Makale

BAŞKANLIĞIN SIRA DIŞI YAYINLARINDAN İSLÂM HUKUKU NAZARİYATI HAKKINDA BİR ETÜD

BAŞKANLIĞIN SIRA DIŞI YAYINLARINDAN
İSLÂM HUKUKU NAZARİYATI HAKKINDA BİR ETÜD

Dr. Mehmet BULUT
DİB Emekli Başkanlık Müşaviri

Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd I-II, Ter. Baha Arıkan, Diyanet İşleri Reisliği Yayınları, Yayın No: 43, Ankara 1955-1956 (1. cilt 248, 2. cilt 376 sayfa)

İmkânların çok kısıtlı olduğu zamanlar dâhil, Diyanet İşleri Başkanlığı hemen her dönemde önem arz eden, dikkat çeken eserler yayımlayabilmiştir. 1950 öncesinden söz edecek olursak 1920’li yıllarda yayımlanan Ahlâk Dersleri, Askere Din Dersleri ve Türkçe Hutbe; 1930’lu yıllarda yayımlanan Hak Dini Kur’an Dili ve Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi; 1940’lı yıllarda yayımlanan İslam Fıtri Tabii ve Umumi Bir Dindir, Riyazü’s-Salihin Tercümesi ve İslam Düşüncesinin İlahi Tarafı adlı eserler örnek olarak verilebilir. Sava Paşa tarafından Fransızca olarak yazılan ve Baha Arıkan tarafından dilimize çevrilen İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd adlı eseri de yayın faaliyetlerinde nispeten bir canlanmanın görüldüğü 1950’li yıllarda Başkanlığın neşrettiği sıra dışı eserlerden biri olarak kabul edebiliriz. Bu yazıda sözü edilen eseri daha çok Başkanlığın dikkat çeken bir yayın faaliyeti yönüyle tanıtmaya çalışacağım. Eserin İslam hukuku açısından taşıdığı önemin, konunun uzmanlarınca ortaya konması daha uygun olacaktır, nitekim konuya ilişkin değerli çalışmalar yapılmıştır. Sözü edilen eserin haiz olduğu ilmî kıymet yanında, müellifinin kimliği ve bulunduğu hizmetler de dikkat çekmektedir. Binaenaleyh, önce eserin müellifini kısaca tanıtmak yerinde olacaktır.

Sava Paşa, Osmanlı devlet idaresinde önemli mevkilerde bulunmuş, yukarıda sözü edilen eser başta olmak üzere İslam hukuku alanında eserler kaleme almış Rum asıllı bir Osmanlı paşası… Hayatıyla ilgili en geniş bilgiyi, eseri Türkçeye çeviren Baha Arıkan’ın “Mütercimin İfadesi” başlığı altında yer verdiği bilgilerden öğreniyoruz. Buna göre Sava Paşa, Yanyalı Doktor Sava Efendi’nin oğludur. 1832’de Yanya’da doğmuştur. Tıp eğitimi almasına rağmen bu alanda çalışmamış, Osmanlı Devleti’nde idari ve adli görevlerde bulunmuştur. İlk görevi 1870 yılında Girit mutasarrıflığıdır. 1875 yılına kadar bu görevde kaldığı sanılmaktadır. 1875’ten 1890 yılına kadar sırayla şu görevlerde bulunmuştur: Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) müdürlüğü, Cezayir-i Bahr-i Sefid valiliği, Nâfia nazırlığı, Hariciye müsteşarlığı, Hariciye nazırlığı, Nafia nazırlığı komisyonu üyeliği, Girit valiliği. Sözü edilen hizmetlerden sonra 12 yıl kadar açıkta kalmış, yaşanan bir anlaşmazlık üzerine 1890’da İstanbul’dan ayrılarak Paris yakınlarındaki Neuilly kasabasına yerleşmiştir. Ömrünün son kısmını Paris’te geçirmiştir. İstanbul’daki zengin kütüphanesini de oraya taşıtmış, fıkıh ve hukukla ilgili çalışmalarına yoğunlaşmıştır. Hiç evlenmemiş olan Sava Paşa, 1901 veya 1904’te Paris’te ölmüştür.

İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, Sava Paşa tarafından Fransızca olarak yazılıp ilk cildi 1892’de, ikinci cildi ise ilk cildin yayınından yedi yıl sonra 1898’de Paris’te bastırılmış olan Etude sur la Theorie Musluman adlı İslam hukukuna dair eserin, Baha Arıkan tarafından yapılmış ve Diyanet İşleri Reisliği tarafından 1955-56 yıllarında yayımlanmış tercümesidir.

Eserin birinci cildi, iki fasıldan oluşmaktadır. Birinci fasılda İslam hukuk tarihiyle ilgili bilgilere, ikinci fasılda İslam hukuku çerçevesinde bazı tanımlar ve bu çerçevede nazari ve felsefi bilgilere yer verilmiştir. İkinci ciltte ise fıkıh usulüne dair açıklamalara yer verilmiş, içtihat ve türleri, içtihat devreleri, usul-i fıkhın tarifi, konusu, şer’i deliller, şer’i hükümler gibi hususlar üzerinde durulmuştur.

