Makale

MÜSLÜMAN OLMA COŞKUSU VE KUDÜS’TE RAMAZAN

MÜSLÜMAN OLMA COŞKUSU VE KUDÜS’TE RAMAZAN


Sümeyra ÇELİK

Hayat biraz da yaşadığımız duyguların miktarı kadardır. Öfke, kin, iştiyak ve arzu gibi pek çok duygu davranışlara rengini verir. Konu, değer ve anlam dünyasında coşku ve iştiyak bahsine geldiğinde ise sair mekânlarda dolaşmak, çeşitli coğrafyaları hesaba katmak, insan hakikatini ıskalamamak ve dünyayı algılama biçimlerini de masaya yatırmak gerekir. Biz de yaklaşmakta olan mübarek ramazan ayını idrak etmek için bulunduğumuz yerden çok uzaklaşmadan ve tarihin arka sayfalarına uğramadan yanı başımızda kadim bir memlekete uğrayalım dedik. Kudüs sokaklarında iştiyak, coşku aramaya koyulduk. On bir ayın sultanı ramazan geldiğinde orada olan bitenlere kulak kabarttık. Eğer bir ramazanda Kudüs’te olsaydık göreceğimiz manzaralar neler olurdu sorusunun peşine düştük.
Ramazan’da Kudüs
Ramazan sevincini kadim Kudüs’ün her köşesine yaptıkları süslemelerle yansıtan Makdisiler rengârenk sokaklardan başka ve ötede bir şeyler de anlatıyor gibidir. Sur içindeki sokaklar süslenirken tatlı bir rekabet yaşanır. Gençler kendi sokaklarının en güzel hâle bürünmesi için âdeta birbirleriyle yarışır. Kudüslü gençler sokak ve coşku konusunda oldukça mahirdir. Mescid-i Aksa’ya gidip gelmeleri coşkuyla, orada top oynamaları coşkuyla hatta tartaklanıp gözaltına alınırken dahi bir coşkuya sahiptirler. Elleri kelepçeli sürüklenerek götürülen çocukların yüzlerindeki gülümseme ve dik duruşları pek çok şeyi bir kareye sığdırır. Onların, Mescid-i Aksa’ya girerken kapıda bekleyen işgal askerleriyle konuşmalarına rastladığınızda önce şaşırır sonra da özenirsiniz. Kendinden emin ve vakur tavırları kapıdan geçmelerini çoğu zaman sağlamaz ama düşmanın kalbine saldığı korku uzaklardan dahi anlaşılabilir. Henüz yirmili yaşlarının başında olan ve bizi otobüsüyle el-Halil’e götüren Musab’ın hikâyesini tam da bu cümlenin peşine eklemeliyim.
Musab, şehrin girişinde oluşturulmuş kontrol noktalarının birinde keyfî olarak durdurulan otobüsümüzden indirildi. Hepimizin Türkiye’den geldiğini söyleyerek askerlerin otobüse çıkmasını engelledi. Bunları yaparken tam teçhizatlı birkaç askere bağırarak, kızarak hatta üstlerine yürüyerek konuştuğunu söylemem gerekiyor. Bu tavrıyla tutuklanması işten bile değildi. Bütün bunlar sadece bir metre uzağımda gerçekleşiyordu. Musab’ın gözlerindeki tebessüm ve sözlerinin keskinliği ile otobüs kapısına siper olmuş gibi askerlere geçit vermeyen tavrı hepimizi çok etkilemişti. Bana dönüp korkmamam gerektiğini söylüyordu. Esasında korktuğum şey haklı ve güçlü olmaktan vazgeçmiş gözükmemizdi. Müslüman olma coşkusu haksızlık karşısında şecaat kuşanmayı kolaylaştırıyordu. Bir kavgası vardı Musab’ın. Haklı olduğu kavgada kaybetmesi mümkün gözükmüyordu. İştiyak olarak tanımlayabileceğimiz coşku onun için hayati öneme sahipti. Aslında herkes için hayati öneme sahipti. Düşman kapıdayken ve işgal altında geçen bir ömürde bu duyguyu muhafaza etmek galiba Musab için su, ekmek kadar doğaldı.
Filistinlilerin dünyasında aylardan ramazan gelince Kudüs demek neşe, sevinç ve coşku demekti. Mescid-i Aksa’da kurulan büyük iftar sofraları… Mescitlerden taşan tilavetler, salavatlar… Dükkânlardan yayılan kadayıf ve harrup kokuları… Alışveriş telaşına kapılmış çarşılar… Çocuk gülücüklerinin Kubbetü’s-Sahra’da yankısı... İftar sonrası çaya atılan birkaç nane yaprağı… Kıble Mescidi’nde saf tutmak… Mescid-i Aksa’da kurulan çadır gölgelikler… Ramazanı karşılamak ve bayramı kutlamak için özenle giyilmiş yöresel kıyafetler… İnsanların etrafını çepeçevre saran Müslüman olma coşkusu… Teravih sonrası Şam kapısında söylenen ezgi ve ilahiler… Dükkânların raflarını süsleyen kandil ve fenerler…
