Makale

İSLÂM’DA BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ

Kitap Tanıtımı


İSLÂM’DA BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ

Dr. M. Fevzi HAMURCU


Yazarı: Prof. Dr. Mehmet BAYRAKTAR, Ank. Üniv. İlahiyat Fak.
Basımevi ve Yeri: TDV Yay., 4. Baskı, Ank. 2000, 288 sayfa, l6 x 23,5 cm.


The History of the Science and the Technology in Islam

The book dealing with the history of the science and the technology in Islam con-sists of the two main parts. In the first part, the contributions of the Muslim scholars to the different sciences are explained. In the second one, the biographies of the Muslim scholars and their books are mentioned briefly.

Key words:
Islam, Science, Technology, Muslims, Muslim Scholars, History.

Fen bilimlerini konu alan eser, bin yılı aşkın geçmişe sahip İslâm bilim tarihin-den kısa bilgiler sunarak onun zenginliğini vurgulamakta ve medeniyetimizin bu yönüne dikkat çekmektedir. Müslüman bilim adamlarının çok önceleri ortaya attı-ğı pekçok görüş, teori ve buluşun, bugün hâlâ geçerliliğini koruduğu belirtilmekte, küçük gibi görünen bu hususların, o günün şartları içerisinde düşünüldüğünde çok büyük olduğu ifade edilmektedir. (s. XII)
Önsöz, Giriş, iki Bölüm ve Son Söz’den oluşan eser, uzmanlardan ziyade geniş halk kitleleri ve her sınıftan okuyucu muhatap olarak düşünüldüğünden akademik üslup kaygısından uzak bir şekilde kaleme alınmıştır. Eserde sıkça geçen “bilim” kelimesi, “ilim” kelimesinin değil, tabiat ve fen bilimlerinin karşılığı olarak kullanıl-maktadır. Anlatılan konular; resim, fotoğraf, grafik, formül, çizelge ve benzeri un-surlarla desteklenmekte, kitabın sonunda da seçilmiş bir kaynakça yer almaktadır.

