Makale

MESNEVİ’YE GÜNCEL BİR BAKIŞ: İNSANİ DEĞERLER

MESNEVİ’YE GÜNCEL BİR BAKIŞ:
İNSANİ DEĞERLER


Prof. Dr. Emine YENİTERZİ
Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü


Tasavvuf geleneğinde amaç; insanın olumsuz özelliklerinden arınarak olgunlaşması, nefsini törpüleyip ruhen Allah’a yakınlaşması, en güzel ve üstün örneği Hz. Peygamber olan insan-ı kâmil hâline gelebilmesidir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifler ve tasavvufla beslenen şaheseri Mesnevi’de, insanoğlunun insan-ı kâmil olma yolundaki bu serüvenine yer verir. Geleneksel dinî ve tasavvufi temeller üzerine inşa edilen Mesnevi, bu ulvi hedefin inceliklerini ve zorluklarını anlatırken aynı zamanda iyiyi, güzeli ve doğruyu arayan, vasatın üstüne çıkmayı arzu eden, dünya imtihanından yüz akıyla geçmeyi arzu eden herkesin yolunu aydınlatan öğütler barındırır. Bu öğütler; insana Allah’ın huzurunda iyi bir kul, toplumda faydalı ve başarılı bir birey, iç dünyasında da mutlu, huzurlu ve güçlü bir insan olmasına yardım eden türdendir.
Mevlânâ Mesnevi’de; Kur’an-ı Kerim’de özellikleri belirtilen, Hz. Peygamber ile en üstün örneği gösterilen (Kalem, 68/4.) güzel ahlak sahibi insan olabilmek için tasavvuf âleminin diğer gönül sultanları gibi öncelikle “ahlak-ı zemime” denilen kibir, kıskançlık, açgözlülük, acelecilik, yalan, hile, ikiyüzlülük, cimrilik, kindarlık, merhametsizlik, öfke, inat ve hayâsızlık gibi kötü huylardan kurtulmayı; sonra da adalet, alçak gönüllülük, doğru sözlülük, kanaat, sabır, samimiyet, sorumluluk, cömertlik, affedicilik, şefkat ve iffet gibi “ahlak-ı hamide” adı verilen güzel huyları edinmeyi öğütler. Hem İslam dininin hükümleri olan hem de evrensel kabul gören bu ahlaki değerler, insanın dünya yolculuğunda doğru yolu seçip yanlışlara sapmaması konusunda rehberlik eder.
Mevlânâ, bireysel ahlaka ilişkin bu değerler yanında kendisiyle, yaratıcısıyla ve dış dünyadaki bütün varlıklarla barışık, huzurlu, mutlu ve dirayetli insan olmanın reçetesine de Mesnevi’de insani değerlerle yer verir. İnsani değerler; insanı geliştiren, olgunlaştıran, kendisiyle ve toplumla uzlaştıran türdendir. İnsani değerlerin içselleşmesi; topluma katkıda bulunan, hoşgörü ve barıştan nasibini alan, vicdan sahibi, hakkaniyete değer veren, farklı olana saygı duyan, kısaca insaniyet vasfına sahip bireylerin yetişmesi için önemli ve zaruridir.
Toplumsal bir varlık olan insan, ahlaki değerlerle sağlam bir kişiliğe sahip olurken insani değerlerle de çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurar. İnsan, hayvan, bitki ve eşyayı olduğu gibi kabul etmeyi, değerli görmeyi, onlara saygı ve sevgi çerçevesinde muamele etmeyi bilir. İnsani değerler çoktur: Adaletli, merhametli, iffetli, alçak gönüllü, yumuşak huylu, yardımsever, affedici, sabırlı, doğru sözlü, tatlı dilli, dürüst, cömert, çalışkan olma; sözünde durma, emanete ihanet etmeme, anlaşmalara riayet, insani ilişkilerde saygı, sevgi ve şükranı öne çıkarma gibi bu değerler ahlak-ı hamide ile iç içedir.
