Makale

ASR SURESİNİ NASIL OKUYALIM?

ASR SURESİNİ NASIL OKUYALIM?

Doç. Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

“Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır.”

(Asr, 103/1-3.)


Son ilahi kitap olan Kur’an-ı Kerim bütün insanlığın hidayet ve kurtuluşu için gönderilmiştir. İçerdiği evrensel nitelikteki mesajları ve çağlar üstü ilkeleriyle, nazil olduğu andan itibaren aydınlatmaya başlamıştır kararan kalpleri. Yol göstermiştir şaşıran nefislere. Can olmuştur çoraklaşmış gönüllere. Yirmi üç yıllık bir süreçte ayet ayet, sure sure eğitmiştir muhataplarını. Hidayet, rahmet ve şifa olmuştur, öğüt vermiştir, yolunu aydınlatmıştır kendisine inanan ve yolunda gidenlerin.
Kur’an’ın, son derece özlü fakat hikmet dolu mesajlar içeren surelerinden biridir Asr suresi. Öyle ki, İmam Şafii’nin bu sure hakkında, “Şayet insanlar bu sureyi hakkıyla düşünüp tefekkür etseler bu onlara yeter.” dediği nakledilmiştir. (İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, 8/479.) Sureye ismini veren asr kelimesi; mutlak anlamda zaman, gece, öğle vaktinden güneşin batmasına kadar olan zaman dilimi ve ikindi namazı gibi manaları ifade etmektedir. (Nesefi, Medariku’t-Tenzil, 3/677; Celalüddin es-Süyuti-Celalüddin el-Mahalli, Tefsiru’l-Celaleyn, 601.) Dolayısıyla Yüce Allah zamana yemin ederek başlamaktadır sureye. Üzerine yemin edilen asrın herhangi bir zaman dilimiyle kayıtlı olmaksızın, zaman kavramının içerisine giren her mananın kastedildiği şeklindeki görüş dikkate alındığında (Taberi, Camiu’l-beyan, 24/589.), surede insanı her yönden kuşatan zamanın önemine vurgu yapıldığı anlaşılmaktadır.
Zamanla kayıtlı olan dünya hayatı ve ömür bu anlamıyla insana verilmiş en önemli sermayedir. Ticarette sermayesini iyi değerlendirenler bunun neticesinde kazançlı çıkacakları gibi sermayesini heba edenler, yanlış yerlerde değerlendirilenler ise zararlı çıkacaklardır. Zamanın önemine vurgu ile başlayan Asr suresinde, insanın hüsrana uğrayacağına, zararlı çıkacağına dikkat çekmektedir.
Ayette zikredilen “hüsran” kelimesinden hareketle müfessirlerin ayeti ticaret bağlamında izah ettikleri görülmektedir. Buna göre, dünya hayatı âdeta insana verilmiş bir sermayedir. Bunun değerini bilen, hayatını surenin devamında gelen ayetlerde vurgulanan hususlar çerçevesinde sürdürenler, bir anlamda kârlı bir ticaret yapmış olacaklardır. (Nesefi, Medariku’t-Tenzil, 3/677.) Zira bu az ve geçici dünya sermayesi karşısında değeri madde ile ölçülemeyen sonsuz bir hayatı yani ahireti kazanacaklardır. Aksi durumda ise zarar ve hüsran kaçınılmaz olacak, ömür sermayesi heba edilecektir.
Hüsrandan kurtulmanın dört temel şartını sıralamaktadır Asr suresi. Bunlardan ilki ve en temel olanı, insanın yaratıcısına olan samimi imanıdır. Öyle ki Allah’a iman insanın var oluşunu, sahip olduğu akıl ve iradesiyle diğer varlıklardan üstünlüğünü anlamlı kılan en önemli değerdir. Dinin özü, iman esaslarının başıdır. Allah’a şeksiz, şüphesiz, şeriksiz iman kurtuluşun anahtarı, dünya ve ahirette hüsrana düşmemenin ilk adımıdır. Ayette hüsrandan kurtulacak olanların “iman edenler” şeklinde çoğul zikredilmesi de önemlidir. Zira kurtuluş ferdî olmaktan öte toplum olarak doğru ve iyi olmayı da gerektirir. Kişi tek başına azdır, zayıftır ama din kardeşleriyle birlikte çoktur, güçlüdür. (Yusuf el-Karadavi, Tefsiru Cüz’i Amme, 444.) Bu gerçek toplumsal anlamda birbirimizden sorumlu olduğumuz gerçeğiyle yüzleştirmektedir bizi aynı zamanda.