ÖNSÖZ
Bilim tarihi çalışmalarının ne zaman, kimlerle ve nasıl başladığının anlatıldığı bu önsözde, Batıdaki bilimlerin kökeninin, Yunan ve Roma medeniyetlerinden zi-yade, Orta Çağda yapılan tercümeler aracılığıyla İslâm medeniyetine dayandığı belirtilmektedir. Kendi bilim tarihlerini inceleyen Batılı araştırmacıların, İslâm me-deniyetiyle de ilgilenerek bu alandaki ilk çalışmaları başlattıkları ifade edilmektedir. Yazar, son zamanlarda İslâm ülkelerinde başlayan bilim tarihi çalışmalarının, ya-kın bir gelecekte yeterli ve kaliteli eserler verebilecek düzeye ulaşacağına dair umu-dunu da dile getirmektedir.
Tarihi bilgi vermekle kalmayıp yeni bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ortaya çıkmasına basamak oluşturarak yeni ufuklar açmayı amaçlayan bilim tarihi ça-lışmalarını, Müslüman bilim adamlarınca da yakından takip edilmesinin zorunlu-luğuna vurgu yapılmaktadır. (s. IX)
Tanzimat’tan bu yana İslâm ülkelerinde yaygın olan Batıcılık hastalığının, Batı medeniyet ve teknolojisinin temelinde İslâm medeniyetinin bulunduğunu gör-mekten bizleri alıkoyan bir etken olarak tespit edilmektedir. Ayrıca, XVIII. yüzyılın sonlarında başlattıkları emperyalist emellerini sürdüren Batılıların, istila ettikleri ülkelere kendi üstünlükleri konusundaki telkinleri ve kültürel alanda yaptıkları pro-pagandaları neticesinde, büyük şahsiyetlerin, bilim adamlarının, kısacası her güzel şeyin Batı’da olduğu fikrinin benimsenmesine neden olduğu ifade edilmektedir. (s. XI)
Batılı bilim adamlarından ve onların çalışmalarından sitayişle bahsedilen İslâm ülkelerinde, Müslüman bilim adamlarının hatırlanmamasından hayıflanan yazar, medeniyetimizin bir parçası olan bilim ve teknoloji alanındaki büyüklüğü-müzün gençlere öğretilmesinin, onlara sunulacak en güzel hediye olacağını belirt-mektedir. (s. XI)
İslâm bilim ve teknolojisine bizden daha çok ilgi duyan ve bilim ve teknolojiyi İslâm medeniyetinin doğuşuyla başlatan Batılıların, bunu, kilisenin etkisi ve baskı-sıyla ilk devirlerde genellikle halktan gizledikleri hatırlatılarak, gerek Orta Çağda, gerekse günümüzde Müslüman bilim adamlarına gıpta ettikleri, onlardan yararlan-dıkları, zaman zaman onları övdükleri dile getirilmektedir. (s. XI-XII)
GİRİŞ
Beş başlık altında işlenen Giriş’te ilk önce, İslâm’da bilim ve teknolojinin yeri, bilime ve ilme teşvik eden ayet ve hadislerle anlatılmakta (s. 1-2), ardından, İslâm’ın bilim ve teknolojiye verdiği değer kısaca işlenmektedir. (s. 5) Bilim ve tek-nolojinin en son gayesinin, insanı Allah’a götürmek olduğu hatırlatılarak kainattaki varlıkların hepsinin, Allah’ın birer ayeti ve işareti olduğu belirtilmekte, bu nedenle sadece dinî bilginin değil, her türlü tabiat ve insan bilimlerinin değerli olduğu ifade edilmektedir. (s. 5-6)
Yazar, Türkiye de dahil, birçok ülkede bilim ve teknolojiye karşı olumsuz bir tavır takınılmasının başlıca nedeni olarak, onun, Batının elinde kötü kullanılması-nı göstermekte; insanlığa maddi ve manevi yönden faydalı bir bilim sistemi ortaya koyan atalarımızın, bilimi ahlak kuralları içinde ele aldıklarını belirtmekte ve bilim yarışında önderliği yeniden ele almamız gerektiğini vurgulamaktadır. (s. 6)
İslâm tarihinde ilk öğretimin geçirdiği evrelerden ve Farabi, İbn Sina, Gazzali, İbn Miskeveyh, İbn Haldun gibi birçok alimin, çocuk eğitimi sistemleriyle ilgilendi-ğinden söz edilmektedir. Akademik eğitim ve bilim kurumları olan hastaneler, tıp medreseleri, genel akademi ve üniversiteler (medreseler), özel akademiler, kütüpha-neler ile rasathanelerin çalışmaları ve sonraki dönemlere etkileri anlatılmaktadır. (s. 7-11)
