Makale

DAYANIŞMA, KARDEŞLİK VE İNFAK AYI RAMAZAN

DAYANIŞMA,
KARDEŞLİK VE İNFAK AYI RAMAZAN
Dr. Şaban KONDİ
DİB Din Hizmetleri Genel Müdürü

6 Şubat 2023 Pazartesi günü ülke olarak deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleştik. On bir ilimizi sarsan asrın en büyük felaketinin üzüntüsünü acı bir şekilde yüreklerimizin derinliklerinde hissettik. Küçük büyük, genç yaşlı, kadın erkek binlerce kardeşimiz hayatını kaybetti. Binlercesi de yaralandı. Depremde hayatını kaybeden her bir canın acısıyla yüreklerimiz yangın yerine döndü. Enkazdan çıkan her bir can umutlarımızı tazeledi, sevinç gözyaşları dökmemize vesile oldu. Bütün bu acılar, kardeşliğimizi, birliğimizi, bizi biz yapan dayanışma ruhumuzu güçlü bir şekilde yeniden ortaya çıkardı. Gönülleri yıkılan, umutları kaybolan kardeşlerimize devletimiz ve alicenap milletimiz maddi manevi bütün imkânlarını seferber etti. Milletimiz evlerini, iş yerlerini ve gönüllerinin kapılarını kardeşlerine sonuna kadar açtı. Herkes otogarlardan, hava
alanlarından, yollardan misafir karşılama ve misafir alma yarışına girdi. Ensar muhacir kardeşliği yeniden vücut buldu tüm ülkemizde. Merhametle karşıladı herkes gelen misafirlerini. Millet olarak en zor zamanlarda, en zor şartlarda bile birlik olmayı, zorlukları birlikte aşmayı, yaralarımızı birlikte sarmayı bir kez daha gösterdik dünyaya.

Ramazan ve kardeşlik

Depremin geride bıraktığı ağır yıkımdan sonra, maddi ve manevi anlamda bizlere eşsiz imkânlar sunan bereket ve mağfiret ayı mübarek ramazana ulaştık. Bu zor günlerde kardeşliğimizi pekiştirmek, acılarımızı dindirmek, umutlarımızı yeniden yeşertebilmek için birlikte çaba göstereceğiz. Kendimize, ailemize, çevremize, insanlığa ve Yüce Rabbimize karşı sorumluluklarımızı İslami ölçülere göre yeniden gözden geçireceğiz. Hâlimizi Rabbimize arz edip ondan talep edeceğiz bütün isteklerimizi. O’na sığınacağız bütün afetlerden.

Rabbimizin rahmet kapılarını ardına kadar açtığı bereket iklimi ramazanda oruçlar tutulacak, devletimizin ve aziz milletimizin destekleriyle başta depremzede kardeşlerimiz olmak üzere tüm ihtiyaç sahipleri için iftar sofraları yeniden kurulacak ve böylece gönüller hoşnut edilecektir. Kalplerimiz mukabelelerle inşiraha erişirken kazançlarımız, zekât, fitre ve sadakalarımızla bereketlenecektir. Unutulmaya yüz tutmuş değerlerimiz yeniden hatırlanacaktır. Bu sayede mal ve servetten, ilim ve hikmetten, bilgiden ve zekâdan, sevgiden ve muhabbetten, O’nun verdiği bütün nimetlerden yalnızca O’nun rızası için vererek O’na iltica edeceğiz. Hep birlikte hayırda ve iyilikte yarışacağız.

Sosyal bir varlık olan insan, hayatının pek çok alanında başkasının ilgisine ve yardımına ihtiyaç duyar. Çünkü tek başına yaşayamayacak ve ihtiyaçlarını gideremeyecek kadar acizdir. Kur’an, insanın acziyetini ve yalnızlığını giderecek, toplumda birliği ve dayanışmayı sağlayacak birtakım temel ilkeler koymuştur. Bu ilkelerden bir tanesi de “din kardeşliği” ilkesidir.

