Makale

Prof. Dr. Ali ERBAŞ: “Ramazan ayı, insanları ahlaki bir terbiyeye tabi tutarak merhamete, dayanışmaya, paylaşmaya davet eder.”

Prof. Dr. Ali ERBAŞ:
“Ramazan ayı, insanları ahlaki bir terbiyeye tabi tutarak merhamete, dayanışmaya, paylaşmaya davet eder.”
Söyleşi
Mustafa IRMAKLI

Muhterem Hocam, recep ve şaban aylarının feyzini teneffüs ederek mübarek ramazan ayının manevi iklimini solumanın heyecanını yaşıyoruz. Öncelikle, ramazan-ı şerif mümin gönül için ne anlam ifade eder? Onun dünyasında ramazanın yeri nasıl olmalıdır?

Ramazan ayı, Yüce Allah’ın razı olacağı, insani erdemler ve ahlaki değerler çizgisinde bir hayat yaşamak için bizlere özel olarak bahşedilen fırsatlar mevsimidir. Hayatın meşgalelerinden biraz uzaklaştırıp dünya ve ahiret saadeti için bizleri ruh ve gönül dünyamıza yakınlaştırır. Bunu oruç, iftar, sahur, mukabele, teravih gibi ibadetlerin yanı sıra kötülüklere, günaha bulaşmama, bunlardan uzak durma ve hayır hasenata daha çok özen gösterme hususunda bizleri bir irade eğitimine tabi tutarak yapar. İçinde barındırdığı ibadetlerle manevi açlığımızı giderir, nefsimizi sabırla terbiye eder. Ramazan ayının rahmet rüzgârları aç gözlülük, hırs, bencillik gibi manevi hastalıkları kalplerimizden söküp atar; maddi ve manevi hastalıklarımızın tedavisi için bir şifa vesilesi olur. Günah ve hatalarımızdan ruhumuzu kurtarma çabalarımızla huzur bulduğumuz, hâlimizi yaratıcımıza arz ederek aczimizi itiraf ettiğimiz, gurur, kibir gibi marazlardan kurtulmayı umut ettiğimiz bir arınma zamanıdır. Orucun mahiyetini idrak eden beden de ruh da onunla arınır.

Ramazan günleri yılın diğer günlerine göre ayrıcalıklı olması hasebiyle de özeldir. Bu ayrıcalığını ise Kur’an-ı Kerim’den alır. Zira Kur’an-ı Kerim’de adı geçen ve değerine vurgu yapılan yegâne ay ramazan ayıdır. Sözlerin en güzeli ve en doğrusu olan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda nazil olmaya başlamıştır. Kur’an-ı Kerim’de ramazanın, insanlara doğru yolu gösteren ve hakkı batıldan ayıran Kur’an’ın indirildiği ay olduğu belirtilmiş ve bu aya ulaşanların oruç tutması emredilmiştir. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi bu ayın içine gizlenmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.), Cebrail (a.s.) ile Kur’an-ı Kerim’i karşılıklı olarak bu ayda okumuştur. On bir ayın sultanı olarak bilinmesinin ve müminlerin gönüllerinde müstesna bir yer edinmesinin sebebi de bunlardır.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ramazanı, “cennet kapılarının açıldığı cehennem kapılarının kapatıldığı ve şeytanların zincire vurulduğu” ay olarak bizlere müjdeler ve “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” buyurarak orucun manen dirilten, temizleyen ve dönüştüren gücüne dikkat çeker. Varoluşun gaye ve hikmetine uygun hayat tasavvuru sunan ramazan ayında mümin gönüller bu dirilişin, temizlenmenin ve dönüşmenin etkisiyle sekinet bulur.

Ramazan ayı Kur’an ayıdır. Vahyin inmeye ve yeryüzünü nuruyla doldurmaya başladığı aydır. Gönüllere şifa olan Kur’an’dan daha fazla nasıl istifade edebilir, onun hikmet dolu mesajını öncelikle hayatımıza, ardından çevremize ve bütün yeryüzüne nasıl yansıtabiliriz?

