göstermek anlamına gelen takvanın fert ve toplum hayatındaki önemi ise tartışılmazdır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in de asıl hedefi takva sahibi kimseler yetiştirmektir. “Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” (Bakara, 2/2.) devamındaki ayetlerde takva sahiplerinin vasıfları belirtilmektedir.
İnsanın değeri takvası nispetindedir. Cinsiyet, renk, şekil, servet, makam, mevki asıl değer ölçüsü değildir. Allah Resulü, veda hutbesinde Arap’ın Arap olmayana, beyazın siyaha üstün olmadığını belirtmiş. “Sizin Allah katında en değerliniz Allah’a karşı en takvalı olanınızdır.” buyurmuştur. En takvalı olmak Allah’a karşı en saygılı ve titiz olmak anlamındadır.
Cenab-ı Allah, “Allah’a karşı gelmekten sakının!” emrini Kur’an-ı Kerim’de 50’den fazla yerde kullanmıştır. İnsanların takva sahibi olmalarının gerekliliğinin çokça zikredilmesine, insanın hem Allah ile ilişkisine hem de kendi iç dünyasına yönelik tekâmülüne dair neler söylemek istersiniz?
Takva her şeyi gören, bilen, işiten ve bütün gizliliklere vâkıf olan bir yaratıcıya iman etmenin doğal sonucudur. Hangi durum ve konumda olursa olsun, devamlı Cenab-ı Hakk’ın gözetiminde olduğunu bilen bir müminin bilerek günah işlemesi ve günahta ısrar etmesi olası değildir. Bu duyarlılık içinde bulunan bir müminden kimseye zarar gelmez.
Cenab-ı Hak, “Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.” (Hadid, 57/4.) buyuruyor. Bu durumun farkında olan kul, her an huzurda olduğunu, gözetildiğini bilerek hassas davranır. Allah’a karşı saygısızlık yapmaktan utanır. Bir büyüğünün karşısında edepli davranan kimse, büyükler büyüğü Allah karşısında saygısızlık yapmaya nasıl cesaret edebilir?
Allah’a karşı saygılı ve titiz davranmayan insanlar tehlikeli ve zararlı kimselerdir. Haram-helal, günah-sevap duygu ve inancına sahip olmayanlardan her fenalık beklenir. Bu durum, “Kork, Allah’tan korkmayandan.” atasözü ile veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Kulun Allah katında değer kazanması, manen tekâmül etmesi takvaya bağlıdır. Fert ve toplum hayatında takvanın yerini hiçbir şey dolduramaz. Kötülük ve suçlar sadece kanunlar ve polisiye tedbirlerle önlenemez. Kanunları uygulayacak olan da
insandır. İnsan; iman, takva, ahlak ve erdem gibi meziyetlere sahip olmazsa günah ve kötülüklere karşı bütün bariyerlerden yoksun hâle gelmiştir. Merhum Mehmet Akif ne güzel söylemiş:
“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdan’ın.
Ne irfanın kalır tesiri katiyyen ne vicdanın.”
Allah’ın “Ne hayır işleseniz Allah onu bilir. Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvadır.” (Bakara, 2/197.) buyurduğu üzere insanlar bu en hayırlı azığa ulaşmak, onu biriktirmek adına neler yapmalı ve nelerden sakınmalıdır?
Azık, yiyecek içecek gibi insanın muhtaç olduğu zaruri şeyleri ifade eder ve beden için bunlar vazgeçilmezdir. Bedenin maddi gıdaya ihtiyacı olduğu gibi ruhun da manevi gıdaya ihtiyacı vardır. Manevi açlık, maddi açlıktan daha tehlikelidir. Bedenin ihtiyaçları geçici ve sınırlıdır, ruhunki ise daimidir, onun daimi gıdaya ihtiyacı vardır. Ayette belirtilen takva azığı; salih amel, ahiret için biriktirilen hayır ve iyiliklerdir. Dünya malı ve çocuklar dünya hayatının ziynetidir. Baki kalacak salih ameller ise Rabbinin katında hem sevap bakımından hem de ümit bakımından daha hayırlıdır. Allah (c.c.): “Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (Kehf, 18/46.); “Sizde bulunanlar tükenip gider ama Allah’ın katındakiler kalıcıdır. Asla kuşkunuz olmasın ki, güçlüklere göğüs gerenlerin ecirlerini, yapmış olduklarının daha da güzeliyle vereceğiz.” (Nahl, 16/96.) ayetlerinde kalıcı olan takva azığına dikkat çekmiştir. Takva azığı da kalıcı ve korunmuş olduğu için geçici azıklardan daha hayırlıdır. Takva, koruma ve korunmayı ifade ettiği için takva sahipleri kazandıklarını koruma hususunda daha titizdirler.
Allah’ın (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de çokça zikrettiği takvanın derecelerinden ve takva elbisesi giyinen müminlerin özelliklerinden söz edebilir misiniz?