İlk çağlardan beri bilimlerin sınıflandırılması konusunda yapılan çalışmalar anlatılırken Aristo ile başlayan ilk sistematik sınıflamanın, daha sonra Müslüman bilim adamlarınca ortaya konan yenilikler ve geliştirdikleri sistemlerle, katettiği me-safeler örnekler verilerek incelenmektedir. (s. 13-20)
Son olarak, bilim tarihi ile ilgili eserlerin XIX. yüzyılın sonlarına doğru yazıl-maya başlandığını, XX. yüzyılda ise bir disiplin halini aldığını belirten yazar, çeşitli bilim dallarına göre tertip edilen, İslâm öncesi milletlerin ve kendi dönemine kadar İslâm medeniyetinin bilimsel tarihini ihtiva eden İbnü’n-Nedim’in “Kitabu’l-Fihrist”ini, bu alandaki ilk eser olarak takdim etmektedir. (s. 21)
BİRİNCİ BÖLÜM
Kitabın esas kısmını oluşturan bu bölümde bilim dallarının her biri ayrı ayrı ele alınarak önce kısa bir tarihi bilgi verilmekte, sonra bilim adamlarımızın ortaya koydukları bazı teori, teorem ve hipotezlerden örnekler verilmekte; bilim dallarıyla ilgili teknik ve teknolojik uygulamalara da işaret edilmektedir. (s. 25-241)
Kıble tayini, namaz vakitlerinin tespiti ve miras paylaşımı gibi ihtiyaçlar nede-niyle Müslümanların en erken ve en çok matematik bilimleri ile uğraştıkları ifade edilmektedir. İlk matematik araştırmalarının, Emeviler dönemine kadar gitse de çalışmaların genellikle Abbasiler döneminde başladığını ifade eden yazar, uluslara-sı üne kavuşmuş Harizmi ve İbn Türk ile çalışmaların daha da hızlandığını belirt-mektedir. (s. 25)
XV. yüzyıldan sonra İslâm dünyasının çeşitli yerlerinde bazı matematikçiler görülse de, bu alanda fazla ilerleme olmayıp daha çok eskilerin tekrarlandığı ve bir duraklama döneminin başladığı zikredilmektedir. Fatih’ten sonra, Osmanlı medre-selerinden felsefe ve matematik bilimlerinin kaldırılması nedeniyle pek çok bilimin gerilediği, XVIII. yüzyılda ise Batıdan etkilenme ve tercüme döneminin başladığı belirtilmektedir. (s. 26)
Bugünkü cebir, trigonometri ve uzay geometrisinin ve Batı-Latin matematiği-nin öncüleri olan ilk Müslüman matematikçilerin buldukları ondalık sisteminin, Romalıların ve İslâm’dan önceki Arapların kullandıkları sayı sistemlerine göre avantajlı yönleri anlatılmaktadır. (s. 27-29) Kuzey Afrikalı Müslüman matematik-çilerin bulduğu bu sayı sisteminin, daha sonra Avrupa’ya, oradan da bize geçtiği belirtilmektedir. Arap rakamları diye bilinen rakamların ise, aslında Hind rakamları olduğu ve X. yüzyılda İslâm dünyasına geçtiği ifade edilmektedir. (s. 29)
Sayılara, mana anlamı da veren, mesela, yokluğu sıfır’ın, bir’i mutlak varlık olan Allah’ın sembolü olarak kullanan Müslüman matematikçilerin, sayılarla sanat ve müzik arasında kurdukları bağın, İslâm sanatının yaratıcılık gücünü oluşturdu-ğu belirtilmektedir. (s. 29-30)
Kesir sayıların bugün kullanılan yazım şeklinin, Müslüman matematikçilerce tespit edilmesinin yanında, ondalık sayıların ve ondalık işaretlerinin de ilk defa X. yüzyılda yaşamış matematikçi el-Üklidisi’nin kitabında kullanıldığı, Osmanlılar döneminde Avrupa’ya geçen bu sisteme, Avrupalıların “Türk sistemi” dedikleri be-lirtilmektedir. (s. 31-32) İlk olarak 873 yılında Müslüman bir matematikçinin kul-landığı “sıfır” kavramını, Avrupalıların ancak 250 yıl sonra aldıkları, Cebir bilimi-nin kurucusu Harizmi’nin “el-Cebr ve’l-Mukabele” adlı meşhur eserinin Latince’ye çevrilerek XVII. yüzyılın başlarına kadar Avrupa üniversitelerinde ve bilim çevrele-rinde okutulduğu belirtilmekte ve Müslüman bilim adamlarının matematik bilimine yaptıkları sayısız katkılar örneklerle anlatılmaktadır. (s. 38-43)