Sava Paşa’nın bu eseri, özellikle İslam hukuku metodolojisiyle ilgilidir. Ona İslam hukuku alanında şöhret kazandıran da bu eserdir. Paşa, eserini yazmadan önce hocası Kütahyalı Nuri Efendi’den fıkıh dersleri almış, ondan üç yıl süreyle Molla Hüsrev’in Miratü’l-Usul adlı eserini okumuştur. Mütercimin verdiği bilgiye göre Sava Paşa, bu eserini Avrupai bir tasnifle dizayn etmiş, İslam hukukunu bir bütün olarak sunmaya çalışmıştır. Bu hâliyle eser, bir ders kitabı mahiyetindedir.

1892’de yayımlanan eserin ilk cildi, Batı ilim çevrelerinde büyük yankı uyandırmış; kitap, Avrupa’da hukuk eğitimi alanında önemli kaynaklardan biri olmuştur. Cemaleddin Afgani de Londra’da bulunduğu 1892 yılında bu kitaptan haberdar olmuş, eserin Avrupa’da gördüğü ilgiyi bizzat müşahede etmiş, kaleme aldığı yazılarla kitabı, halkı Arapça konuşan ülkelere tanıtmaya çalışmıştır. Fransızca bilip eseri tetkik etme imkânı bulan Osmanlı uleması da Sava Paşa’nın eserini takdir etmişlerdi.

Osmanlı’da eser hakkında ilk olarak Abdurrahman Adil imzasıyla 16 Nisan 1308/1892 tarihli Maarif gazetesinde “Garpta Şeriat-ı Garra ve Usûl-i Fıkh-ı Sava Paşa” başlıklı tanıtıcı bir yazı çıkmıştır. Sava Paşa’nın eserini takdir eden isimlerden diğer ikisi de Şekib Arslan (1869–1946) ile son Osmanlı şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi’dir (1869–1954). Sabri Efendi Fransızca bilmediğinden arkadaşı Şekib Arslan’ın özetleyerek yaptığı tercüme sayesinde eseri tetkik etmiş, Mevkifü’l-Akl ve’l-İlm ve’l-Âlem adlı eserinde Sava Paşa’nın eserine genişçe yer vermiş, esere hayranlığını ortaya koymuştur. Yazdıkları arasında -mütercim Arıkan’ın aktarmasıyla- şu sözler dikkat çekicidir: “Sava Paşa’nın ve Şekip Aslan’ın ilmi kıymeti haiz şahadetleri, İslam hukukundan bihaber yaşayanlara, yalan yanlış yazanlara kati bir darbedir. Binaenaleyh İslam hukukunun Roma hukukundan intihal olmayıp yalnız Allah’ın kitabına ve Peygamberin sünnetine istinat ettiğini ispat eden Hristiyan Sava Paşa’nın eserini takdir ve kendisini taziz ederiz.” Mustafa Sabri, adı geçen eserinin bir yerinde de şu değerlendirmelerde bulunur: ”Sava Paşa’nın kitabı, gören gözler için kıymetli bir şehadet, büyük bir ders ve İslam fıkıh ve usul ilimleri hakkında ihtisası olmadan bu konularda ileri geri konuşanlara indirilmiş ölümcül bir darbedir.”

Sabri Efendi’nin ifadelerinden de anlaşılacağı gibi Sava Paşa eserinde, İslam fıkhının orijinalliğini savunmuş, Batıda yaygın olan Roma hukukundan iktibas edildiği şeklindeki fikrin yanlışlığını ortaya koymuştur. Ona göre fukaha, Roma hukukundan kesinlikle iktibasta bulunmamıştır. Müellif, İslam hukukunun müçtehitlerin emek ve gayretleri sonucu teşekkül ettiğini söylemekte, bu hukukun vahye dayanıp Kur’an ve sünnetten çıkarıldığını belirtmektedir.

Yukarıdan beri sözünü ettiğimiz Sava Paşa’nın eseri, uzun yıllar dilimizde yayımlanamadı. Fransızca baskısından ancak 63 yıl sonra Diyanet İşleri Başkanlığı, Baha Arıkan tarafından İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd adıyla yapılan tercümeyi, orijinalinde olduğu gibi iki cilt hâlinde 1955 ve 1956 yılında yayımladı. Bu yayın olayını “Başkanlığın sıra dışı/önemli bir yayın faaliyeti” olarak nitelememin bir sebebi de geç kalmış bir hizmetin Başkanlıkça ifa edilmesidir.

Mütercim Baha Arıkan bu eseri tercüme etme amacını, Osmanlı İslam tarihini bilmek kadar İslam hukukunu bilmenin de bir zaruret olduğuna duyduğu inanca bağlamaktadır. Arıkan’ın verdiği bilgiye göre, yaptığı tercümenin basımı için öncelikle Maarif Vekâletine müracaat etmiş, ancak sonuç alamamıştır. İlginçtir, Vekâletin eser hakkında görüş talebi için müracaat ettiği İstanbul Üniversitesi, kendilerinin vaktiyle Ömer Nasuhi Bilmen’in Hukuk-i İslamiye adlı eserini yayımladıklarını gerekçe göstererek ayrıca bu kitabın yayımına gerek olmadığı kanaatini bildirmişti.