Kur’an, kardeşliğin sadece aynı anne babadan dünyaya gelme ile olmadığını vurgulamış, en güçlü kardeşliğin din kardeşliği olduğuna dikkat çekmiştir: “İnananlar kardeştir…” (Hucurat, 49/10.) buyurarak toplumsal kardeşliği, ümmet bilincini öne çıkarmış ve mensuplarını din bağı ile birbirine bağlamıştır. Bu ayet aynı zamanda Müslümanlar arasında büyük bir dayanışma, kaynaşma ve ülfet ruhu inşa ederek sağlıklı bir toplumsal yapı meydana getirmeyi hedeflemiştir. Böylece her türlü dayanışma ve yardımlaşmanın ahlaki zemini hazırlanmıştır. Kıyamete kadar inananların yalnızlık duygularına kapılmaları engellenmiş, hayata güvenle bakmaları, umutlarını diri tutmaları sağlanmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah da onun yardımcısı olur.” (Ebu Davud, Edeb, 60.) buyurarak müminler arasında büyük bir dayanışma, kaynaşma ve ülfet ruhunun ortaya çıkmasını amaçlamıştır. Bununla birlikte kardeşlik ruhumuzu zedeleyecek, birlik ve beraberliğimize zarar verebilecek her türlü söz ve davranıştan, cimrilik ve hasetten, aşırı dünyevileşmekten de bizleri sakındırmıştır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), “Birbirinizle üstünlük yarışı içine girmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.” (Müslim, Birr, 28.) emri ile inananları ahlaki değerlerle kenetlenmiş kardeşler topluluğu yapmak istediğini göstermiştir.

Din kardeşliği, sadece sözden ibaret değildir. Gönülden gönle uzanan ve yürekleri birbirine bağlayan muhabbet ve samimiyet köprüsüdür. “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim, Birr, 66.) hadisi de müminlerin sevinçte ve kederde, zorlukta ve kolaylıkta birbirlerine merhametle muamele etmelerini istemiştir.

Ensar muhacir kardeşliği

Din kardeşliğinin ilk örneği Medine’de gerçekleştirilen ensar muhacir kardeşliğidir. Ensardan her bir sahabi, kardeşi ilan edilen muhacirle maddi manevi bütün imkânlarını paylaşma konusunda büyük fedakârlık göstermiştir. Evi olmayanlarla evlerini, işi olmayanlarla işlerini, bağını bahçesini paylaşarak kardeşliği en üst seviyeye çıkarmışlardır. Onların manevi duygularına hitap ederken sevgiye, saygıya ve nezaket ölçülerine hassasiyetle riayet etmişlerdir. Ensarın bu fedakârlığı Kur’an’da da örnek gösterilmiştir: “Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr, 59/9.) Din kardeşlerinin birbiri için dua etmesi, onlara karşı kalplerinde en ufak bir kötülüğe bile yer vermemesi konusunda da Yüce Rabbimiz bizleri uyarmaktadır: “Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: ‘Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma!...’” (Haşr, 59/10.) İşte böyle zamanlarda iman kardeşliğinin gereği, başta depremzede kardeşlerimiz olmak üzere ihtiyaç sahibi bütün kardeşlerimizin maddi manevi sıkıntılarını gidererek acılı gönüllerine merhem olmaktır. Din kardeşlerimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirirken de Yüce Rabbimiz ilahi ölçüleri açıkça ortaya koymuştur: “Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz…” (Âl-i İmran, 3/92.) ayeti, harcanacak malın niteliğini; “Onlara verdiğimiz rızıklardan Allah rızası için gizli ve açık harcasınlar.” (İbrahim, 14/31.) ayeti de tasadduk edilecek malın ne şekilde verilmesi gerektiğini açıklamıştır.

Bunlarla birlikte Kur’an-ı Kerim, yeryüzünde inananlar arasında kardeşliğin ve dayanışmanın sağlanması için bir taraftan ideal bir insan tipi oluşturmaya çalışırken diğer taraftan insanlara örnek olabilecek “dengeli ve ölçülü” (Bakara, 2/143.), “iyiliği emreden, kötülükten sakındıran, hayırda ve iyilikte birbirleriyle yarışan” (Âl-i İmran, 3/114.) bilinçli kardeşler topluluğu (ümmet) oluşturmaya çalışmaktadır. Özellikle, “insanoğlunun başıboş yaratılmadığını” (Müminun, 23/115.), “kâinattaki her şeyin insanın emrine verildiğini” (Casiye, 45/13.), toplumda kardeşlik ve dayanışma bilinci inşa edebilmek için “insanın, bireysel ve toplumsal sorumluluklarının olduğunu” (Fussilet, 41/46.), “kimlerin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümün ve hayatın yaratıldığını” (Mülk, 67/2.), “ insanın kendi eliyle kendisini tehlikeye atmaması gerektiğini” (Bakara, 2/195.), “Allah’ın verdiği nimetleri ve Allah’a ezelde verilen sözün unutulmaması gerektiğini” (Maide, 5/7.), “insana ancak dünya ve ahirette yaptığının karşılığının verileceğini” (Necm, 53/39.) açık ifadelerle vurgulamaktadır.