“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, ‘İman ettik’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebut, 29/2.) mealindeki ayet, insanın yaratılış gayesi ve dünya hayatının, ömür sermayesinin anlamına dair çarpıcı bir tespitte bulunmaktadır. Bu tespit, Asr suresinde kurtuluşun ilk şartı olarak zikredilen imanla birlikte salih ameller yapmanın, insanın sorumlu bir varlık oluşunun önemi ve gereğinin ifadesidir. Hem imanı kuşatıp koruyan hem de imanın bir gereği ve tezahürü olan ibadet ve salih ameller, bu yönüyle insanın kurtuluş vesilelerinden olarak dikkatimize sunulmaktadır. Salih amel deyince sadece ibadetler ve belli başlı faydalı şeyler gibi dar bir anlam belirebilmektedir zihinlerimizde. Oysa salih amel kavramı sadece bunlarla sınırlı değildir. Salah kelimesi fesad kelimesinin zıddıdır. Yüce Allah’ın fesadı ve fasidlerin amellerini sevmediğine yönelik Kur’an’daki beyanı (Bakara, 2/205; Maide, 5/64.) dikkate alındığında, Allah’ın razı olduğu ameller olarak; madden ruhen aklen ve ahlaken kişiye, aileye, topluma, ümmete ve nihayet bütün insanlığa faydalı olan, dünya ve ahiret itibarıyla müminin yaşamına uygun olan bütün fiillerin amel-i salih kapsamına girdiği söylenebilir. Kişinin kendi kurtuluşu yanında; ziraatten zanaate, ticaretten teknoloji ve bilime kadar İslam toplumunun ilerlemesi ve kalkınması için gerekli olan şeyleri yapmak, yapılanı ise en iyi şekilde yapmak da salih amelin ifade ettiği kapsamlı manaya dâhildir. (Yusuf el-Karadavi, Tefsiru Cüz’i Amme, 448-449.)
Kurtuluş için gerekli olan iman ve salih amel, ilk planda kişinin kendisiyle bağlantılı olarak değerlendirilmektedir. Ancak, hakiki anlamda bir kurtuluş için toplumun felahı adına da bir şeyler yapılması gerekmektedir ki bu bağlamda Asr suresinde vurgulanan üçüncü özellik birbirimize hakkı tavsiye etmek, dördüncü özellik ise yine birbirimize sabrı tavsiye etmektir. Sadece ben, demeden başkalarını da ıslah etmek için çalışmaktır. Bu, kardeşlik hukukunun, iyilik ve takvada yardımlaşmanın (Maide, 5/2.) bir gereğidir. Birbirimize hakkı, hakikati, merhameti, imanı ve iman üzere yaşamayı tavsiye etmektir. Sıkıntı ve zorlukta yardımlaşmak, yanlış ve hatada birbirimize nasihatte bulunmaktır. Sabır, genel anlamıyla bilindiği üzere başa gelen sıkıntılara karşı olacağı gibi Allah’a itaat etme ve günahlardan kaçınma hususunda da gösterilecektir. Öyle ki, pek çok müfessir ayette zikredilen sabrı bu anlamda izah etmişlerdir. (Zemahşeri, el-Keşşaf, 4/794; Nesefi, Medariku’t-Tenzil, 3/677; Celalüddin es-Süyuti-Celalüddin el-Mahalli, Tefsiru’l-Celaleyn, 601.) İman ve istikametin hatırlatılması yanında, hakkın ve sabrın tavsiye edilmesinin istenmesi yukarıdan beri vurgulanan toplumsal yaşamın bir gereği, toplumsal kurtuluşun ise vazgeçilmezleridir. Bu bağlamda, sahabe-i kiramın birbirlerinden ayrılırken Asr suresini okumayı âdet hâline getirmeleri de (Beyhaki, Şuabü’l-İman, 11/348 [8639].) bir mesaj vermektedir bizlere.