Makale

FETHİ YEKEN TÜM MÜSLÜMANLARA GÖNLÜNÜ AÇAN DAVETÇİ

FETHİ YEKEN
TÜM MÜSLÜMANLARA
GÖNLÜNÜ AÇAN DAVETÇİ


Enbiya YILDIRIM

Son yüzyıllık süreçte insanları Kur’an’a ve Resulüllah’a davet eden insanların listesi yapılacak olsa hiç şüphesiz ki listenin baş taraflarında yer alması gereken insanlardan biri de Fethi Yeken olurdu. Çünkü o, ömrünü gerek konferanslarıyla gerekse kitaplarıyla bu davete, Müslümanların ümmet olmasına vakfetmiş bir bilgindi. Onun kucaklayıcı ve kuşatıcı bakış açısı, müminlere yol açan rehberliği vesilesiyle pek çok insan İslam’a daha sıkı sarılmış ve üstadın yolunu kendine yol edinmiştir.
1933 yılında, o zamanlar Fransa yönetimindeki Lübnan’ın Trablus şehrinde doğdu. Türk kökenli entelektüel bir ailenin çocuğudur. Yeken, yeğen kelimesinin Arapçalaşmış hâlidir. Onun ilk dinî bilgiler hocası babaannesiydi. Babası da son derece disiplinli bir insandı. Öyle ki evin girişine bir pano asarak akşam eve gelme saati de dâhil olmak üzere aile içi talimatları duyuruyordu. Bu atmosfer Yeken’in şahsiyetinin ve hayata bakışının şekillenmesinde son derece etkili oldu.
Sömürge idaresi altında yaşamanın tüm olumsuzlukları yanında, 1942’de daha on yaşındayken işgal güçlerinin özgürlük isteyen Lübnanlıları tanklarla katletmesine şahit oldu. 1945’te Fransız mandasının sona ermesi, 1946’da da askerlerin çekilmesine kadar geçen süre zarfında çocukluk günleri hep kötü bir atmosferde geçti. Bu, onda özgürlük ve cihat bilinci oluşturmasının yanında o günlerden itibaren Müslümanların ayakları üzerine kalkmalarının yöntemi hususunda da kafa yormasına neden oldu. Osmanlının parçalanmasından sonra İslam dünyasının içine düştüğü kötü durumu kendi ülkesi özelinde çok iyi gözlemliyordu. Üniversite öncesi bu dönemde babası şehirdeki önde gelen hocaları haftada bir eve davet ediyor ve gelen misafirlerle birlikte Kur’an okunup kasideler söyleniyor, sohbet ediliyordu. Bu ortamın onun zihin dünyasının şekillenmesindeki katkısı izahtan varestedir.
Lise eğitimini 1953’te tamamladıktan sonra lisansını elektrik mühendisliği alanında yaptı. O aralar Mısır İhvan’ının çıkardığı Davet dergisiyle tanıştı ve takip etmeye başladı. Bu dergi onun İslami hareketlere ilgi duymasına, bir anlamda hem bilinçlenmesine hem de olgunlaşmasına yardımcı oldu. Dergideki yazılardan etkilenmesini şöyle anlatmıştır: “Beni negatif dindarlık hâlinden olumlu dindarlık hâline, şahsi dertlenme dairesinden toplumsal dertlenme dairesine taşıdı. Tüm bunlar Allah’ın kudreti ve isteğiyle hayatımda harekete yönelik bir oluşumun başlangıcıydı.” Dergi okumaları yanında kendisine rehberlik eden hocalarının etki ve yönlendirmesiyle camilerde hutbe vermek de dâhil aktif olarak davet çalışmalarına başladı ve pek çok dernek içinde yer aldı.
Suriye İhvan’ı 1952’de yasaklanınca Beyrut’a gelen teşkilat başkanı Mustafa Sibai ile yakın ilişkiler kurdu. Dönmesinden sonra bu irtibatı sıkı şekilde devam etti. Üzerinde derin izler bırakan bilgin hakkında şöyle demiştir: “Bu davetçi lider âlime vefa borcu olarak, sağladığı faydadan ve Lübnan’daki İslami yolun kanalize edilmesi ile kökleştirilmesindeki kapsamlı katkısı dışında başka bir şey kaydedemiyorum.”
Ellili yıllar Ortadoğu’nun hem kaotik hem de hareketli yıllarıdır. 1954’te İhvan, Mısır’da yasaklanır. 1958’de Suriye ile Mısır, Birleşik Arap Cumhuriyeti adıyla birleşir. Aynı yıl Irak’ta askerî darbe ile krallığa son verilir. Yine aynı sene Lübnan’ın davetiyle Amerikan altıncı filosu Beyrut’a asker çıkarır. Yeken, ABD işgali karşısında, kurdukları radyo aracılığıyla gençleri karşı direnişe teşvik edenler arasında yer alır. Bu tavrı, içinde bulunduğu “İbadur-Rahman” (Allah’ın Kulları) cemiyetiyle fikrî ayrılığa düşmesine ve oradan ayrılmasına neden olur. Bunda söz konusu cemiyetin büyük oranda Arap milliyetçiliğine kaymış olmasının da büyük etkisi vardır.