Dayanışma ve paylaşma ayı ramazan

Kardeşlikten doğan öncelikli haklardan biri de toplumun her bir ferdinin birbirlerine ihtiyaç duymaları hâlinde dayanışma ve yardımlaşma ruhu ile hareket edebilmeleridir. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kim bir Müslümanın dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa Allah da dünya ve ahirette onun işlerini kolaylaştırır...” (Ebu Davud, Edeb, 60.) buyurarak bizden dayanışma ruhuna ve paylaşım ahlakına sahip müminler olmamızı istemektedir.

Dinimiz bize zekât vermeyi, güzel söz söylemeyi, gönül almayı, düşenin elinden tutmayı kısaca maldan sevgiye kadar her şeyin verilebileceğini anlatır. Çünkü yardımlaşma ve dayanışma bilinci, kardeşlik ve muhabbeti geliştirirken kin, nefret, haset ve düşmanlık gibi duyguları yok eder. Zengin ile fakir, tok ile aç arasındaki uçurumu kapatır. İnsana manevi güç ve huzur verir. Cimrilikten uzaklaştırır.

Dayanışmayı ve paylaşmayı hayatında bizzat uygulayarak bizlere gösteren Hz. Peygamber (s.a.s.) evinde kesilen bir koyunun etinden ihtiyaç sahiplerine dağıtıldıktan sonra geriye ne kaldığını sorunca Hz. Aişe (r.a.) validemiz, sadece bir kürek kemiği kaldı diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Ey Âişe! Desene, bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu!” (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 33.) Bizler de Allah’ın verdiği nimetleri ihtiyaç sahibi kardeşlerimizle paylaşarak iyilerden olabilmenin yollarını arayalım. Sevdiğimiz mallardan Allah yolunda infak ederek O’na olan sadakatimizi pekiştirelim. Yüce Rabbimizin, “…Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Âl-i İmran, 3/92.) emrine uyarak ramazan ayımızı ve ömrümüzü; depremde zarar gören kardeşlerimize ve diğer ihtiyaç sahibi kardeşlerimize karşı maddi manevi paylaşımlarımızla bereketlendirelim. Hayırda ve iyilikte yarışma gibi insan fıtratını mutlu eden imani özelliklerimizi artıralım. “Yarım hurma (sadaka) ile bile olsa cehennemden korunun. Eğer bunu da bulamazsanız güzel bir sözle (korunun).” (Müslim, Zekât, 68.) hadisi gereğince yardımlaşmanın, gönül almanın ne kadar önemli olduğunu unutmayalım.

Ramazan ve infak

Kur’an’ın insanlar arası ilişkiyi düzenlemede özellikle üzerinde durduğu konuların başında infak gelmektedir. İnfak, Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması demektir. (Mustafa Çağrıcı, DİA, İstanbul 2000, c.22 s.289.) Bu bakımdan infak, farz olan zekâtı ve yapılan her çeşit hayrı kapsamaktadır. Bununla birlikte infak sadece maddi yardımlara hasredilemeyecek kadar kapsamlı bir ibadettir. Kişi, aklıyla, ilmiyle, fikriyle, bilgisiyle, bedeniyle, güler yüzü ve tatlı diliyle de infakta bulunabilir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), “İnsanlarla iyi geçinmen sadakadır. Mümin kardeşinle karşılaştığında tebessüm etmen sadakadır…” (Müslim, Birr, 144.) buyurarak tebessümün bile bir infak olduğuna; “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” (Tirmizi, Fedailu’l-Kur’an, 15.) hadisi ile de ilmin de bir infak çeşidi olduğuna işaret etmiştir.