İlk olarak Mısır’da ortaya çıkan, oradan eski Yunanlılara geçen ve bilimlerin en eskisi olan geometriye, Müslüman matematikçilerin sağladığı büyük katkılar anlatılmaktadır. (s. 44-51) Uzay geometrisi ve trigonometrinin doğmasına neden olan Müslüman bilginlerin (s. 54-56), matematik aletlerini ve matematiği; musiki, güzel sanatlar, hat sanatı, süsleme sanatı, zeka geliştirme oyunları ile nasıl ilişkilen-dirdikleri örneklerle açıklanmaktadır. (s. 57-65)
Metodoloji yönünden matematik ve felsefenin bir kolu olarak görülse de, as-lında ayrı bir bilim gibi önem verilerek geliştirilen astronominin ise, kıble ve namaz vakitlerinin tespiti, karada ve denizde yön tayini, ziraat, siyaset gibi alanlarda elve-rişli zamanın belirlenmesi ve benzeri pratik faydaları nedeniyle, Müslümanların en erken ve en çok uğraştıkları bilimlerden biri olduğu ifade edilmektedir. (s. 71) XIV. yüzyılda fazla ilerleme kaydedemeyen, XVI. yüzyılda ise duraklama dönemine giren astronomi bilimine (s. 72), Müslümanlarca sağlanan katkının, sanıldığından çok daha fazla olduğu, yazdıkları eserlerin çoğunun X. yüzyıldan XVI. yüzyıla kadar Latince, Yunanca, İspanyolca ve Fransızca’ya çevrilerek defalarca basıldığı, böylece Galile, Kopernik, Kepler ve diğer birçok Batılı astronomi bilginini etkiledik-leri ifade edilmektedir. (s. 73) İslâm bilim tarihinde çekişmeli bir konu olan astroloji-nin ise, bazı bilim adamlarınca pozitif bir bilim olarak kabul edildiği, bazılarınca da bilim sayılmadığı belirtilmektedir. (s. 85)
Astronomi, matematik ve diğer bilim dallarındaki ilerlemelerden olumlu şekil-de etkilenen haritacılık alanındaki büyük ilerlemeler, Müslüman bilim adamlarının çizmiş olduğu başarılı dünya haritalarından örnekler verilerek anlatılmaktadır. (s. 109-112) Eserde ayrıca, İslâm bilim tarihinde tabiat bilimleri adıyla gelişen fizik bilimleri alanındaki çalışmalar (s. 113-123), fizik aletlerinin yapımı, ağırlık ve za-man ölçmeye yarayan çeşitli mekanik ve otomatik makinelerin bulunuşu ve günlük hayatta kullanılan bazı aletler örnekler verilerek anlatılmaktadır. (s. 124-147).
Bugünkü modern kimyanın kurucuları Cabir İbn Hayyam ve Muhammed Zekeriyya er-Razi’nin pek çok eserinin XI. ve XIII. yüzyıllar arasında Latince’ye çevrildiği ifade edilmekte (s. 150-151); kimya ekollerinin özeti, çeşitli maddeleri elde etme teknikleri gibi konularda Müslüman bilim adamlarının yaptıkları katkılar anlatılmakta (s. 151-167), daha IX. yüzyılda petrolü bildikleri, arıtılması ve damı-tılması için çeşitli işlemler yapıkları ve günlük hayatta genellikle ışık ve ısı elde et-mek için kullandıkları anlatılmaktadır. (s. 168-170)
Genel tabiat bilimleri ve kozmoloji içerisinde gelişen genel biyolojinin ise, VIII. yüzyılda en-Nazzam ve onun öğrencisi el-Cahız ile geliştiği belirtilirken Osmanlılar-da bu konulardaki çalışmaların, daha çok eskilerin tercüme ve şerh edilmesi şeklin-de olduğu ifade edilmektedir. (s. 172)
