Makale

BİR FARKLI HUZUR: HARPUT

BİR FARKLI HUZUR: HARPUT

Zeynep UZUN

Nerede ipe dizilerek kurumaya bırakılmış biber görürseniz oranın sıcaklığının normalin çok üstünde seyrettiğini tahmin etmelisiniz. Nitekim Elazığ’da da durum böyle oldu. Biberlerin kırmızısının güneşin en alevli tonunu anımsattığı, halay çeker gibi yan yana dizilerek kendisine bakanlara görsel bir şölen yaşattığı topraklara Elazığ demiş eskiler. Elazığ, köken itibarıyla el-Aziz’den geliyor. Şehrin ismi Sultan Abdulaziz’in tahta çıkışının 5. yılında Hacı Ahmet İzzet Paşa devrinde şehre tayin edilen Vali İsmail Paşa’nın teklifi ile 1867 yılında “Mamurat al-aziz” olmuş. Fakat telaffuzu güç olduğundan halk arasında kısaca “Elaziz” olarak söylenegelmiş. Bu isim de zamanla yerini Elazığ’a bırakmış.

Elazığ’ın en büyük ilçelerinden Kovancılar’dan Harput’a gitmek üzere yola çıkıyoruz. Hava oldukça sıcak ve bunaltıcı sayılabilir. Ancak asıl gezimizi ikindi namazlarını kıldıktan sonra yapmayı planlıyoruz. İlk durağımız Arap Baba’nın kabristanı oluyor.

Arap Baba Türbesi̇

Harput’a ortalama 5-6 km uzaklıktaki mağaraların bulunduğu yola dönmeden hemen sağınızda kalıyor Arap Baba. Alaca Mescit’in sol tarafından bir-iki metre aşağı indikten sonra kayalar üzerinde küçük bir kapı karşılıyor sizi. Önce burayı bir çeşit çilehane olarak düşündüm. Aksaray’daki Somuncu Baba’nın mevkisine benzetiyorum nedense. İçeriye girmeden önce duvarlara değen ağaç yaprakları ilgimi çekiyor. Buraya yumuşak, ılık ve samimi bir hava katması hoşuma gidiyor doğrusu. Daha sonra başımı eğerek küçük kapıdan içeri giriyorum. Zeminin tam ortasında yeşil kumaşla örtülü tahtadan bir sanduka içerisinde Arap Baba’nın naaşı bulunuyor.

Harput Kalesi̇

Harput Kalesi’ne Süt Kalesi de denildiğini daha önce duymuş muydunuz? Bir rivayete göre kalenin yapımı sırasında yaşanan su kıtlığı nedeniyle, zamanın hükümdarının emriyle harcın hazırlanmasında su yerine süt kullanılmış. Bu sebeple de halk arasında "Süt Kalesi" namı ile de meşhur olmuş. Kraliçe Marie Antoinette’nin "Ekmek yoksa pasta yiyin." sözünün Anadolu versiyonu gibi bir efsane olmuş açıkçası. Doğru mudur bilinmez ama mümkün. Harput’un irili ufaklı ayrı ayrı tepecikleri var. Arap Baba’nın olduğu tepecikten kaleye baktığınızda muhteşem Türk bayrağının rüzgârdaki salınışını seyrediyorsunuz. Kale de son derece ihtişamlı ve oldukça yüksek bir görünüme sahip. Kaynaklara göre Harput Kalesi, milattan önce 8. yüzyılda Urartu Krallığı tarafından kurulmuş. Daha sonra da Perslerin hâkimiyeti altına girmiş. Sırayla da Roma, Sasani, Bizans ve Abbasiler arasındaki kavgalarda ev sahipliği yapmış ve büyük mücadelelere sahne olmuş. 11. yüzyılın sonuna kadar da Bizans hâkimiyeti altında kalmış. Daha sonra da Artuklu Beyi Belek Gazi’nin ve Selçuklu Beyi Alaeddin Keykubad’ın hükümet merkezi olmuş. Son olarak Harput Bölgesi ve Kalesi, 1515 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı İmparatorluğunun idaresine geçmiş.

Eğri̇ Mi̇naresi̇yle Harput Ulu Cami̇

Bakar bakmaz dikkatinizi hemen çekebilecek kadar eğri minaresiyle Harput Ulu Cami, tarihin kokusunu burnunuza nasıl da buram buram getiriyor. Kimilerine göre kalın gövdeli ve gittikçe daralan bu minare, bilinçli olarak eğri inşa edilmiş. Kimilerine göre ise bir deprem sonrasında eğri bir şekle dönüşmüş. Elazığ’ın tarihte ve ne üzücüdür ki yakın zamanda atlattığı depremlerin büyüklükleri hatırlandığında deprem ihtimalinin daha güçlü olduğu akıllara geliyor. Caminin inşa kitâbesi bulunmuyor. Avlunun kuzey kanadında, kemer ayağının üzerinde ve sivri kemer gözleri arasında duvardaki bir nişe gömülü on bir satırlık Arapça bir metin mevcut. Burada da caminin 1156-1157 tarihlerinde Harput hükümdarı Fahrettin Karaaslan’a atfedildiği yazmakta. İçerideki taş duvar ve kemerler sizi alıp yüzyıllar ötesine sürüklüyor âdeta. Namaz kılınan kenar yerlerin yanı sıra ortada boş bir alan bulunuyor. Ortasında bir çeşit kuyu kalıntısı var. Taş yapı olduğu için içerisi dışarıdan neredeyse 10 derece daha serin diyebilirim. Harput’a geldiğinizde bu camide muhakkak namaz kılmalısınız.

Belek Gazi̇ Anıtı

Harput’un biraz daha yüksek bir tepesinde Belek Gazi Anıtı bulunuyor. Hemen yanı başında soğuk bir şeyler içebileceğiniz sade, manzarası çok güzel ve açık bir kafeterya var. Belek Gazi’nin perspektifinden şehre baktığınızda tüm Elazığ’ı kucaklıyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Bu anıt, Sultan Alparslan’ın kumandanlarından olan Artuk Bey’in torunu Behram Bey’in oğlu Belek Gazi’ye ait. 1964 yılında heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmış.

Bu gezimiz de şimdilik bu kadar olsun. Unutmayın, Elazığ Harput’u gezmeden önce dikkat etmeniz gereken en önemli şey hava sıcaklığı. Bu sebeple yaz aylarındansa nisan-mayıs gibi aylarda bu bölgeyi ziyaret etmeniz sizin yararınıza olacaktır.