Mevlânâ, Mesnevi’de kâmil insanın yolculuğunu anlatırken ruhlar âleminden dünyaya gelmiş, dünya yolculuğunda gayesini bilen, karşılaşacağı zorlukları yenmekte azimli, amaçlarına ulaşmasına mani olan engelleri ortadan kaldıracak kadar güçlü ve donanımlı insana yol gösteren ikazlarda bulunur. Bu öğütler insanın, “bakır yaratılışını altına dönüştürmeyi” hedefleyen tasavvufun manevi eğitimi boyunca sahip olunması gereken meziyetlerdir ve kaynakları Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerdir. Mevlânâ’nın asırlar öncesinde Kur’an ve sünnetin her daim güncel ve evrensel olan ilkelerine dayandırarak eserlerinde ele aldığı insani değerlere dair tespitlerinden bazılarına kısaca değinelim:
Eğitim almak
İlk emri; “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak, 96/1.) olan Kur’an-ı Kerim’de, “(Resulüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer, 39/9.) ayeti, ilim sahibi olmanın, okuyup öğrenmenin insan için şart olduğunu bildirir. İnsan; eğitime muhtaç, eğitim almaya da kabiliyetlidir. Öyle olmasaydı Allah, peygamberler göndermezdi. Zira eğitimle elde edilen bilgi ve beceri insanın gelişmesini sağlar:
“Bilgili köpek yaban eşeği avlar, bilgisiz köpekse köre kasteder.
Köpek bile ilim öğrenince azgınlıktan kurtulur, ormanlarda helal hayvanlar avlar.” (Mesnevi, II/2362-2363.)
“Topraktan yaratılan insan Allah’tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı.” (Mesnevi, I/1012.)
Yenilik ve değişime açık olmak
Meşhur rubaisindeki; “Dün dünle gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lâzım.” söylemi, Mevlânâ’nın yenilikçi görüşü hakkında yeterli fikir vermektedir. Mevlânâ, gelişimin değişimle birlikte olduğuna; hep aynı kalmanın değil, ilerlemenin ve yenilenmenin gereğine işaret eder. Bu yüzden yeniliklere açık olmak, özgürce düşünmek, yeni düşünceler üretmek ve hayal kurmak onun tavsiyelerinde önemli bir yere sahiptir. “Yeniyi istiyorsan eskiden soyun!” (Mesnevi, II/1270.) öğüdünü veren Mevlânâ’nın bağlı olduğu dinî ve ahlaki değerler, insanın gelişmesi konusunda kısıtlayıcı değil, tam aksine gelişmeyi; iyiye, güzele, doğruya ulaşmayı teşvik eden yeterli esnekliğe sahiptir. Allah, her an yaratan, yenileyen, değiştiren faal bir yaratıcıdır. (Rahman, 55/29.) Bu yüzden gelişmek isteyen insan da yeniliklere açık olmalı, değişmeyi istemelidir.
Çalışmak
İnsan, asla boş durmamak, verimli olmak, üretmek ve amacına ulaşmak için gayret etmekle ideallerine ve başarıya ulaşır. Bu yüzden çalışmak, emek vermek, daima hareket hâlinde olmak, bitmeyen bir enerjiyle güçlüklerle mücadele etmek gerekir. Değişimin ve gelişimin gerçekleşmesi de hareketin, çabanın sonucudur. “İnsan ancak çalışmasının sonucunu elde eder.” (Necm, 53/39.) ayeti, her kazancın çalışmakla elde edildiğine işaret eder; külfetsiz nimet, emeksiz ekmek olmaz. Güçlüklerden yılmayan, gayretli insan başarma şansına sahiptir:
“İnsanın elde ettiği şey, zararsa çalışmamasından ileri gelmiştir, kârsa çalışıp çabalamasından. Neye çalıştın da zararını, faydasını görmedin? Ne ektin de devşirme vakti onu biçmedin?” (Mesnevi, VI/403, 418.)
“Allah; ‘O, her an yaratma hâlindedir.’ (Rahman, 55/29.) buyurdu.
Bu yolda yolun, tırmalan, son nefese kadar bir an bile boş durma!
Olabilir ki son nefeste bir dem inayete erişirsin. O inayet, seni sırdaş eder.” (Mesnevi, I/1819–1823.)