Darwin’in, materyalist ve mekanik tekamül görüşüne karşılık, ondan on asır önce daha mükemmel bir görüşün, felsefi anlamda en-Nazzam tarafından ortaya atıldığı, öğrencisi el-Cahız tarafından da bilimsel bir temele dayandırıldığı ifade edilmektedir. El-Cahız’ın, takamülün nedeni olarak bizzat Allah’ı göstererek tabiat-taki bu kanunu, O’nun koyduğunu belirttiğinden söz edilmekte (s. 173), tekamül ile ilgili görüşleri ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. (s. 174-179) Ayrıca, ünlü kimyacı Cabir İbn Hayyam’ın, bazı eserlerinde, insanlar da dahil bütün canlı türlerinin suni yollarla türetilebileceğine dair görüşleri aktarılmakta ve bu görüşlerin, bugünkü tüp bebek uygulaması ile olan benzerliklerinden söz edilmektedir. (s. 181-182)
İlk devirlerden beri bir çok İslâm aliminin, farmakolojik faydalarından dolayı bitkilerle ilgilendiklerinden söz edilmekte ancak, bitkilerle ilgili özel çalışmaların ve eserlerin, VIII. yüzyıldan itibaren çıkmaya başladığı belirtilmektedir. (s. 184) VIII. yüzyılda eserler verilmeye başlanan zooloji alanının ise, bilimsel anlamda en-Nazzam ve el-Cahız ile başladığı belirtilmekte (s. 190) ve çeşitli bilim adamlarının bu konuda yaptığı çalışmalar aktarılmaktadır. (s. 191-193) Ayrıca, Müslümanlar-ca başlatılan bilimsel jeoloji (s. 196-202), mineraloji (s. 204-205), ziraat ve hayvan-cılık çalışmalarına da (s. 207-213) eserde yer verilmektedir.
Müslüman bilim adamlarınca en çok rağbet edilen ve geliştirilen tıb ve tıbbi bi-limlerin Batı üzerindeki etkilerinin, XVIII. yüzyılın sonuna kadar sürdüğü belirtile-rek bu bilime yapılan katkılar örnekler verilerek anlatılmaktadır. (s. 215-241)
İKİNCİ BÖLÜM
İkinci bölümde, eserde görüşlerine müracaat edilen bilim adamları, alfabetik olarak sıralanıp kısa hayat hikayeleri ve eserleri anlatılmaktadır. (s. 245-266)
SON SÖZ
Bu bölümde genel bir değerlendirme yapan yazar; mükemmel ve tam bir İslâm bilim tarihinin yazılabilmesi ve İslâm bilim felsefesinin ortaya konabilmesi için, henüz elyazması halinde bulunan milyonlarca eserden orijinal nitelikte olanla-rın bir çoğunun, tahkikli bir şekilde yayınlanması gerektiğin söylemekte; ancak, sahip olduğumuz zengin malzemenin, geniş bir döneme ve sahaya yayılmış olma-sının, bu amacın gerçekleşmesini zorlaştıracağını da kabul etmektedir. (s. 267)
Irk ve renk ayırımı yapmadan çeşitli milletleri tek bir çatı altında toplayarak insanları birbiriyle kaynaştırıp zihni meleke birliği meydana getiren İslâm medeni-yetinin, bunun sonucunda, bilimin yaratıcı gücünü oluşturduğu ve kısa zamanda baş döndürücü bir ilerleme sağladığı ifade edilmektedir.
IX. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan İslâm bilim tarihinin, XIV. yüzyılın ortalarında doruk noktasına eriştiği, ancak, bu noktadan itibaren duraklama dö-nemine girdiği, müteakip yüzyıllarda ise sonu gelmez bir gerilemeye maruz kaldığı, XVIII. yüzyıldan itibaren de Batı bilim tarihinin etkisiyle unutulmaya başlandığı ifade edilmektedir. (s. 268) Yazar son olarak, İslâm biliminin gerilemesinin nedenleri üzerinde de durmaktadır. (s. 268-269)
Oldukça kapsamlı bir şekilde hazırlanan bu eser, İslâm bilim tarihinin zenginli-ğini göstererek Batı karşısında kendini küçük görme hastalığından kurtulmanın zorunlu olduğunu vurgulamakta ve Müslüman bilim adamlarının geçmişteki başa-rılarını sıralayarak bugün de aynısını yapmanın mümkün olduğunu göstermekte-dir. Her kesimden okuyucu düşünülerek kaleme alınmış olmakla birlikte bu eser, İslâm bilim tarihi ile ilgili araştırma yapanlar için, pek çok bilim dalı ile ilgili bilgiler sunması ve doyurucu kaynakça vermesi nedeniyle mutlaka başvurulması gereken önemli bir kaynaktır.