İnfakın, “ana babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara” (Bakara, 2/215.) yapılması ifade edilmekle birlikte varisler içinde yer almasa da “uzak akrabalara, yoksullara, yetimlere, fakir ve ihtiyaç sahibi insanlara” da infakta bulunulması ilahi bir ölçü olarak anlatılmıştır. (Nisa, 4/8.) Ancak günümüzde zengin olmasına rağmen çeşitli sebeplerden dolayı elindeki imkânları kaybeden, geçimini sağlamakta zorluk çeken, hayâsından dolayı yardım isteyemeyen insanlar da bulunmakta olup onlara yardım yapılması müminler üzerine düşen bir görevdir.

Aşırı dünyevileşme hırsı, bencillik, lüks, israf, haset ve cimrilik gibi hasletler, toplumların yozlaşmasını, değerlerinden kopmasını ve milletlerin çöküşünü hazırlayan etkenlerdir. Kur’an bu olumsuz etkenleri ortadan kaldırmak, toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı güçlendirmek için “infak” prensibini getirmiştir. “Onların (zenginlerin) mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” (Zariyat, 51/19.), “Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et...” (Tevbe, 9/103.), “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Resule itaat edin ki size merhamet edilsin.” (Nur, 24/56.), “Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara, 2/254.) gibi ayetler, infakın aslında sadece bir iyilik değil aynı zamanda emir cümlesi ile kullanılan imani bir görev olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.

Allah Teâlâ’nın infak emri sadece serveti değil sahip olunan güç, bilgi, ilim, sevgi ve sanat gibi nimetleri de kapsamaktadır: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmran, 3/134.) İnfak o kadar önemli bir ibadettir ki amacına uygun yapıldığında melekler bile infak sahibine dua eder. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kulların sabaha eriştiği her gün (yeryüzüne) iki melek iner. Bu iki melekten biri, ‘Allah’ım, malını hayır yolunda harcayan kişiye (harcadığı malın yerine) yenisini ver.’ der. Diğeri de ‘Allah’ım, malını (hayır yollarında harcamayarak) elinde tutan (cimrilik eden) kişinin malını telef et.’ der.” (Buhari, Zekât, 27.) Bir diğer hadiste ise Hz. Peygamber (s.a.s.) bizlere şu uyarıyı yapmaktadır: “Âdemoğlu, ‘malım, malım’ der. Ey Âdemoğlu, senin yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve sadaka verip önceden ahirete gönderdiğin dışında malın mı var?” (Müslim, Zühd, 3.) Müminler iyi ve değerli olanı vermelidir, cömert davranmalıdırlar. Sadaka vermenin malı eksiltmediğini ve “sadakanın, Rabbin gazabını söndürdüğünü” (Tirmizi, Zekât, 28.) bilmelidirler. “…Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine başkasını verir.” (Sebe, 34/39.) ayetinde belirtildiği üzere yapılan yardımların, hayır ve hasenatın mutlaka sahibine kat kat döneceğini unutmamalıdırlar.

Neticede kardeşlik, dayanışma ve infak hayatın her alanını kuşatan, maddi ve manevi anlamda güçlü bir toplumun oluşmasını sağlayan önemli kavramlardır. Ensar muhacir kardeşliğinde, nasıl bütün maddi ve manevi imkânlar seferber edilerek paylaşılmış, insanlar evlerde misafir edilmiş, gönüller kazanılmış, acılar ve sıkıntılar dindirilmiş, zorluklar birlikte aşılmış ise şimdi bizler de aynı ruh ve inançla depremzede ve bütün ihtiyaç sahibi kardeşlerimizin hüzün ve kederlerini paylaşma, umutlarını yeşertme ve canlı tutma, sıkıntılarını giderme, yetim ve kimsesizlere kol kanat germe sorumluluğunu daha ileri safhalara taşımalıyız. Rahmet ayı ramazanda, maddi infaklarımızla birlikte ilim, fikir, bilgi, sanat, güler yüz, tatlı dil gibi bütün çeşitleriyle Rabbimizin rızasına erişmek için infakta bulunmalıyız. İl ve ilçe müftülüklerimizle, Türkiye Diyanet Vakfı temsilciliklerimizle, manevi destek hizmetlerimizle, devletimizin tüm kurum ve kuruluşlarıyla bütün zorlukları birlikte aşacağız inşallah. Yine ülkemizde, gönül coğrafyamızda ve dünyanın her bir köşesinde hasretle bizleri bekleyen kardeşlerimizin yüzlerini birlikte güldürecek, umutlarını her daim canlı tutacağız. Ve Rabbimizin şu müjdesini asla unutmayacağız: “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah, 94/5-6.)