Makale

Müminlerin annesi Âişe (r.anha)

Müminlerin annesi Âişe (r.anha)
Doç. Dr. Adem Apak
Uludağ Üniv. İlahiyat Fak.

Risaletin 4. yılında (m. 614) Mekke’de doğdu. Babası Hz. Ebu Bekir (r.a.), annesi Ümmü Rûmân bint Âmir b. Uveymir (r.anha)’dir. Gizli tebliğ dönemi esnasında Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) daveti ile müslüman olanlar arasında yer alır.
Hz. Âişe (r.anha)’nin çocukluğu hakkında fazla bir bilgi yoktur. Hz. Peygamber (s.a.s.) ile nikâhı hicretten önce Mekke’de kıyılmıştır. Babası Rasul-i Ekrem (s.a.s.) ile daha önce hicret ettiği için aynı yıl (m. 622) annesi, ağabeyi Abdullah, kız kardeşi Esma (r.anha), Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hanımı Sevde (r.anha), kızları Fâtıma (r.anha) ve Ümmü Gülsüm (r.anha) ile birlikte Medine’ye hicret etti. Hicretin 2. yılı fievval ayında (Nisan 624) Hz. Peygamber’le (s.a.s.) evlendi.

Hz. Âişe (r.anha) Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in eşi olduktan sonra Müslümanlar nazarında üstün bir mevkiye kavuştu. Bundan sonra sürekli olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yanında bulundu. Uhud Gazvesi’nde sırtında su taşıma, haber toplama ve yaralılara bakma gibi geri hizmetlerde görev yaptı. Hudeybiye Musalahası’na da katıldı. Mekke fethi için hazırlıklara başladığında seferin ne tarafa olacağını herkesten gizleyen Hz. Peygamber (s.a.s.) bunu sadece Âişe (r.anha)’ye bildirmiş, Hz. Ebu Bekir (r.a.) bu hazırlığın Mekke için olduğunu kızından öğrenmiştir.

Hz. Âişe’nin (r.anha) iştirak ettiği en mühim seferlerden biri, hicretin 5. yılı fiaban ayında (Ocak 627) gerçekleşen Benî Mustalik Gazvesi’dir. Hz. Peygamber (s.a.s.) sefere çıkarken Hz. Âişe (r.anha)’yi de yanına almış, savaş sonrası Medine’ye dönülürken ordunun konakladığı bir yerde Hz. Âişe (r.anha) devesinden inip bir ihtiyacını gidermek için ordugâhtan biraz uzaklaşmış, dönüşünde boynundaki gerdanlığın düştüğünü fark etmişti. Gerdanlığı aramaya çıktığı sırada onun mahfede olduğu düşünülerek orduya hareket emri verilmişti. Hz. Âişe (r.anha) geri dönünce konak yerinde kimseyi bulamadı. Bunun üzerine kendisini almaya gelecekleri ümidiyle beklemeye başladı. Ordunun artçısı Safvân b. Muattal (r.a.) Hz. Âişe (r.anha)’yi devesine bindirip kafileye yetiştirdi. Bu sefere katılmış olan münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl, Hz. Âişe (r.anha) aleyhine iftira ve dedikoduya başladı. Bazı Müslümanlar da onun bu çirkin iftirasına alet oldular. Başta Hz. Peygamber (s.a.s.) olmak üzere Âişe (r.anha)’nin ebeveyni dedikodular sebebiyle çok üzüldüler. Bir ay kadar hastalanan Hz. Âişe (r.anha), kendisine yapılan bu iftirayı çok sonra tesadüfen öğrendi. Hz. Peygamber (s.a.s.)’den izin alıp ailesinin evine gitti ve üzüntüsünden günlerce ağlayıp ıstırap çekti. Nihayet Nûr suresinin 11-21. ayetlerinde Allah Teala yapılan dedikoduların tamamen asılsız olduğunu ve Âişe’ye (r.anha) iftira edildiğini bildirdi.

Hz. Peygamber (s.a.s.) hicretin 11. yılı Safer ayının (Mayıs 632) son haftasında rahatsızlanınca, diğer hanımlarının iznini alarak Hz. Âişe’nin (r.anha) odasına geçti ve mübarek başı onun kucağında olduğu halde son nefesini verdi. Allah Rasulü (s.a.s.) onun odasına defnedildi. Dul kalan Hz. Âişe (r.anha), Hz. Peygamber (s.a.s.)’den sonra kırk yedi yıl daha yaşadı ve altmış beş (veya atmış altı) yaşında iken 17 Ramazan 58 (14 Temmuz 678) Çarşamba gecesi Medine’de vefat etti. Onun cenaze namazı Ebu Hüreyre (r.a.) tarafından kıldırılmış, vasiyeti üzerine Bakî mezarlığına defnedilmiştir.