İhvan’ı örnek alarak, bir anlamda onun Lübnan kolu olarak 1964’te arkadaşlarıyla birlikte el-Cemaatu’l-İslamiyye’yi kurar. Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Abdülkadir Udeh’in başka bir ifadeyle İhvan’ın yolunu örnek almasının temel nedeni, diğer İslami hareketlere göre fikrî bir yapılanma olmasıydı, eğitime önem vermesiydi. Nitekim kurdukları cemiyeti tanımlarken esasında İhvan’ı da özetlemiş oluyordu: “Selef tarzı davet, Sünni bir yol, sufi bir hakikat, siyasi duruş, bir eğitim grubu, ilim ve kültür bağı, ekonomik birliktelik ve sosyal bir kurum.” Organizasyonu oluşturduktan sonra bölgede son derece aktif oldular. Bu arada bir şeye çok dikkat ettiler ve diğer İslami hareketlerle iyi ilişkiler içinde oldular, didişmediler. Cemaatin hayata bakışını bir dergi vasıtasıyla da insanlara duyurmaya çalıştılar. Yeken, eylem insanı olduğundan Lübnan iç savaşı sırasında da “Mücahidun” adıyla bir birlik kurarak 1975-1976 yıllarında aktif olarak cemaatiyle birlikte mücadelenin içinde yer aldı. Bu arada bir de radyo kurdular.
1979 yılında Suriye’deki iç savaşa cemiyetinin destek verdiği bahanesiyle Trablus’taki ofisinin önünden Suriye istihbaratı tarafından kaçırıldı. Yaklaşık iki haftalık esaret ve sorgulamanın ardından -suçlamalar asılsız olduğundan - serbest bırakıldı. Ardından Hafız Esed ile görüştü ve ülkedeki kaosun son bulması için önerilerini sundu. Sonrasında da Esed’e mesajlarını iletmeye devam etti.
1989’da Lübnan’da iç savaşın sona ermesiyle birlikte daha önceleri cemiyet olarak siyasetten olabildiğince uzak durmalarına rağmen Sünni Müslümanları temsilen iki kişiyle beraber bağımsız milletvekili olarak meclise seçildi. Hâliyle cemiyetin başkanlığını bıraktı ve dört yıl vekillik yaptı. Takip eden seçim öncesi koalisyon görüşmelerinde başarısız olunca adaylıktan vazgeçti. Daha sonraları meclis tecrübelerine dair üç kitap yazacak ve siyasetin İslami hareketleri çizgilerinden saptırması meselesini tahlil edecekti. 2000 yılına gelindiğinde ise cemaatin siyasallaştığını ve İhvan çizgisinden saptığını belirterek hareketten ayrıldı. Çünkü onun istediği fikir hareketi olarak kalmalarıydı. Boş durmayarak 1988’de eşiyle birlikte kurduğu özel üniversitede dersler vermeye başladı. 2006 yılında ise Sünnileri temsil edecek bir partiye ihtiyaç olduğu düşüncesinin kamuoyunda yaygınlaşması nedeniyle Cebhetü’l-Ameli’l-İslami (İslami Eylem Cephesi) partisini kurdu. 2009’da yetmiş altı yaşında vefat etti.
Davetçi nasıl olmalı?
Hayatını bütünüyle insanları yüce dinimize davete adamış olan Yeken, bu çerçevede İslami hareket, siyaset ve eğitim konularına odaklanmıştı. Ümmetçi bir bakış açısına sahip olmasından dolayı Müslümanların bir araya gelerek daha güçlü olacaklarını düşünürdü. Bu nedenle Lübnan’ın Suriye ile birleşmesini bile arzulamıştır.
Önce bireysel fethi gerçekleştirmek gerektiğine inanan Yeken, işe davetçilerin eğitimiyle başlanmasına dikkat çekmiştir. Bu nedenle “Bugün İslam’a yük olacaklara değil, İslam’ı yüklenenlere ihtiyaç vardır.” derdi. Onun için davetçi, kendisi için değil başkaları için yaşayan, onların mutluluğuna önem veren, bu uğurda zorluklara katlanan kişidir. Alçakgönüllü, sabırlı, anlayışlı, cömert, güler yüzlü, güzel sözlü ve hizmet aşkı ile doludur. Tüm bunların yanında dinî ve kültürel birikimi olan kimsedir. Bu kimse her insanın problemleri farklı olduğu için özellikle Batı kültüründen kaynaklı sorunlar karşısında alt yapısı iyi olan eğitimli kimsedir.
