Makale

EMANET BİLİNCİ

EMANET BİLİNCİ

Prof. Dr. Ali ERBAŞ
Diyanet İşleri Başkanı

Kavramlar, iletişimin vazgeçilmez köprüleridir. Bir şeyi tanımlamanın, anlatmanın vazgeçilmez araçları; düşünmenin, fikir oluşturarak hareket etmenin birincil vasıtalarıdır. İnsanoğlunun hayat boyu bütün öğrenmeleri için büyük önem arz eden kavramlar, onun varlıklar, olaylar ile olgular arasındaki benzerlik ve farklılıkları ayırt etmesine, muhtemel zihnî karışıklıklardan korunmasına katkı sağlar.

İslam dini bütün insanlığa, içeriklerini açık bir şekilde ortaya koyduğu bazı kelimeler ve kavramlar hediye etmiştir. Emanet de İslam’ın kendine mahsus anlayış ve mesajını, insanlara öğretmek üzere kullandığı bu kavramlardan biridir ve “Güvenilen bir kimseye koruması için geçici olarak tevdi edilen maddi ve manevi haklar, imkânlar” gibi bir kuşatıcılığa sahiptir. Dinî literatürümüzde oldukça kapsamlı kavramsal içeriği bulunan emanet ile ilgili ayet ve hadisler, emanete riayetin, insanlar arasında güzel ahlaka dayanan ilişkiler kurmadaki değerini ve toplumsal hayatta huzur ve barışın sağlanmasındaki önemini de ortaya koymaktadır.

İnsanı güzel ahlaki davranışlara sevk eden, onu bu yönde motive eden asıl unsur ise imandır. İyi ve kötüyü belirleyen bir kuvvet olan iman, Allah’a güvende, diğer insanların kendisinden emin olmalarını sağlamada ana etkendir. İman, ibadet gibi dinî yükümlülüklerin yanı sıra, beden ve ruh sağlığı, makam mevki gibi imkânlar, antlaşmalar, sözleşmeler, kişilik haklarına, aile mahremiyetine ve meskene saygı, nimetlere karşı şükür gibi etik ve sosyolojik ilke ve kuralları da kapsamaktadır. Aynı kökten gelmeleri sebebiyle “iman” ve “emin” kavramları arasında yakın bir bağ bulunmaktadır. İslam düşünce ve ahlakına göre bu bağ, bir tarafıyla insandan Allah’a diğer tarafıyla da insandan insana olmak üzere iki yönlüdür. Bir yanda yarattıklarına güven veren, onları korkudan beri kılan Allah’a (c.c.) iman eden, O’na güvenen ve bundan dolayı kendisini emniyet ve huzur içinde hisseden insan; diğer yanda Allah’a imanından dolayı O’nun yarattıklarının güvendiği, itimat edilen, eliyle ve diliyle kimseye zarar vermeyen insan yer almaktadır.

İslam medeniyetinin temelini oluşturan anahtar kavramlardan olan emanet ve güven ile adalet arasında da çok yakın bir ilişki söz konusudur. Topluluklar halinde yaşayan insanlar doğal olarak birbirlerine muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç sebebiyle adalet, hukuk gibi kavramları emanet bilinci ile birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim bu hususa, “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…” (Nisa, 4/58.) ayet-i kerimesiyle, hukukun en geniş kapsamlı ilkelerinden olan ‘emanet’ ve ‘adalet’ kavramlarını bir arada zikrederek dikkat çekmiştir. Nihayetinde bu değerler; insanlara karşı haksız yaklaşımlarda bulunulmamasını, zulme rıza gösterilmemesini, sahip olunan görevlerin emanet olarak görülmesi gerektiğini ifade etmektedir.

“Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi...” (Ahzab, 33/72.) ayet-i kerimesinde yer alan ve birden fazla anlam zenginliğine sahip emanet kavramıyla Cenab-ı Hak, dinî yükümlülüklerle birlikte insanlar arasındaki emanete konu olan hususlara da işaret etmiştir. Bu emaneti yüklenmekle insan hem maddi hem de manevi olarak büyük bir sorumluluğun altına girerek diğer varlıklardan ayrılmış, “eşref-i mahlûkat” makamına yükselmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de müminlerin erdemli davranışlarından bahseden, “Yine o müminler, emanetlerine ve ahitlerine sadakat gösterirler.” (Müminun, 23/8.) ayetini dikkate alan müfessirler, Allah’a ve diğer insanlara verilen sözleri de emanet kapsamında değerlendirmişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de birçok hadis-i şerifinde verilen sözlerin, sırların, yapılan vaatlerin ve aile mahremiyetinin birer emanet olduğunu vurgulamışlardır.

Dinimize göre bedenimiz, sağlığımız, eşimiz, çocuklarımız ve vatanımız da bizlere birer emanettir. Aynı şekilde insanlar ve diğer canlılar için yaratılan ortak yurdumuz dünya da Yüce Allah tarafından bizlere, ölçülü kullanılması, korunması ve gelecek nesillere aktarılması için bir süreliğine emanet olarak verilmiştir.

Emanet, peygamberlerin sıfatlarından biridir ve bu sıfatlarla onlar Allah’ın buyruklarını insanlara ulaştırmak, onlara bilmediklerini öğretmek ve insanları kötülükten arındırmak üzere müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmişlerdir. Peygamberlerin güvenilir olma özelliklerinin yanı sıra emin vasfına sahip olmalarının sebebi, ilahi vahyi herhangi bir değişikliğe uğratmaksızın insanlara tebliğ etmeleri ve gönderildikleri hikmet gereği öğrettikleri ve davet ettikleri şeyler konusunda güzel ahlaklarıyla uygulamalı birer örnek olmalarıdır.

Güzel ahlak ile güven ve emanet arasındaki bu sıkı ilişkinin en güzel örneği Peygamber Efendimizdir. O, İslam ahlakının nasıl olması gerektiğini gençlik yıllarından itibaren yaşayarak göstermiş, peygamber olmadan önce ahlaki niteliklerinden dolayı sarsılmaz bir güven kazandığı için Muhammedü’l-Emin lakabıyla anılmıştır. Hz. Peygamber, hayatının her safhasında sadece müminlerin değil, İslam düşmanlarının da kendisinden emin olduğu yüce bir şahsiyet olarak bilinmiştir.

Güvenilir olmayı, müminlerin ayrılmaz vasfı olarak nitelendiren Peygamber Efendimiz, “Mümin, insanların canlarına ve mallarına zarar vermeyeceğinden emin oldukları kimsedir.” hadis-i şerifiyle (Tirmizi, İman, 12.) güzel ahlak, güven ve emanet arasındaki doğrudan bağı da ortaya koymuştur. Peygamber Efendimiz, İslam dininin bu evrensel dinamiklerinden hareket ederek, farklı coğrafyalardan gelen ve farklı statüye sahip insanlar arasında adalet, emanet, ehliyet ve kardeşlik esaslı bir toplum düzeni tesis etmiştir.

Dünya hayatında güven veren, mutlu, huzurlu bireylere ve topluma sahip olmak, ebedi yurdumuz ahirette de bahtiyarlığa erişmek ancak “emanet edileni korumak ve verilen sözü yerine getirmek”le (Mearic, 70/32.) mümkün olabilecektir.