Yüce Allah’ın insanlığa son vahyi olan Kur’an-ı Kerim, sözlerin en doğru ve en güzel olanıdır. O insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran hidayet rehberidir. Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı birbirinden ayıran bir ölçüdür. O yüce kitap, insanları en doğru yola iletir; hakkı, hakikati, edebi, hikmeti, adaleti, merhameti, hayırda yarışmayı, insanı insan yapan değerleri ortaya koyar. Bizlere dünya hayatını nasıl yaşamamız gerektiğini, nasıl iyi bir insan olabileceğimizi öğretir. Bizleri aşırılıktan, azgınlıktan, her türlü kötülükten, sakındırarak en güzel ahlakı gösterir. Kur’an-ı Kerim’i en güzel şekilde okumak, en doğru şekilde anlamak ve onun hayat veren ilkelerini en iyi şekilde yaşantımıza aksettirmek, bizler için en büyük kulluk sorumluluğudur.

Kur’an-ı Kerim’i ve onun insanlığa kazandırdığı değerleri yeryüzüne taşıma görevini de Peygamber Efendimiz Veda Haccı’nda, “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah’ın Kitabı ve peygamberinin sünneti.” buyurarak bizlere emanet etmiştir. Bu emaneti muhafaza etmek için onun hayat veren ilkelerini, insanlığa sunduğu mesajı en doğru şekilde anlamanın ve yaşamanın gayreti içinde olmamız gerekmektedir. Bunalımlar yaşayan ve bunların üstesinden gelmesini beceremeyen, çeşit çeşit sorunlarla kuşatılmış dünyanın huzuru, Kur’an-ı Kerim’in çağlar üstü mesajını, hayat veren; merhamet, adalet, ahlak yüklü ilkelerini hayata geçirmekle, gönüllere taşımakla mümkün olacaktır. Ramazan ayı Kur’an ile hayatı güzelleştirmek için en büyük imkândır. Nitekim müminlerin, hatimler ve mukabeleler başta olmak üzere Kur’an ile daha çok hemhâl oldukları bir zamandır. Burada iki hususu önemle vurgulamak isterim. Birincisi okuduğumuz ve tilavetiyle inşirah bulduğumuz Kur’an’ın anlam dünyasını ve hayat veren ilkelerini de öğrenip özümseyerek hayatımıza tatbik etmek, davranışlarımızın ölçüsü hâline getirmektir. İkincisi ise ramazan ayı vesilesiyle daha çok okuyup anlamaya ve yaşamaya çalıştığımız kitabımızla bu birlikteliğimizi bir ay ile sınırlamamak, kalıcı hâle getirmektir.

Dünya hayatı ne yazık ki çeşitli meşgaleleri ile insanı sarıp sarmalamakta, yormakta ve onun manevi yönüyle arasına mesafeler koymaktadır. Oruç ibadeti bu ayrımın bertaraf edilmesine yönelik bizlere ne gibi avantajlar sağlamakta, ne tür fırsatlar sunmaktadır?

Çağın insanının sahip olduğu imkânlara rağmen huzurlu olamayışında, mutluluğu bulamayışında bahsettiğiniz bu mesafenin, bu ayrı düşürmenin güçlü tesiri vardır. Küresel düzeyde yaşanan insanlık sorunlarını da buna dâhil etmemiz mümkündür. Modern zamanların dayatmalarına karşı koyması ve dertlerine şifa olması bakımından oruç her hâliyle özel bir ibadettir. Gösterişe kesinlikle yer vermez oruç. İnsanın iradesini kullanarak bedenin isteklerine sırf Allah rızası için sınır koyar. İbadet olmasının yanı sıra dinimizin bütün emirleri ve yasakları gibi yüksek derecede insani ve ahlaki bir boyut da taşımaktadır. Haddizatında ibadetlerin temel amaçlarından biri de insanları güzel ahlaklı, sorumlu bireyler yapmak ve bu değerleri toplumsal hayatın merkezi hâline getirmektir. Oruç ibadetinde de asıl amaç; kalbin, aklın, bütün duyuların oruçla bütünleşmesidir. Sadece fiziksel anlamda bir perhizle yemekten içmekten uzak durma değildir oruç. Aynı zamanda bir ahlak terbiyesi olarak anlaşılması ve yaşanması gereken, söz ve davranışlarımızla ortaya koyacağımız ahlaki bir perhizdir. Çağımıza egemen olan bencillik hastalığının tedavi vasıtası olduğu gibi kötülüklere karşı da güçlü bir kalkandır. Oruç, insani ilişkileri kuvvetlendirmesi, merhamet şefkat gibi duyguları geliştirmesi nedeniyle de önemli bir ibadettir. Zenginle fakiri kucaklaştırarak; toplumun temelini sağlamlaştırmasıyla birlikte; cimriliği cömertlikle, nefreti sevgiyle, öfkeyi sabırla, kavgayı barışla yok etmeyi öğreten emsalsiz bir öğretmendir.