Güzel hayaller kurmak
Gelişme arzusu duyan, değişime ve yeniliklere açık olan insan; yeni fikirler üretir. En büyük projelerin başlangıcı küçük bir hayaldir. Diğer yandan, “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz.” (Zümer, 39/53.) ayetinin ilhamıyla zor zamanlarda güzel hayaller kurmak, insanı ümitsizliğe düşmekten kurtarır, zorluklarla mücadele gücünü artırır:
“İnsan, hayalle gelişir. Hayalleri güzelse onunla rahatlar.
Ama gözüne kötü hayaller görünürse ateşte eriyen mum gibi erir gider.
Yılanların, akreplerin içinde bile olsan Cenab-ı Hak, seni güzel hayallerle avutursa;
Yılanlar, akrepler sana munis olur. Çünkü hayalin, değersiz şeyleri altın yapan bir kimyadır. Sabır, güzel hayallerle tatlanır. Çünkü her şeyden evvel içinde bulunduğun sıkıntıdan kurtulma hayaline düşersin.
O kurtuluş ümidi, içteki imandan gelir. İman zayıflığından da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın.” (Mesnevi, II/594–599.)
Aklı kullanmak
Vizyon sahibi olmak
İnsanın hayallerini gerçekleştirebilmesi vizyon sahibi olmasıyla mümkündür. Mevlânâ; gelişime açık olma ve ileriyi görme özelliklerini akıl yoluyla edindiğimize işaret eder. İnsan düşünmeksizin nefsinin yönlendirmesine kapılır, aklını kullanmazsa hüsrana uğrar. Zira nefis sınır tanımadan isterken akıl işin risklerini hesaplar, kaynakları verimli kullanır ve sonuca odaklanır:
“Acı, tatlı; bu gözle görünmez. Basiret ehli, onları akıbet penceresinden görmeyi bilir.
En sonu (ahiri) gören göz, doğruyu görebilir. Biraz sonrayı (ahırı) gören göz ise körlükten ibarettir.
Nice tatlılar vardır ki şeker gibidir fakat o şeker içinde zehir gizlidir.
Aklı en üstün, anlayışı en keskin olan, zehri kokusundan anlar. Öbürüyse ancak dudağına, dişine değince fark eder.” (Mesnevi, I/2582–2585.)
Gelişme isteği
Hedef belirleme
Gelişim, istek ve gayrete bağlıdır. İnsan yüksek hedefler belirleyerek gelişir. Başarma istek ve heyecanına sahip olan, idealini bilgi ve tecrübe ile besleyen ve sağduyulu vizyonlarla geleceğe yatırım yapanlar amaçlarına ulaşır:
“Büyümeye meyli olan her ot, yaşar, hep büyür, günden güne gelişir!
Fakat başını yere eğdi mi de günden güne küçülür, kurur, mahvolur!
Ruhunun meyli yüceliklere ise yücelir durursun, varacağın yer de orasıdır.
Aksine başını yere eğdin mi battın gitti.” (Mesnevi, II/1812–1815.)
Problemlere değil fırsatlara odaklanmak
“Olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, hâlbuki hakkınızda o bir hayırdır ve olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki hakkınızda o bir şerdir, siz bilmezken Allah bilir.” (Bakara, 2/216.) ayeti, şer gördüklerimizin bizim için hayırlı olabileceğine dair bir ikazdır. İnsan gelişme, ilerleme yolunda bir engelle karşılaştığı zaman vazgeçmemelidir. Fırsatlar her zaman uygun biçimde karşımıza çıkmaz. Tarafsız ve olumlu bakmayı bilenler, “Her sorun aslında bir fırsattır.” anlayışıyla problemleri kazanca dönüştürmeyi başarırlar:
“Her zaman yeni bir suret, her an yeni bir güzellik görmedeyim. Yeni görmekle de elem ve usanç kalmaz, insan daima yeniden yeniye neşelenir durur. Ben cihanı nimetlerle dopdolu görüyorum... Sular kaynaklardan coşup akmada.” (Mesnevi, IV/3264–3265.)