Hz. Âişe (r.anha) gelişmesini, yetişmesini ve şahsiyetinin olgunlaşmasını Peygamber (s.a.s.) evinde tamamlama imkânı buldu. Allah Rasulü (s.a.s.) onu çok severdi. Hz. Ali (r.a.) bir hadis rivayetinde ondan “Rasulüllah’ın sevgilisi” diye söz etmiş, tabiinden Mesrûk ise Hz. Âişe (r.anha)’den rivayet ettiği hadislerin senedinde, “Allah’ın sevgilisinin sevgilisi, semadan inen ayetle temize çıkan” ifadesini kullanmıştır.

Hz. Âişe (r.anha) ile Hz. Peygamber (s.a.s.) arasındaki aile bağı sevgi, anlayış ve hürmet esası üzerine kurulmuştur. Kendisine büyük yakınlık ve sevgi gösteren Hz. Peygamber (s.a.s.) ile koşu yaptığı, onun omzuna dayanarak Mescid-i Nebevî’de mızraklarıyla savaş oyunları oynayan Habeşlileri seyrettiği ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’e nazlanmaktan hoşlandığı bilinmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de onunla bir arada bulunmaktan, bilhassa gece seyahatlerinde kendisiyle sohbet etmekten, davetlere onunla birlikte katılmaktan, sorularına cevap vermekten pek memnun olurdu. Esasen Hz. Âişe (r.anha) zekâsı, anlayışı, kuvvetli hafızası, güzel konuşması, Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’i en iyi şekilde anlaması gibi mümtaz vasıfları sayesinde Rasulüllah (s.a.s.)’ın yanında müstesna bir mevki kazandı. Hz. Peygamber (s.a.s.) onun kabiliyetlerinin gelişmesine yardım edince baba evindeki eğitimi, vahyin aydınlattığı Peygamber (s.a.s.) evinde daha da gelişti, olgunlaştı ve derinleşti. Bilemediklerini, anlayamadıklarını, eksik ve yanlışlarını, hatta Kur’an ile Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hadisleri arasındaki kendi anlayışına göre farklılık arz eden hususları Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’e sormak ve onunla müzakere etmek gibi üstün hasletleri vardı.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’e karşı beslediği derin sevgi yanında ona itaat ve emirlerine dikkat etmekle de temayüz etmişti. Geceleri namaz kılar, günlerinin çoğunu oruçla geçirirdi. Kimsenin aleyhinde konuşmayı sevmezdi. Kanaatkâr, mütevazı, aynı zamanda vakur ve cömert idi. Öksüz ve fakir çocukları himayesine alır, onların terbiye ve yetiştirilmesine itina eder, sonra da kendilerini evlendirirdi. Onun birçok köle ve cariyesini azat ettiği bilinmektedir.

Hz. Âişe (r.anha), Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Hz. Ömer (r.a.)’in halifeliği sırasında herhangi bir siyasi faaliyette bulunmadı. Onun her iki halife ile münasebetleri karşılıklı saygı ve anlayış içerisinde geçti. Halife Hz. Ömer (r.a.) kadınlarla ilgili fikhî meselelerde daima Hz. Âişe (r.anha)’nin görüşünü alırdı. Bir suikast sonucu ağır yaralanınca, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ayakucuna defnedilmesi için, kızı Hafsa (r.anha) vasıtasıyla ondan izin istedi. Hz. Âişe (r.anha) kendisi için düşündüğü bu yere “Ömer’i kendime tercih ederim.” diyerek onun defnedilmesine izin verdi ve böylece büyük bir feragat ve fedakârlık örneği gösterdi.

Hz. Aişe (r.anha) Hz. Osman (r.a.)’ın on iki yıllık hilafetinin birinci yarısında ilk iki halife dönemindeki hayatını sürdürdü. Ancak Hz. Osman (r.a.)’ın bazı karar ve tasarruflarının aleyhinde faaliyetlerin başladığı ikinci devrede halifeye karşı muhalefet hareketine katıldı. Çeşitli bölgelerden şikâyet için Medine’ye gelenler, ondan halifeyi bazı tayinlerden vazgeçirmesini isterlerdi. Bu sebeple, halifenin sütkardeşi Mısır Valisi İbn Ebu Serh ile Küfe Valisi Velîd b. Ukbe’nin azledilmelerini ısrarla talep etti. Bu şekilde siyasi olaylara müdahil olmaya başlayan Hz. Âişe (r.anha), Hz. Osman (r.a.)’ın evinde muhasara edildiği sırada haccetmek üzere Medine’den ayrılıp Mekke’ye gitti. fiehirde bulunanlar böyle kritik bir dönemde onun Medine’de kalmasını istediler; ancak o bu tür talepleri reddetti. Halifenin şehit edildiğini, yerine Hz. Ali (r.a.)’nin halife olduğunu Medine’ye dönerken yolda Talha (r.a.) ve Zübeyr (r.a.)’den öğrendi. Onlar Hz. Ali (r.a.)’ye istemeyerek biat ettiklerini, fakat daha sonra bu biatten vazgeçtiklerini söylediler. Bunun üzerine Hz. Âişe onlarla birlikte Mekke’ye döndü. Hz. Osman (r.a.)’ın öldürülmesine karşı çıkanlar ile bilhassa Ümeyyeoğulları’nın bazı mensupları onun etrafında toplanarak halifenin intikamını almak ve Müslümanlar arasındaki ihtilaflara son vermek üzere Medine veya fiam yerine Basra’ya gitmeye onu ikna ettiler. O da etrafına toplananlarla birlikte Hz. Osman (r.a.)’ın katillerini cezalandırmak ve Müslümanları içinde bulundukları fitneden kurtarmak düşüncesiyle Basra’ya doğru yola çıktı. Hz. Âişe (r.anha) ile birlikte hareket edenler Basra’ya varınca Hz. Ali (r.a.)’nin valisi Osman b. Huneyf’i bertaraf edip şehre hâkim oldular.