Yeken için davet erleri her zaman irşada muhtaçtı, kendi hâllerine bırakılamazlardı. Bir anlamda hizmet içi eğitimi çok önemsiyordu. Bu hususta şöyle demiştir: “Tamamen ortadan kaldırılması gereken bir düşünce vardır ki o da şudur: Bazı fertlerin eğitilmeye ihtiyacı olmadığını varsaymak, onlara eğitim gerektirmeyecek düzeyde itibar göstermek veya onların eğitim merhalesini aşmış olduklarını düşünmektir. Bu düşünce, insanları tehlikeye atmakta, ayaklarının kaymasına, düşmelerine ve dökülmelerine yol açmaktadır.”
İslami hizmetlerle meşgul olan cemiyetlere gelince, bunların Müslümanların bütün yönleriyle ilgilenmeleri gerektiğini, işin başında da eğitim, davet ve fikir gibi konuların geldiğini belirtirdi. Sadece siyasi saiklerle hareket eden organizasyonların herhangi bir taraftan gelen darbe ile dağılıp gitmesini, onların eğitim ve davet merkezli bir yapıya sahip olmamalarına bağlardı. Onun, tüm bunlar içinde önemsediği husus, davet hizmetini yapan kurumların barışçı, insanları kucaklayan, dışlamayan bir yol benimsemeleriydi. Toplumun İslam’a döndürülmesinin yolunun büyük oranda bu faaliyetler eliyle gerçekleşeceğini ve bunun da fedakârlık gerektirdiğini belirtirdi. Dolayısıyla önce bireyleri sonra cemiyetleri en son olarak da toplumu kazanıp dönüştürmeden bir şey başarmak mümkün değildi.
Yeken’in, İslami hizmetleri yürüten kurumlara her zaman itidali tavsiye etmesi ve şiddetten uzak kalmalarını tembih etmesi, Lübnan gibi silahların her zaman konuştuğu ve sükûnetin az olduğu bir coğrafyada yaşamış olması açısından son derece değerlidir. Her şeyden önemlisi Sünniler yanında Şii nüfusun da oldukça yoğun olduğu, bunun yanında hatırı sayılır Hristiyan bir nüfusun da bulunduğu bir ülkede dengeleri gözeterek barışçıl bir davet yolunu ortaya koyabilmesidir. Onun bu yöntemi özellikle Müslümanların azınlık olarak yaşadığı ülkeler ile itikadi bölünmelerin toplumu ayrıştırdığı coğrafyalar açısından çok önem arz etmektedir. İslam davetçisinin onun bu yönteminden öğreneceği çok şey vardır. Burada ele aldığımız hususa ışık tutacak bazı bilgiler vermek istiyoruz: Yeken, 1998’deki Türkiye Suriye arasında çıkan krizin sonlanması için girişimlerde bulunmuştur. 2005 yılında Başbakan Refik Hariri’nin öldürülmesi sonucunda Lübnan’da oluşan ayrılıkları dindirmeye çalışanlardan biri de odur. Keza 2006’da Fuad Sinyora başkanlığındaki Lübnan hükümetinin Hizbullah ve diğer muhaliflerle anlaşmazlığının sonlandırılmasında da arabuluculuk yapmıştır. Hele 8 Aralık 2006 tarihinde, muhalefetin katılımıyla Sünni ve Şiilerden oluşan çok büyük bir cemaate cuma namazı kıldırıp hutbe vermesi gördüğü saygının neticesidir. Bunun yanında o, dünyadaki çeşitli kuruluşlarda da görev almıştır.
Esasında günümüz Müslümanları onun şu seslenişine cevap verecek olsalar hem kendi içlerindeki hem de aralarındaki sorunları çözme yolunda büyük bir adım atmış olacaklardır: “Ey dünya! Dinle ve duy! Biz, Muhammed’den (s.a.s.) başkasının izinde gitmeyiz.”
Eserleri
Davet, İslami hareket, siyaset ve eğitim alanıyla ilgili olarak kırk bir eser yazan Yeken, bu eserlerinde yeryüzü Müslümanlarına bir yöntem kazandırmaya çalışmıştır. Uluslararası bir insan olması, tüm hayatı boyunca sahada aktif çalışması, en önemlisi de çalkantıların yoğun olduğu bir ülkede ömür sürmesi ona engin bir tecrübe kazandırmıştır. Bu nedenle kitapları, dinî hassasiyete sahip olanlar için önem arz etmektedir. Seyyid Kutub’un etkisi bariz şekilde hissedilen çalışmalarının bir kısmı şunlardır: Davetin ve Davetçinin Problemleri, İslam’a Nasıl Davet Edeceğiz, İslam’a Mensup Olmam Ne Anlama Gelir, Koruyucu İslami Eğitim, Davet Yolunda Dökülenler, İslam Gençliği.