Sayın Başkanım, malumunuz Başkanlığımız uzunca bir süredir ramazanın manevi ikliminin toplumun her kademesinde yaşanması, insanımızın farkındalığına katkıda bulunması amacıyla belirli bir tema üzerine çıkıyor. Bu yıl belirlenen tema ise yardımlaşma ile ilgili. Dinimizce önemli bir haslet olan yardımlaşma ve dayanışma müminin hayatında ne gibi etkilere sahiptir?

Evet, sizin de söylediğiniz gibi her sene ramazan ayında yüce dinimizin ve İslam ahlakının hayat veren ilkelerinden birini belirleyerek gündeme taşıyoruz. Bu sene de hayatın akışı içinde muhtaç olduğumuz en güzel hasletlerden biri olan ve yaşadığımız depremler vesilesiyle daha açık şekilde ortaya çıkan kıymetini dikkate alarak ramazan temasını “Ramazan ve Yardımlaşma” olarak belirledik. Zira ramazan ayı hayra yönelmenin her zamankinden daha faziletli olduğu bir zaman dilimidir ve insanları ahlaki bir terbiyeye tabi tutarak merhamete, dayanışmaya, paylaşmaya davet eder.

Allah’ın inanan kullarına müstesna bir armağanı olan ramazan, ibadet ayı olduğu kadar İslam âleminde kardeşlik, dayanışma ve paylaşma ayı olarak da bilinir ve öyle yaşanır. İnanmış gönüllere nezaket, zarafet ve çeşitli güzellikler kazandıran bir mektep olarak ramazan ayında müminler çeşitli ibadetlerin yanı sıra ihtiyaç sahiplerine yardım yapmada yarışırlar; kendileri için istedikleri güzellikleri herkes için isteyerek fakirleri yedirmek, giydirmek, onları hoşnut etmek üzere bütün imkânlarını kullanırlar. Müminler oruç tutarak aç ve susuz olan kardeşlerinin hâllerine ortak olurlar, Allah’ın bahşettiği nimetleri onlarla paylaşırlar ve böylece Allah’a şükürlerini yerine getirirler. Yapılan hayırlarla, infak ve ihsanlarla, zekât ve fıtır sadakalarıyla bu rahmet ve merhamet ayının bereketini en geniş şekilde ortaya koyarlar ve böylece doğruya, iyiye ve erdemli bir hayata yönelmenin güzelliklerini daha güçlü şekilde insanlığa sunarlar. Gerçek iyiliğe ve hayra ulaşmanın, sevdiği şeylerden infak ederek yardımlaşma ve dayanışma ile mümkün olduğunu bilirler.

Yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerini gördüğümüz mübarek ramazan-ı şerifi bu yıl buruk ve hüzünlü bir biçimde yaşıyoruz. Meydana gelen depremler şüphesiz hepimizi derinden sarstı. Bu süreçte belki de akla gelen hususlardan biri de depremlere karşı ortaya konacak tutum, sergilenecek tavırdır. Afet, bela ve musibetler karşısında müminlerin tavrı nasıl olmalıdır?

Bu konuyu zamanla daha ayrıntılı ve derin ele almamız gerekiyor. Ben şimdilik sadece birkaç hususa kısaca ve genel olarak değinmek isterim. Ülkemiz çok ciddi bir deprem kuşağında yer alıyor. Bunun farkında olmak zorundayız. Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın tabiat özellikleri var, bunu yok sayamayız. Elbette biz hiçbir şeyi Allah’ın ilminden, kudretinden, yaratmasından bağımsız düşünemeyiz. Yeri, göğü ve tüm kâinatı yaratan Allah’tır.

“Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” ayeti, bu yaratılışın bir nizam ve hikmet içinde olduğunu beyan eder. Dolayısıyla Allah’ın evrene koyduğu doğal kanunlar vardır. Biz bunlara sünnetullah ve âdetullah deriz. Bunlara uymak zorundayız. Mesela yağmur yeryüzü için bir rahmettir ama ormanları yok edip doğayı tahrip edersek sel felaketine dönüşebilir. Unutmayalım ki mümine düşen öncelikle tedbirli olmaktır. Zira o, elinden gelen her türlü önlemi alır ve sorumlu davranır. İnsanın iradesini kullanması, sebeplere başvurması, sakınılması gerekenlerden sakınması ve alınması gereken tedbirleri alması başta Yüce Allah’ın emridir. Bu noktada ifade etmeliyim ki üzerimize düşeni yapmadan, “Ne yapalım Allah’ın takdiri böyleymiş!” yaklaşımı da doğru değildir. Unutmayalım ki tedbir bizden; takdir Yüce Allah’tandır. Bir yandan tedbirimizi alırken diğer yandan takdire rıza göstermeliyiz. İsyan ve taşkınlık değil, iman ve sekinet ile olaya yaklaşmalıyız. Cenab-ı Hakk’ın eşsiz kudretine, ilim ve hikmetine olan inancımızı bir an bile yitirmeden O’na dayanıp O’na güvenmeli ve O’ndan yardım dilemeliyiz. Her konuda en güzel örneğimiz Sevgili Peygamberimiz de, “Müminin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hâli vardır. Onun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe, nimete kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa musibete uğrarsa da sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.” buyurmuştur. Dolayısıyla bizler karşılaştığımız her meseleyi mümin feraseti ve tevekkül bilinciyle yorumlamalı, sabır ve şükür terazisinin dengede kalmasını sağlamalıyız.

Aklımızdan çıkarmamamız gereken bir husus daha var. O da dinimize göre insanın, âlemlerin Rabbine samimiyetle bağlanmak ve iyilik yapmak üzere dünyaya gelen bir yolcu olduğudur. Bu yolculuğu önemli hâle getiren ise kimin daha iyi işler yapacak olmasıdır. Bu da ancak bilhassa zayıf, yalnız ve muhtaçların yanında olmaktan ve onlara yardım etmekten yani erdem sahibi olmaktan geçer. Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere erdem sahibi olmak; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere iman ederek sevdiği malını yetimlerle, yoksullarla, muhtaçlarla paylaşmak, onların yardımına koşmaktır. Bu da açıkça ortaya koymaktadır ki zor zamanlarda müminlere düşen görev, yardımlaşma ve dayanışmayı, dua ve manevi desteği en güçlü seviyeye getirerek afetlerin yaralarını sarmaya, kardeşlerinin sıkıntılarını gidermeye çalışmaktır.

Depremden etkilenen kardeşlerimiz çadır ve konteyner kentlerde, bu ramazan iklimini solumaya çalışıyorlar. Toplumumuzun çimentosu hüviyetine sahip Başkanlığımız sahada insanımızı ilk andan itibaren yalnız bırakmadı. Neler yapıldı oralarda? Asrın felaketi karşısında yapılan çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

