Makale

ŞİFA VE RAHMET KAYNAĞI KUR’AN

ŞİFA VE
RAHMET KAYNAĞI KUR’AN
Doç. Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
“Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o müminler için bir şifa, bir rahmettir;
zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.”
(İsra, 17/82.)

İnsanı mükemmel bir varlık olarak yaratan Yüce Allah aynı zamanda onu sorumlu kılmış ve yeryüzünü imar etmekle görevlendirmiştir. Bu görevi yerine getirme konusunda insanı yalnız bırakmamış, gönderdiği peygamberler ve vahiyle ona rehberlik etmiş, yol göstermiştir. Her ne zaman insanlık bu rehberlikten uzaklaşmış, ilahi öğretileri unutmuş, aslına yabancılaşmışsa Allah (c.c.) yeniden hatırlatmıştır ilahi hakikatleri. Bunun son örneğini Kur’an’ın indirilmesinden önce yaşanan ve Cahiliye diye adlandırılan dönemde görmekteyiz. İnsanların Allah’a ortaklar koştuğu, pek çok insani ve ahlaki değerin unutulduğu böylesi bir ortamda Yüce Allah, merhametinin göstergesi olarak bir kez daha yalnız bırakmamıştır insanlığı. Göndermiş olduğu son ilahi kitap olan Kur’an-ı Kerim ile bir kez daha hatırlatmıştır sorumluluklarını insana, bir kez daha şifa olmuştur kirlenmiş kalplere, yozlaşmış gönüllere.

Evet, Kur’an bir şifadır. Öyle tanımlar kendini. “Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir.” (Yunus, 10/57.) buyrulduğu üzere Kur’an bir öğüttür, rehberdir ve rahmettir tüm insanlığa. Öyle ki Kur’an insanlara öğüt vermekte, onları aydınlatmakta; her bir insanın gönül dünyasına hitap ederek oradaki manevi ve ahlaki bozuklukları tedaviye yönelmekte, iç dünyasını arındırmasını, doğru inanç ve güzel hasletler kazanmasını sağlayıcı hükümler getirmektedir. Uyarı ve öğütlerini benimseyenlere doğru ve yanlışları göstermekte, hak yolda yürümesine rehberlik etmektedir. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c.3 s.114-115.)

İçinde bulundukları ahlak ve imanla ilgili problemlerden dolayı inkârcı ve münafıkların Kur’an’da, “kalplerinde hastalık bulunanlar” (Bakara, 2/10; Maide, 5/52; Tevbe, 9/125; Muhammed, 47/20.) şeklinde nitelendirildiklerini görmekteyiz. Hastalığı, insanın normal durumunun dışına çıkması, itidali kaybetmesi şeklinde izah eden Ragıb el-İsfahani, hastalığı bedenî hastalıklar ile cehalet, cimrilik, nifak vb. ahlaki zaaflar şeklinde ikiye ayırmaktadır. Hasta bir beden nasıl ki kâmil manada görevlerini yerine getiremeyecekse nifak, küfür vb. kusurların da kalbin faziletleri idrak etmesine engel olacağını belirtmektedir. (Ragıb el-İsfahani, el-Müfredat, 466.) Bu ise bize, insanın yaşamını doğrudan etkileyen bedenî hastalıklar yanında insanın hem dünyasını hem de ahiretini etkileyen inkâr, şirk, nifak, kin, nefret, kibir, aç gözlülük, dünyaya aşırı bağlılık gibi kalbî hastalıkların da tedavi edilmesi gereken önemli bir husus olduğunu göstermektedir. (Bayram Köseoğlu, “Kur’an-ı Kerim’de Hastalık ve Şifa Kavramları”, Uluslararası Din ve Medeniyet Sempozyumu-I (Din ve Sağlık), (Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 2021), 1/119-132.)

Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim, insanlığın kurtuluşu, huzur ve mutluluğu için gerekli olan imani, ahlaki ve insani değerleri ihtiva eden bir kitaptır. “Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o müminler için bir şifa, bir rahmettir; zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.” mealindeki İsra suresinin 82. ayetinde ifade edildiği üzere Kur’an’ın içerdiği hükümler, ilke ve öğretiler müminler için “şifa ve rahmet”tir. Kur’an’ın şifa ve rahmet oluşu genellikle manevi anlamda açıklanmış; iman, amel ve ahlaka ilişkin manevi hastalıkları iyileştirdiği (İlyas Çelebi, “Rukye”, DİA, c.35 s.220.), müminleri bunlardan koruduğu ifade edilmiştir. Bununla birlikte, tıbbi tedavi ile birlikte veya tıbben tedavi imkânının kalmadığı durumlarda Kur’an’ın bedenî ve psikolojik hastalıklar konusunda şifa verici tesirinin olabileceği yorumları da yapılmıştır. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c.3 s.515.)

Kur’an’ın şifa kaynağı oluşuna işaret eden bir diğer ayette ise şöyle buyrulur: “...De ki: O, inananlar için bir rehber ve şifadır; inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir sağırlık vardır, Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara çok uzaktan sesleniliyor.” (Fussilet, 41/44.) Buradan anlaşılan odur ki Kur’an’ın rehber ve şifa olması, öncelikle ona iman edip gereğince yaşayanlar için olacaktır. Kur’an’a inanmayan, hükümleriyle amel etmeyen, onu hafife alan kâfirlerin ise Kur’an’ın rahmet, hidayet ve şifa dolu ilkelerinden istifade etmeleri mümkün olmayacaktır. (Matüridi, Te’vilatü Ehli’s-Sünne, 9/90.) Kur’an’ın ilkelerine, emir ve tavsiyelerine kulak tıkayan, işittiği hâlde anlamak istemeyen, idrak edemeyenlerin bu rehberlikten, bu şifa ve rahmetten istifade edememeleri ne kadar büyük bir kayıptır onlar için.

Peki, Kur’an nasıl şifa olacaktır bize? Nasıl hidayet edecektir bizi iyiye, doğruya, güzele? Nasıl rahmet olacaktır bizlere? Bütün bunlar için Kur’an’a iman etmek, onun Allah kelamı olduğunu kabul etmek yeterli midir tek başına? Burada şunu hemen ifade etmek gerekir ki Kur’an’ın Yüce Allah tarafından gönderilmiş ilahi bir kitap olduğuna inanmak imanın şartlarından biridir. Ancak, bu tek başına yeterli değildir elbette. Önemli olan, inandığımız Kur’an’la ilişkimizin, irtibatımızın nasıl olduğudur. Belli bir ilacın belli bir hastalığa iyi geldiğini bilmek, hatta o ilacı alıp evde bulundurmak nasıl ki o hastalığın tedavisi için bir anlam ifade etmeyecekse Kur’an-ı Kerim’e sadece iman etmekle yetinmek de şifa olmayacaktır manevi hastalıklarımıza, yorgun gönüllerimize. Bunun için okumak gerekecektir önce kutsal kitabımızı. Ama anlayarak okumak, anlamak için okumak. Sonrasında ise yaşamak takip edecektir okuduklarımızdan anladıklarımızı, öğrendiklerimizi. Evet, yüce kitabımız Kur’an’ı okumak da bir ibadettir başlı başına. Huzur verir gönüllerimize. Siler pasını kulaklarımızın. Dinlendirir ruhumuzu. Ama asıl etkisi onun hayat kaynağı ilkelerine tutunduğumuzda, onu hayatımıza yansıttığımızda ortaya çıkacaktır. O zaman silecektir kalplerdeki kini, nefreti. O zaman koruyacaktır bizi cimrilikten, kibirden, hasetten. Ve işte o zaman şifa ve rahmet olacaktır bizlere Kur’an.