Öfke kontrolü
Öfke kontrol edilmezse saldırganlığa dönüşür, insanın kendisine ve çevresine zarar vermesine sebep olur. Bu yüzden böyle zorlayıcı durumlarda insanın duygularına yenilip yersiz tepkiler vermek yerine öfkesini kontrol altına alması, kızgınlığını yenmesi gerekir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmran, 3/134.) ayeti, öfkeyi kontrol etmeyi öğütler. “Gerçek yiğit güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olandır.” (Buhari, Edeb, 102; Müslim, Birr, 106-108.) hadis-i şerifi de nefsin kötülüğüne uymayıp öfkeyi kontrol etmenin önem ve faziletini vurgular. Mevlânâ; öfke anında soğukkanlı olmayı, kızgınlığa yenilmemeyi, “Küçük cihattan (savaştan) büyük cihada (nefisle mücadeleye) döndük.” sözünün ikazıyla nefsin karanlığına düşmemeyi öğütler:
“Dış savaşından kurtulunca iç savaşına yüz tuttum.
Biz şimdi küçük muharebeden döndük; Peygamber’le beraber büyük muharebedeyiz.
Safları bozup dağıtan aslanla savaşmak kolaydır, asıl aslan nefsini mağlup edendir.” (Mesnevi, I/1386-1387, 1389.)
“Öfke ve nefis insanı şaşı yapar, doğruluktan ayırır.” (Mesnevi, I/333.)
Söz ve davranışlarda tutarlı olmak
“Öyleyse emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud, 11/112.) ayeti, kesin bir dille insanın özüyle sözünün, söyledikleriyle yaptıklarının tutarlı olmasını, insanın inandığı değerleri yaşamasını emreder. Mevlânâ örneklerle açıklar:
“Sözde ve işte bir ayrılık olmamalı ki bu tanıklar kabul edilsin. Çalışmanız ayrı ayrı; aykırılıklar içindesiniz. Gündüz dikip gece söküyorsunuz! Böyle şahidi kim dinler?” (Mesnevi, V/255–257.)
Objektif ve olumlu bakış açısı
Hakkaniyete saygı göstererek insanları ve olayları tarafsızlıkla değerlendirmek bir fazilettir. Taraf tutarak, menfaat umarak veya aslını bilip araştırmadan bir konu hakkında hüküm vermek yanlıştır. Mevlânâ, tarafsız ve adaletli bakışı över:
“Herkes dünyaya kendi penceresinden bakar. Mavi cam, güneşi mavi gösterir, kırmızı cam kırmızı. Camın rengi olmazsa beyaz olur. Beyaz cam, diğerlerinden daha doğru gösterir, hepsinden üstündür.” (Mesnevi, I/2365.)
Olayları ve kişileri değerlendirmede, kişisel bakış açımız bizi yönlendirir. “Müminlerin vicdanlı davranıp hüsnüzan göstermeleri…” (Nur, 24/12.) ayeti ise bizi olumlu düşünmeye sevk eder. Bu yüzden tenkit değil takdir, ret yerine de kabul gözüyle bakmak doğru tavırdır:
“Sen dost ol da sayısız dost gör; fakat dost olmazsan dostsuz, yardımsız kalakalırsın.” (Mesnevi, VI/498.)
“İyilik aradı mı insanda kötü şey kalmaz ki!” (Mesnevi, VI/124.)
Birlik düşüncesi
Farklılıklara takılmamak
İslam dininin en temel ilkesi Allah’ın birliğini kabul eden tevhid anlayışıdır. Dinin temeli tevhid olunca insan yalnızca Allah’a kulluk etmek, O’ndan başka bir varlığa kul olmamak ve başka bir varlığı kutsamamak sorumluluğu taşır. Bu yüzden İslamiyet’te; insanlara üstünlük atfetmeden din, ırk, renk, dil, mevki gibi farklar gözetilmeden sınıfsız bir eşitlik düşüncesi hâkimdir. Kardeşlik, eşitlik, adalet ve barış gibi mefhumlar bu anlayışa bağlıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının.” (Nisa, 4/1.) ayeti, bütün insanların yaratılış itibarıyla bir, eşit olduğunu bildirir. “Muhakkak ki Allah katında en değerli, en üstün olanınız, takva (O’na karşı gelmekten sakınma) bakımından en üstün olanınızdır.” (Hucurat, 49/13.) ayeti, insanlar arasında dünya ölçülerine göre bir üstünlüğün geçersiz olduğunu bildirir. İnsani ilişkilerin sağlıklı, toplumun birlik ve beraberlik içinde olması ötekileştirmeden birlik ilkesini kabul etmek, farklılıklara takılmadan eşitlik kavramını kabul etmekle mümkündür:
“Hepimiz Hak kudretinin oyuncağıyız. Zenginlik onundur, hepimiz yoksuluz. Şu birbirinden üstünlük arayış da nedir? Sonucu hepimiz bir sarayın kapı yol-daşıyız.” (Gölpınarlı, Rubaîler, 1964, 183.)