Nice zorlukları birlik ve beraberlik ruhuyla aşan bu milletin, büyük deprem felaketi karşısında da tek vücut olarak olağanüstü bir mücadele ortaya koyduğunu gördük. Tarihin en büyük afetlerinden birini yaşayan milletimiz, eşine ender rastlanır fedakârlıklar sergiledi. Ülke olarak yaşadığımız depremlerin ilk anlarından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı da üzerine düşeni yapmak için büyük gayret gösterdi. Türkiye Diyanet Vakfımızla beraber binlerce tır insani yardım malzemesi ulaştırıldı. Ayni ve nakdi yardımlar yapıldı. Başkanlık personeli, kadınıyla erkeğiyle yurdumuzun her köşesinden mümin bilinci ve kardeşlik şuuruyla iyi bir planlama çerçevesinde deprem bölgesine koştu. Arama kurtarma faaliyetlerinde yer aldı, depremzede kardeşlerimizi camilerinde, Kur’an kurslarında, Diyanet gençlik merkezlerinde, Diyanet Vakfı mekânlarında misafir etti, onların her türlü ihtiyaçlarını giderip rehberlik etmek için uğraştı. Deprem mağduru kardeşlerimize ve çocuklarına manevi destek hizmeti yönünde seferber oldu. Cenaze defin işlerinde sabır ve özveri ile çalıştı. Aşçı oldu, sıcak yemek pişirip dağıttı. Yaralı gönüllere merhem olmak için yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneğini ortaya koydu. Bölgeye gidemeyen görevlilerimiz mahallelerinde, köylerinde üstün bir gayretle mağdurlara daha fazla yardım göndermek için çalıştı, çabaladı. Hizmet şuurunu böylesine özümseyerek ortaya koyan görevlilerimizle Diyanet İşleri Başkanlığı çatısı altında çalışıyor olmaktan büyük bir onur duyduğumu burada belirtmek istiyorum. Bu vesileyle hem Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına hem de Türkiye Diyanet Vakfı’nın gönül erlerine yürekten teşekkür ediyorum.

Sayın Hocam, sizin de belirttiğiniz gibi deprem sonrası milletçe ortaya koyduğumuz yardımlaşma seferberliği gerçekten tarihte eşine az rastlanır cinsten bir dayanışma örneğiydi. Ama siz de takdir edersiniz ki özellikle deprem bölgelerinde hayatlarını sürdürmeye devam eden kardeşlerimiz için bu dayanışmanın sürdürülebilirliği de çok önemli. Bu konuda okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Malumunuz ülkemiz, çok ciddi bir deprem kuşağında yer alıyor. Bunun farkında olmalı, evlerimizi buna göre inşa etmeli ve hayatımızı bunu dikkate alarak düzenlemeliyiz. Bugün, bir taraftan el ve gönül birliği ile depremin maddi manevi hasarını onarmaya devam ederken diğer taraftan yaşadığımız bu elim hadiseleri doğru anlayıp doğru sonuçlar çıkarmamız gerekiyor. Afetlerin meydana geldiği ilk günlerde yüksek bir duyarlılık ve özveri ile âdeta bir iyilik yarışına dönüşen yardımlaşma seferberliği, ne yazık ki bir zaman sonra zayıflayabilmektedir. Bir yandan yaralarımızı sarıp acılarımızı dindirmeye gayret ederken diğer yandan yardımlaşma bilincini de diri tutmamız şart. Bu, dayanışma ve yardımlaşmada dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan biridir. Bu sebeple acıyla kavrulan yürekler teskin oluncaya, ihtiyacı olan tüm mağdurlar normal hayatlarına dönünceye kadar yardım faaliyetleri hız kesmeden devam etmelidir. İyiliğe, hayra hasenata yönelmenin her zamankinden daha faziletli olduğu ramazan ayında bu faaliyetler daha bir önem ve anlam kazanmaktadır. Yaralarımızı sarıp acılarımızı dindirmek için dayanışma içinde olmalı, yardımlaşmalı, maddi ve manevi desteğimizi aksatmadan ortaya koymalıyız.

Son olarak bir hususu daha belirteyim. Doğrusu, anlatması pek de mümkün olmayan büyük bir afet bizleri madden ve manen büyük bir sarsıntıya uğrattı. Bu büyük deprem felaketi karşısında milletçe olağanüstü bir mücadele veriyoruz. Ama tarihin en büyük sınavlarından birini yaşayan milletimizin koca yüreği, yardımlaşma hususunda dünyaya örnek davranışları, zorlukların üstesinden gelme inancı, şüphesiz acılarımızı teskin edecek, yaralarımızı saracaktır.

Yüce Allah, içinden geçtiğimiz bu zorlu süreci kudretiyle, rahmetiyle, merhametiyle bizlere kolay kılsın, bütün sıkıntıları arkamızda bırakmayı bizlere nasip eylesin. Allah’ın rahmetinin yeryüzünü kuşattığı bu mübarek ayda ibadetlerimiz; ruhlarımıza sükûnet, idrakimize hikmet, gönüllerimize serinlik katsın ve günlerimizi ramazan sevincine dönüştürsün.