Suriye’ye Muaviye üzerine yürümek için hazırlık yapmakta olan Hz. Ali (r.a.) bu gelişmeleri öğrenince Medine’den Irak’a hareket etti. Hz. Âişe (r.anha) ile Hz. Ali (r.a.) arasında çeşitli mektuplaşmalar ve müzakereler olmuşsa da hicretin 36. yılı Cemâziyelâhir’inde (Aralık 656) Müslümanlar arasındaki ilk kanlı çarpışma engellenemedi. Bu olay, Hz. Âişe (r.anha)’nin çarpışmaları devesinin üzerinde idare etmesinden dolayı Cemel Vak’ası diye meşhur oldu. Sonunda Hz. Âişe (r.anha) tarafı savaşı kaybetti. Hz. Ali (r.a.) kendisine esir muamelesi yapılmasına izin vermedi. Kardeşi Muhammed b. Ebu Bekir’in nezaretinde onu önce Basra’ya, oradan yanına kattığı Basralı kırk kadınla birlikte Medine’ye gönderdi. Fakat Hz. Âişe (r.anha) o yıl da hacca iştirak etmek istediğinden önce Mekke’ye gitti. Oradan Medine’ye döndü. Hz. Osman (r.a.)’ın halifeliğinin son yıllarında başlayıp Cemel Vak’ası’yla sona eren siyasi faaliyetleri, sonraları onu çok üzmüştür. Birçok Müslümanın ölümüne sebep olan bu acı olayları yaşamaktansa daha önce ölmeyi tercih ettiğini söylemiştir. Peygamber hanımlarının evlerinde oturmalarını emreden ayeti (Ahzâb, 33) her okudukça baş örtüsü ıslanıncaya kadar ağladığı rivayet edilir. Cemel’den sonra Medine’de sakin bir hayat sürmüş, bir daha siyasete karışmamıştır. Ancak Muaviye devrindeki bazı icraatı tenkit etmekten de çekinmemiştir. Hz. Ali (r.a.) ve taraftarlarına sövmeyi reddeden sahabi Hucr b. Adî (r.a.)’nin öldürülmesinden dolayı Muaviye’ye çıkışması bu kabildendir.

Kuvvetli hafızası sayesinde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hadis ve sünnetinin daha sonraki nesillere ulaştırılmasında emsalsiz hizmetler yerine getirdi. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 2210’dur. Bunlardan Buhârî ve Müslim’in Sahih’lerinde rivayet ettikleri 297 hadisin 174’ü her iki eserde, elli dördü yalnız Buhârî’de, altmış dokuzu da yalnız Müslim’de yer almaktadır. O hem Hz. Peygamber (s.a.s.)’in diğer hanımlarından, hem de Ebu Hüreyre (r.a.), Abdullah b. Ömer (r.a.) ve Enes b. Malik (r.a.) dışında diğer sahabilerden fazla hadis rivayet etmiş olan tek kadındır. O binden fazla hadis rivayet ederek “müksirûn” diye adlandırılan yedi sahabinin dördüncüsü oldu. Rivayet ettiği hadislerin çoğunu doğrudan doğruya Hz. Peygamber (s.a.s.)’den nakletmiştir. Onun aktardığı hadislerin muhtevaları incelendiğinde başta Rasulüllah (s.a.s.)’ın peygamberliği, aile hayatı, günlük yaşayışı, savaşları, Veda haccı, vefatı ve ahlakı olmak üzere, cahiliye çağı tarihi, kadınlara dair hükümler, Mekke ve Medine devirlerindeki Müslümanların çeşitli faaliyetleri, ibadetler ve ibadetler tarihi, gaybın bilinmesi, kıyamet, ölüm ve ahiret hayatına dair bazı kelami mesele ve haberleri ihtiva ettiği görülür.

Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanından başlamak üzere kadınların eğitim ve öğretimiyle çok yakından meşgul oldu; çevresinde ders dinleyen ve hadis nakleden birçok kız ve kadın yer aldı. Böylece o hem kendisi, hem de yetiştirdiği öğrencileri ile İslam dünyasında kadınların ilimle meşgul olmaları gerektiğini, hiçbir tereddüde meydan vermeyecek şekilde göstermiş oldu.