Empati
Empati, kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini doğru biçimde anlamaktır. Batı’nın yakın zamanlarda keşfettiği empati, “hemhâl olmak” deyimiyle kültürümüzde asırlardır var olan bir değerdir. “Sizden biriniz kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe kâmil manada iman etmiş olmaz.” (Buhari, İman, 7; Müslim, İman, 71-72.) hadis-i şerifi de İslam dinindeki empati düşüncesinin önemini vurgular. Kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak başkalarına da öyle davranmamız şarttır:
“Hürmet eden, hürmet görür. Şeker getiren badem şekerlemesi yer.
Temiz şeyler, temizler içindir; sevgiliyi hoş tut hoşluk gör, incit incin!” (Mesnevi, I/1494-1495.)
Ön yargıdan kaçınmak
“Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 49/6.) ve “Hislerinize uyup adaletten sapmayın.” (Nisa, 4/135.) ayetleri ile “Zandan sakının çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır.” (Buhari, Edeb, 57, 58; Müslim, Birr, 28; Tirmizi, Birr, 56.) hadisi, bilgi sahibi olmadan tahmin, zan veya şahsi his ve kanaatlerle hüküm vermenin yanlışlığını bildirir. Mevlânâ da zanlarımızdan ibaret olan ön yargıyı, acele ve bilgisizliğin ürünü olarak görür ve bu konuda örnek olarak şeytanın Hz. Âdem’e secde emrine karşı çıkmasını gösterir. Şeytan, yeterli bilgisi olmadığı hâlde ön yargıyla hüküm vermiş, Hz. Âdem’in topraktan yaratılmasını küçümsemiş, dış görünüşe aldanarak yanlış bir kıyas yapmış, kibirle kendisini üstün, Hz. Âdem’i hakir görmüştür. (Mesnevi, I/3502-3509.)
“İblisin gözü, eşsiz, benzersiz Âdem’de topraktan başka bir şey görmedi.” (Mesnevi, III/2759.)
Sevgi
Akıl ve bilgi sahibi olmak önemlidir ancak insanı olgunlaştıran, ondaki her kötülüğü gideren ve onu yücelten en önemli değer sevgidir. Bu yüzden sevgi; dünyevi ve uhrevi mutluluğun anahtarı, toplumdaki huzur ve barışın kaynağı, her insanın nasiplenmesi gereken hayati bir ihtiyaçtır. Sevginin müspet gücü ile insani ilişkiler düzelir, düşmanlıklar dostluğa dönüşür:
“Sevgiyle acılar tatlanır, sevgiyle bakır altına dönüşür.
Sevgiyle bulanık sular durulur, sevgiyle dertler şifa bulur.
Sevgiyle ölüler dirilir, sevgiyle padişahlar kul olur.” (Mesnevi, II/1529-1531.)
Sonuç
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifler ve tasavvufla beslenen düşüncelerini Mesnevi’de, sekiz asra yaklaşan bir zaman sonrasında bile bütün dünyanın ilgisini çeken güncellikte, güzellikte ve orijinallikte vermeyi başaran bir sufidir. Mesnevi’de insanların iç dünyalarının zenginleşmesine katkı sağlayan öğütleri, günümüz şartlarında yorumlanmaya müsaittir ve insanları hem dünya hem de ahiret saadetine ulaştıracak türdendir.