Her şey farklı ve dereceli olduğu gibi takvanın da dereceleri vardır. Takvaca en üstün olanlar başta Hz. Peygamber olmak üzere diğer peygamberlerdir. Çünkü peygamberler “ismet” yani korunmuşluk sıfatına sahiptirler. Özellikle ilk zahid ve sufiler Allah’tan korkmaya, Allah’a sığınmaya ve şüpheli şeylerden kaçınmaya büyük önem vermişlerdir. Onlara göre helalliği şüpheli olan şeylerden sakınmak da avamın takvasıdır. Havasın takvası ise helal olan şeylerin ihtiyaçtan fazla olanını terk etmektir. Ariflere göre takva, kulun Allah’tan başka her şeyden korunması ve gönlünde sadece O’na yer vermesidir. Harama düşmek korkusuyla bazı helaller konusunda bile hassasiyet göstermek takva gereğidir. Nitekim Allah’ın Resulü, “Bir kul günaha girerim korkusuyla yapılması sakıncalı olmayan bazı şeylerden bile uzak durmadıkça müttakiler derecesine çıkamaz.” (Tirmizi, Kıyamet, 19.) buyurur.
Bunlarla birlikte takvayı erişilmez bir dindarlık gibi görüp fetva ile takva arasında ayrım yapıldığına şahit olmaktayız. Fetva, olması gerekeni dine uygun olanı ifade eder. Takva ise bu konuda fazlaca titizlik göstermektir. Bu titizlikte aşırı gitmek, dindarlığı çekilmez bir yük hâline getirmek doğru değildir. Din, ölçü ve dengeyi esas alır. Allah Resulü de “İşlerin en hayırlısı orta olanıdır.” buyurmuştur. Rabbimiz de bizim sıkıntı çekmemizi istememiş ve “Allah sizin için kolaylık istiyor, güçlük çekmenizi istemiyor.” (Bakara, 2/185.) buyurmuştur.
Allah’ın (c.c.), “Ey Âdemoğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takva elbisesi, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.” (Araf, 7/26.) buyurduğu üzere insanın bedenini elbise, ruhunu ise takva elbisesi korur. Bedenler pahalı ve gösterişli elbiseler, altın, gümüş, pırlanta gibi değerli madenlerle süslenir. Ruhlar ise iman, ahlak, sabır, cömertlik, ihlas, kanaat, tevekkül gibi manevi ziynetlerle süslenir. Dışı mamur içi harap olanları, Hz. İsa süslü mezarlara benzetmiştir: “Siz badanalı kabirlere benzersiniz. O kabirler dıştan güzel görünürler fakat içten ölü kemikleri ve her türlü murdarlıkla doludurlar.” (Matta, 23-27.) Bunları söylerken pejmürdeliği ve dış güzelliği ihmal etmeyi savunuyor değiliz. Bir Müslümanın avret mahallerini örtmesi ve ibadethanelere toplu yerlere giderken temiz ve güzel elbiseler giyinmesi esastır.
Ayrıca utanma duygusu, takvanın en önemli göstergesidir. Takva ehli olanlar ar ve hayâ sahibidirler. Utanma hissini kaybedenlerin günahlardan sakınma gibi bir hassasiyetleri yoktur. Hayâ imandandır ve müminin en güzel vasıflarındandır; hayâsız insan pervasızca her kötülüğü işler. Peygamberlerin ilk söyledikleri sözlerden birisi de şudur: “Utanmazsan dilediğini yap!” (Buhari, Edeb, 78; Ebu Davud, Edeb, 6.)
Yüce Allah (c.c.) “Dünya ve ahirette müttakilere müjdeler vardır.” (Yunus, 10/63-64.) buyurarak takva sahibi müminlerin hem ahirette hem de dünyada elde edecekleri faydadan söz eder. Müttaki olmanın ahiret ve dünya hayatında sağlayacağı yararlar nelerdir?
Belirttiğiniz ayetlerde müttakilerin Allah’ın dostları, evliyası oldukları, onlar için hiçbir korku ve üzüntünün söz konusu olmadığı, iman ettikleri, kötülük ve günahlara karşı kendilerini korumaları sebebiyle dünya ve ahirette daima hayırlı sonuçlarla müjdelendikleri belirtilmektedir. Allah’ın dostluğunu kazanmak en büyük kazançtır. Bu dostluğu kazanmanın iki önemli şartının birincisi iman, ikincisi ise takvadır. Onların dünya ve ahirete ait müjdeleri hususunda İsmail Hakkı Bursevi şunları söylemektedir: “Burada geçen müjde; yardım, zafer, ganimet gibi dünya nimetlerinden ve açıklanması kelimelere sığmayan ahiret nimetlerinden meydana gelen müjdelerdir. Güzel övgü, hayırla anılma, insanların sevgisi, salih rüya görme dünyadaki müjdeleridir. Âlimlerden birisi onlar için dünyadaki müjdeleri, meleklerin ölüm anında onlara müjde ile gelmeleri, ahirette ise onlara selam vererek kurtuluş ve cennet nimetlerini müjdeleyerek onları karşılamaları, yüzlerin nurlanması, amel defterlerinin sağ taraftan verilmesi şeklinde açıklamıştır.” Başka pek çok ayette genişliği gökle yer arası kadar olan cennetin müttakiler için hazırlandığı (Âl-i İmran, 3/133.), cennetin müttakilere yaklaştırıldığı (Şuara, 26/90.), müttakilerin gruplar hâlinde cennete sevk edilecekleri (Zümer, 39/73.) belirtilmiştir. Yüce Rabbimiz yeryüzünü salih ve müttaki kullarına vâris kılacağını belirtmiştir. (Araf, 7/128; Enbiya, 21/105.)