Ramazan’da Kudüs yolu Batı Şerialılar için de açılır. İlk defa Mescid-i Aksa’yı görecek olanların heyecanının ramazan sevinciyle birleşmesi tadına doyulmaz anlara şahit olmanızı sağlar. Bir Filistinlinin Mescid-i Aksa ile tanışmasına ve kavuşmasına tanık olmak hem sevineceğiniz hem de üzüleceğiniz karmaşık duygulara salar sizi. Bunun ilk ve son Mescid-i Aksa ziyareti olabileceği durumu ise bambaşka bir dramın konusudur. Çeşitli kısıtlamalar, yaş sınırlandırması ve Gazze’den gelişlere izin verilmemesi gibi meseleler de maalesef bu ziyaretlerin başlıklarındandır. Saatlerce kontrol noktalarında beklemeleri, onur kırıcı birçok muameleye tabi tutulmalarına rağmen ne Mescid-i Aksa’ya gelmekten vazgeçerler ne de avluda kurdukları iftar sofralarında coşku eksik olur. Ömrünün tamamını Filistin’de geçirmiş birinin Kudüs sokaklarından bihaber olması ve sadece ramazanda gelebilmesi ise zulmün bir başka boyutudur. Ramazan’da Batı Şeria’dan gelenler sayesinde Kudüs esnafı da ekonomik ambargoya karşı biraz nefes almış olur. Hem Aksa hem de Kudüs sokakları şenlik ve cümbüş havasına bürünür. Kudüs Filistinlilere, Filistinliler Kudüs’e kavuşur ve Kıble Mescidi’nde şükür secdeleri edilir.
Mescid-i Aksa’yı teravih namazıyla avluya taşan cemaat doldurur. Hanımlara tahsis edilen Kubbetü’s-Sahra ve erkeklere ayrılan Kıble Mescidi’nde kılınan namazı dört ayrı imam tamamlar. Burada dikkatinizi çekecek şey ise mescitlerde yer olmasına rağmen insanların avluyu doldurması ve teravih namazını avluda kılmak istemesidir. Kalabalık gözükmek ve işgalcilere biz buradayız demenin bir yoludur avluda teravih. Çünkü avlu dediğimiz alan da Mescid-i Aksa’ya dâhildir. Her fırsatta işgalcilere biz olmayı göstermenin adıdır teravih ve cuma namazları.
Bu satırların peşine eklenmesi gereken şu hatıra, Kıble Mescidi’nin önündeki namazgâhta yaşandı. Makdisi bir genç bize korkunun ne olmadığını anlattığında saat yatsı vaktini çoktan geçmiş, Mescid-i Aksa teheccüd vaktinde açılmak üzere kapatılıyordu. Filistinlilerin işgalcilere attığı taşların korkuyu yenmedeki rolünden bahsediyordu Makdisi. Atılan taşın düşmanı korkutmak için değil düşmanı korkmadan taşlamak için atıldığını söylüyordu. Asıl meselenin düşmandan korkmamak olduğunu söylüyordu. Korkular, vehimler ve telaşlar arasına sıkışmış ömrüm, bu cümleleri duyduğu vakit ayrımına varacak evrede değildi. Ama ekibin tamamında oluşan bir korkusuzluk hâli de kimsenin gözünden kaçmıyordu. Kudüs’te Müslüman olma coşkusunu yaşayan herkes korkudan emin görünüyordu.
İşte bu coşkudan korkan işgalciler neredeyse her ramazan Mescid-i Aksa’ya baskın düzenliyor ve kulluk heybesini doldurmak isteyen Müslümanları hedef alıyor. Genellikle teravih namazı sonrası gerçekleşen baskınlarda kutlu mabedin hürmeti çiğneniyor, çeşitli bahanelerle Mescid-i Aksa’da olanlar tutuklanıyor. Kudüs’te ramazan olunca coşkusunun yanında baskın, tutuklama, kısıtlama, engelleme, tartaklama ve gözaltına alma ile geçiyor. Yıllarca devam eden bu zulüm Filistinlilerin Müslüman olma coşkusundan ve bu uğurda ödeyecekleri bedellerden vazgeçmeye dair ise hiçbir işaret vermiyor.
Bayram ise Kudüs için kelimenin tam anlamıyla bayram yeridir. Yöresel ezgiler eşliğinde kadim Kudüs’ü dolaşan bando ekipleri bayram coşkusunu sokaklara taşır. Bu ezgiler de işgale meydan okumanın, yaşama sevincini haykırmanın, psikolojik olarak motivasyon ve coşku bizden yana demenin bir şeklidir. Herkesin el ele verip temizlediği ve bayram için yıkayıp pakladığı, güzel kokularla bezediği Mescid-i Aksa, Filistinlilerin bayram sevinci için hazırlanır. Yediden yetmişe en güzel yöresel kıyafetlerini giyen Filistinliler, bayram namazı için Mescid-i Aksa’ya akın eder. Çocuklara hediyeler verilir ve bayram sevinci tatlılar dağıtılarak kutlanır. Ramazan her yere gelse de Kudüs’te ramazan başkadır.