Makale

RUHLARI DİRİLTEN RAMAZAN AYINDA DAYANIŞMA

RUHLARI DİRİLTEN
RAMAZAN AYINDA DAYANIŞMA
Doç. Dr. Selim ARGUN
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Millet varlığımızı sürdürmemizin yegâne temeli darlıkta ve bollukta, her koşulda dayanışma halinde olmamızdan ileri gelmektedir. Toplumu oluşturan bireylerin birbiriyle dayanışma ve yardımlaşma içinde olması, birbirine güç ve destek sağlamak için gayret göstermesi toplumsal bir ahlâkın ifadesi olarak vücut bulmuştur. Dayanışma hâli, “tesanüd” kavramı ile izah edilmiştir. Kaynaklarda aynı veya yakın anlamda teavün (yardımlaşma), tezahür (sırt sırta verme), tenasur (yardımlaşma), tedamün (birine destek verme), tealüf (kaynaşma), teahi (kardeşlik bağı oluşturma), tevasül (birbiriyle ilişki kurma) gibi kavramlar geçmektedir. (Osman Demir, DİA, “tesanüd” md.) Dayanışmanın farklı yönlerine işaret eden her bir kavram aynı zamanda manevi açıdan kalpleri birbirine yakınlaştırmanın yapı taşları olarak karşımıza çıkmaktadır.

İdeal bir toplumun oluşması insanların birlik, beraberlik ve dayanışmanın hâkim kılındığı sağlam bir manevi yapı içerisinde bulunmalarına bağlıdır. Bu da ancak beşerî ilişkilerin canlı tutulduğu, manevi değerlerin önemini koruduğu ve “Müslüman” adına yaraşır şekilde yardımlaşma, birbirini destekleme ve kardeşlik esasına dayanan bir toplum oluşturmakla mümkündür. (Hadislerle İslam, DİB Yayınları, c.3 s.107.)

Allah Resulü’nün Müslümanları şu tasviri bu açıdan çok önemlidir: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer. (Müslim, Birr, 66.) Hz. Peygamber’in bu tasviri, farklı hadislerde yaptığı Müslüman tariflerinden biri olarak müminler arasında dinî, manevi ve psikososyal desteği önceleyen bir tarife vurgu yapmaktadır. Mezkûr hadisten yakınımızda, civarımızda, akrabalarımız arasında zor zamanlar geçirenlerin hâli ile hâllenmeyi, yaraları birlikte sarmayı öğreniyoruz.

Dayanışma ahlakı bağlamındaki ayet ve hadislerin ışığında düşündüğümüzde hiç şüphe yok ki dayanışmanın en güzel zamanlarından biri içinde bulunduğumuz kutlu iklim olan ramazan ayıdır. Gerek Anadolu coğrafyası gerekse gönül coğrafyamızla sürdürdüğümüz dayanışma; rahmet, mağfiret ve bereket ayı olan ramazan-ı şerif ile birbirimize dayanak, mahzun gönüllere sığınak olarak şereflenme vesilesidir. Bu vesile, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Kim kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir…” müjdesine mazhar olma vesilesidir. (Müslim, Birr, 58.)

Ramazan, Rabbimizin bizleri yakınlaştırmak için âdeta gök sofrasından ikram buyurduğu yardımlaşma ve kaynaşma ayıdır. Sahuruyla, orucuyla, iftarıyla, teravihiyle gecesinde ayrı bir rahmet gündüzünde ayrı bir berâet vardır. Paylaşmanın en büyük dayanışma aracı olan sadaka-i fıtır ile varoluşun sadakasının verildiği, veren el olurken Rabbimize sadakatimizi tazelediğimiz bereket mevsimidir. Tutulan oruçlarla iyiliklerin kötülüklere galip geldiği kalkandır. (Buhari, Savm, 2.)

Her yıl ramazan ayını büyük bir özlemle ve sevinçle karşılıyorken içinden geçtiğimiz şu günlerde, 11 ilimizde etkisini gösteren ve hâlen yaraların sarılmaya devam edildiği Kahramanmaraş depremiyle sarsıldık. Derin acılar yaşadık. Kimimiz bizzat o anları yaşadı kimimiz sevdiklerini kaybetti kimimiz yaraları sarmak için elinden geleni yapma gayretine girişti. Necip bir millet olduğumuzu büyük bir dayanışma örnekliği sergileyerek gösterdik. Depremin yıkıcı etkisi büyük olduğundan asrın felaketi karşısında yardımlaşmaya, kaynaşmaya, bağlarımızı kuvvetlendirmeye ve bir bütün olarak dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Ramazan ayı tesanüd ile teavünle tıpkı Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ensar ile muhaciri kardeşleştirmesindeki ruh ile yaraları sarmak için bir fırsattır. “...İyilik ve takva üzere yardımlaşın...” emr-i ilahisine uymak için en bereketli zamandır. (Maide, 5/2.)