Bütün bu ayetlerden anlaşılacağı üzere dünya ve ahiret sadece gerçek anlamda müttakilere aittir. Çünkü onlar, iki cihan saadetine vesile olacak bütün meziyetleri kuşanmış kimselerdir.
Nasıl müttaki olunacağını, peygamberlerin ve Hz. Peygamber’in hayatından öğreniyoruz. Hz. Peygamber’in takvayı bir yaşam biçimi hâline dönüştürmesinden ve bizim buradan almamız gereken derslerden söz edebilir misiniz?
Bizim için her konuda en güzel model olan Hz. Peygamber, takva hususunda da en güzel örnektir. Onun hayatı takvadan ibarettir, denilebilir. Onun hem kendisi hem de müminler için istediği şey takvaya ulaşmaktır. “Allah’ım senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.” diye dua etmiş. Çocukluğundan itibaren tertemiz, nezih bir hayat yaşadığı ve kirlenmemek için titizlik gösterdiğinden daima “emin” olarak bilinmiştir. Azmi, imanı, gayreti, tevekkülü, takvası ve ihlası sebebiyle ve Mevla’nın da yardımıyla dünyada en muazzam inkılabı gerçekleştirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği gibi bizlerin en hayırlı, dengeli ve şahit bir ümmet olabilmesi için Allah Resulü’nün takva üzere bina edilmiş hayatını örnek alması gerekiyor. Allah’a layık kul, Resulü’ne layık ümmet olmanın başka yolu yoktur. O bizi, sonucu ateş olan günah ve kötülüklerden korumak için hayatını vakfetmiş, bize düşkünlüğünü sonsuz merhamet gibi biraz da sitemini şöyle belirtmiştir: “Benimle sizin misaliniz ateş yakan bir adamın durumuna benziyor. O kişi ateş yakıp ateş etrafı aydınlatınca kelebekler ve bazı böcekler bu ateşe düşmeye başlar. Adamcağız ondan kurtarmaya çalışır ancak o kelebek ve böcekler adama aldırmadan ateşe düşmeye devam eder. Ben tıpkı o adam gibi ateşe düşmemeniz için belinizden yakalıyorum, siz ise ateşe koşuyorsunuz.” (Buhari, Rikak, 26.)
Sonuç olarak takva; Allah ve Resulü’nün hoşnutluğunu kazanmanın ölçüsü, müttaki ise bu hoşnutluğu kazanmış kişidir. Takva, insanın her hâlinde Allah’a saygılı olması, O’na itaatsizlikten sakınması, kötülük ve günahlara bulaşmamak için titizlik göstermesidir. Takva elbisesini giyen, takva azığı biriktiren mümin hem dünyada hem ahirette mesut ve bahtiyar olur. Mevla’nın da buyurduğu gibi güzel sonuç müttakilerindir.


Öz Geçmiş
Ali Rıza Temel, 1946 yılında Manisa Demirci’de doğdu. 1967’de Balıkesir İmam Hatip Okulunu, 1971’de İzmir Yüksek İslam Enstitüsünü bitirdi. 1967-1975 yılları arasında vaizlik yaptı. 1976’da Haseki Eğitim Merkezine kursiyer olarak katıldı. Kurs sonunda aynı merkezde asistan olarak görevlendirildi. 1982-1987 yılları arasında Brüksel İslam Kültür Merkezinde Türk temsilcisi olarak görev yaptı. Aynı merkezdeki İslam Enstitüsünde ulumu’l-Kur’an dersleri okuttu. Haseki Eğitim Merkezi’nde Arapça ve tefsir dersleri okutmuş ve emekli olmasına rağmen hâlen ilmî çalışmalarına devam eden Ali Rıza Temel’in tercüme ettiği birçok eserin yanı sıra “İslam Davası ve Münafıklar”, “İslam’da Dış Politika ve Diplomasi”, “İslam’da ve Batı’da İnsan Hak ve Hürriyetleri”, “Ayet ve Hadisler Işığında Dini ve Sosyal Hayatımız”, “Mutlu Bir Yuva Nasıl Kurulur?” adlı eserleri vardır. Temel, evli ve iki çocuk babasıdır.