Eserin Başkanlıkça basımı, Müşavere ve Dinî Eserler İnceleme Heyetinin 22 Şubat 1955 tarih ve 92 sayılı kararıyla uygun görülmüştür. Kurul kararında önce Sava Paşa’nın Osmanlı döneminde, önemli devlet hizmetlerinde bulunduğuna ve ayrıca İslam hukuku alanında araştırmalar yaparak söz konusu eseri “âlimane bir surette” telif ettiğine işaret edilerek şöyle denmiştir:

“Eserin aslını lisanımıza çevirme hususunda mütercimin dahi haddizatında müellif ayarında hukuki bir ilim ve irfana sahip olduğu ve kaleminin keskinliği ve ifadesinin selaset ve düzgünlüğü nispetinde ve hukuki ıstılahlara da vakıf olması hasebiyle mazmun ve üslubu itibarıyla okuyucularının rağbetlerini çekeceği anlaşıldığından bu sahadaki matbular arasında misline az rastlanan mezkûr tercümenin dairemizce basılması mühim bir boşluğu doldurmuş olacağı kanaatinde bulunuyoruz. Şu var ki mütercim, eserin aslını yalnız tercüme ile iktifa ederek asıl eser sahibinin gayrı mevsuk bazı kaynaklardan aldığı bahisler hakkında lazım gelen tashihata işaret etmemiş bulunduğu anlaşıldığından hakikate uymayan bahislere tarafımızdan notlar ilave edilerek basılması uygun olacağı da mütalaa edilmiştir.”

Heyetin beş azasının (Hasan Fehmi Başoğlu, Kıvamüddin Burslan, Hasan Hüsnü Erdem, Mehmet Şehit Oral, Abdullah Cevdet Çelebioğlu) tamamı tarafından imzalanan karar, Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu tarafından onaylanmıştır.

Baha Arıkan, bu eseri tercüme ettiği sırada Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi başkanı idi, nitekim eserin kapağında mütercimin adının altında onun bu unvanına yer verilmiştir. Yani tercümeyi yapan kişi de Fransızcaya hâkim bir hukukçuydu.

Mütercim Arıkan, tercümenin başında yaptığı açıklamalarda, tercüme sırasında esere hiçbir müdahalede bulunmadan olduğu gibi dilimize aktardığını belirtmiştir. Bununla birlikte mütercimin açıklayıcı birkaç notuna rastlamaktayız. Başkanlığın, hatalı görülen bilgi ve yorumlara, eksikliklere notlar düşerek açıklamada bulanacağına dair önerisini de memnuniyetle kabul etmiştir.

İlgili kararda da belirtildiği gibi Başkanlık Müşavere ve Dinî Eserler İnceleme Kurulu bilhassa eserin birinci cildinde, hem sayfa altlarında hem de bu cildin sonunda notlar düşerek hatalı veya eksik bulduğu bilgi ve yorumları tashih etmiş, açıklama ve uyarı notları koymuştur. Mesela Muaviye hakkındaki müellifin sözlerine ilişkin Kurul’un yazdığı nispeten detaylı açıklama bu kabildendir ve önemlidir. İkinci ciltte bu tür tavzih ve izahlar fazla yer almamış, sadece kadınların hayız ve nifas hâllerine ilişkin müellifin ileri sürdüğü bazı görüşlerin İslami hükümlere aykırı olduğu belirtilerek doğruları kaydedilmiştir. (s.350.)

Arıkan, açıklamalarının sonunda, eserin basımında yoğun mesai sarf ettiğine işaretle dönemin Başkanlık yayın müdürü Tevfik Ersen’e teşekkür etmektedir.

Her iki cildin sonuna, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayın Müdürlüğünce hazırlanan şahıs isimleri indeksi eklenmiş, yine her iki cildin sonuna birer yanlış-doğru cetveli konmuştur.

Baha Arıkan’ın yaptığı tercüme erbabınca mükemmel bir tercüme olarak nitelendirilmiştir.

Bitirirken önemli bulduğum iki noktaya işaret etmek isterim.

Birincisi, Başkanlığın daha 1950’li yıllarda böyle bir tercüme eseri yayınlama iradesini ortaya koyması, yayıncılık açısından tarihî bir önemi haiz olmalıdır. İkincisi de, eserin muhtevasında Müşavere ve Dinî Eserler İnceleme Heyeti bazı hatalı görüş ve yanlış bilgiler tespit etmiş olmasına rağmen Başkanlığın, değerli bulduğu bu eseri yayımlamama cihetine gitmemesi, bu kısımları kitaptan da çıkartmaması, bunun yerine notlar düşerek hatalı kısımlara açıklık getirilmesidir. Kanaatimce bu tavır, Başkanlığın bir cesareti ve kendine duyduğu güvenin ifadesidir.