Ramazan ayını dayanışma ayı olarak belirlediğimizde insani, vicdani ve tarihî bir sorumluluk üstlenmiş oluyoruz. Bu doğrultuda gün “Allah’ım! Recep ve şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi ramazan ayına ulaştır!” (Taberani, el-Mucemu’l-Evsat, IV, 189.) duamızın yanına, “Allah’ım! Ramazan ayını benim için, ailem ve içinde yaşadığım toplum için kardeşlik iklimine dönüştür.” kabilinden dualar ekleme günüdür. Kırgınlıkları ve ihtilafları bir kenara bırakarak sevgi, saygı ve dayanışma içerisinde alçakgönüllülükle yardımlaşarak Rabbimizin: “...Alçakgönüllü kimseleri müjdele! Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen (musibet)lere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.” (Hac, 22/34-35.) diyerek nitelediği kullarından olmak için gayret etme günüdür. Sabrı, ülfeti, muhabbeti, hamiyeti, nezaketi, diğerkâmlığı, misafirperverliği hâkim kılarak, umut aşılayarak yaraları sarma günüdür. Hz. Peygamber’in (s.a.s.), “Biriniz bir iş yaptığında onu en güzel şekilde yapsın. Zira Allah kişinin, işini sağlam yapmasından hoşlanır.” buyruğundan ilham ile işini iyi yapma, doğruluk, liyakat ve sorumluluk duygusuyla hareket etmenin önemini muhasebe günüdür. (İbn Sa’d, Tabakat, I, 142.)

Gün, Hz. Peygamber’in (s.a.s.), “Âdemoğlu, ‘Malım, malım!’ der. Acaba ey âdemoğlu, malından yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sadaka verip (ahirette karşılığını almak üzere) önden gönderdiğinden başka sana ait olan bir şey var mı?” sorusu üzerine derinden tefekkür etme günüdür. (Müslim, Zühd, 3.)

Vakit, ramazan ile dirilirken ruhları, kalpleri, siretleri diriltme vaktidir. Şehirleri yeniden inşa ederken gönülleri ayakta tutan ahlakı da imar etme vaktidir. Yeryüzünü imar ederken doğanın bir emanet olduğunu, her bir canlının ayırt edilmeksizin rahmet ile kuşatılması gerektiğini hatırlama vaktidir.

Hz. Peygamber’e (s.a.s.) “Ya Resulüllah, hayvanlara iyilik etmede de bizim için ecir var mı?” diye sorulduğunda, “Her canlıya iyilik için ecir vardır.” diye cevap vererek tüm canlılara karşı merhametli davranma sorumluluğunu maşeri vicdana hatırlattığını yeniden hatırlama vaktidir. (Buhari, Mezalim, 23.)

Necip milletimizin engin irfanıyla geçmişte zorlu günlerin üstesinden geldiği gibi içinden geçtiğimiz günlerin imtihanlarını geride bırakacağından da eminiz. İnanıyoruz ki Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep ve Adıyaman başta olmak üzere depremde zarar gören kadim şehirlerimiz, ulu mabetlerimiz, tarihî ve kültürel mirasımız yeniden ayağa kalkacaktır. Şairin dediği gibi:

“Zen merde, civan pîre, kemân tîre muhtaç.

Ebnây-ı beşer, hâsılı birbirine muhtaç.”

Yani, kadın erkeğe, genç ihtiyara, yay oka muhtaç. Kısacası insanlar birbirine muhtaç... Bu bilinç ile depremde sıkıntıya düşen kardeşlerimize yardımcı olmaya, ihtiyaç ve dertlerine ortak olmaya veya bir nebze de olsa destek olmaya gayret sarf edelim. Felaketin büyüklüğü göz önüne alındığında belki uzun bir zaman sürecek bu durumda el ele verelim. Nice felaketler karşısında her zaman dimdik ayağa kalkan milletimiz yine kenetlenecek ve el uzatanları ayağa kaldıracaktır. Depremin ilk gününden itibaren kadirşinas gayretler gösteren Diyanet teşkilatımız ve gönüllülerimizle, millet olarak Ramazan ayının bereketiyle ve omuz omuza, yaralarımızı birlikte saracağız.