Makale

ÇOCUKLARDA MOTİVASYON

ÇOCUKLARDA MOTİVASYON

Asuman DÜZGÜN
Eğitimci

İçinde yaşadığımız yüzyıla bilgi çağı deniyor. Bilgiye ulaşmanın çok hızlı ve bir o kadar da kolay olduğu bir zaman dilimi. Yeni dünya düzeninde toplumların bilgiyi kullanma biçimleriyle diğer toplumların önüne geçtiklerini görüyoruz. Hâliyle ulaştığı bilgiyi ihtiyacına uygun kullanan insan yetiştirmenin de önemi ortaya çıkıyor. Bu neslin çocukları dünyaya gözlerini teknoloji ile açıyorlar. Tek bir tuşa basarak dünyanın en ücra köşesindeki bir yerle bağlantıya geçebileceklerini ve yine her türlü bilgiye kolayca ulaşabileceklerini görerek büyüyorlar. Burada önemli bir başka durum karşımıza çıkıyor. Var olan imkânları, ihtiyaçları doğrultusunda kullanabilmesi ve bilginin gücünü arkasına alarak aranan nitelikli insan konumuna gelebilmesi için ilk önce çocuğumuzda öğrenmeye karşı bir istek oluşması gerekiyor. Çünkü öğrenmenin lezzetini almış ve bu konuda öğrenmeye karşı sürekli iştiyak duyan çocuklar, kendilerini motive edecek güç ve enerjiyi her daim içlerinde buluyorlar. Ancak öğrenme isteği diri duran çocuklar okula, okumaya karşı şevk ve heyecan duyabiliyor. Peki biz anne babalar, çocuklarımızda bu isteğin ilham olarak gelmesini beklemeden onların okula ve öğrenmeye karşı motivasyonlarını artırma adına bir şeyler yapabilir miyiz?

İnsanı harekete geçiren bu isteğin psikolojideki karşılığı motivasyondur. Kişiyi eylem hâline geçiren istek bazen kişinin içinden gelir ve bu içten gelen isteğe iç motivasyon denir. Bazen de dışarıdan bir destekle kişinin istek duyması sağlanır ki buna da dış motivasyon adı verilir. Bu dışarıdan destekle gelen istek, müdahale ortadan kalkınca genelde yok olur. Önemli olan ve istenen çocuğun içinden gelerek istek duymasıdır.

Çocuğumuzda okula ve öğrenmeye dair bir isteksizlik görüyorsak ilk olarak onun nelere ihtiyaç duyduğunu gözlemleyelim. Çünkü istek duymanın temelinde ihtiyaç vardır. İnsanın yeme, barınma ve giyinme gibi bedensel ihtiyaçları olduğu gibi değer görme, takdir edilme, ait olma gibi duygusal ihtiyaçları da bulunmaktadır. İnsana birçok şeyi sunabiliriz, fakat istediğinin ne olduğunu bilmeden sunduğumuz şeylerin değeri olmayacaktır. Bu duruma bir örnek verecek olursak okullar açıldığında anasınıfına ya da birinci sınıfa yeni başlayan bazı öğrencilerimizi gözlemleriz. Onlar daha önce hiç görmedikleri ve tanımadıkları bir ortama ilk kez gelmelerinden dolayı öncelikle güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasını isterler. Kendilerini güvende hissettikten sonra sınıfına ve öğretmenlerinin anlattıklarına dönebilirler. Bazen annelerden şunu duyarım: “Hocam, çocuğumun yediği önünde yemediği ardında. Hiçbir şeye ihtiyacı yok ama yine de okula ve derslerine karşı isteksiz.” Burada çocuğumuzun bütün bedensel ihtiyaçları karşılanıyor olabilir. Aynı zamanda onların duygusal ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığına da bakmak gerekir. Anne babalar hiç şüphesiz ki çocuklarını çok severler fakat önemli olan, bu sevgiyi çocukların hissetmesidir. Ebeveynler bazen farkında olmadan çocuklarına “aldığın puan kadar sevgi” mesajı verebiliyorlar. Ancak başarıya ya da başka bir koşula bağlanmış sevgi, ilişkiyi zedeleyecektir. Çocuklar, başarı düzeyleri ne olursa olsun anne babaları tarafından sevilmek ve kabul görmek isterler. Kendini değerli hissetmesi çocuğun özgüvenini artıracak ve kendini yetkin hissetmesini sağlayacaktır.

Ebeveynler olarak çocuklarımıza karşı takındığımız tutum ve davranışlar veya kullandığımız kelimeler onların kendilerine yönelik algılarını şekillendirecektir. Onları sürekli eleştirmek veya etiketlemek, benlik algılarını olumsuz etkileyerek girişimciliklerini engelleyecektir. Ya da ders çalışmaya, okumaya ve öğrenmeye karşı isteksiz davranan çocuğa sürekli “Ders çalış!” demek onları söz sağırı yapacaktır. Peki hiçbir şey demeyelim mi? Tabii ki kapasitelerini kabul eden bir dille teşvik edeceğiz ki çocuğumuzun kendine olan inancı artsın. Bu inancının artması için ilgi ve seviyesine göre başarabileceği işlere yönlendirerek başarı duygusunu tatmasını sağlayabiliriz. “Benim de yapabildiğim şeyler var, ben de başarabiliyorum.” şeklinde düşünmesi için bolca başarı deneyimi yaşamasına ortam hazırlayarak öz yeterlilik duygusunu geliştirebiliriz.

Başarı düzeyleri ile ilgili kapasitelerinin üzerinde bir ebeveyn beklentisi, çocukların kendilerini yetersiz hissetmelerine ve her şeyi tamamen bırakmalarına neden olabiliyor. “Ben zaten anne babamın beklentisini karşılayamıyorum, zaten beceremiyorum.” şeklinde düşünerek hiçbir çaba göstermeyebiliyorlar. Bu noktada okulu ve öğretmeni ile iletişime geçerek çocuğumuzu tanımaya gayret göstermeliyiz. Bununla ilgili önemli bir diğer husus ise çocuğun gayretini görüp olumlu ifadelerle geri bildirim vermektir. Sonuç ne olursa olsun çabasını takdir etmemiz gerekir ki yapabilmeye dair istek ve şevki artarak devam etsin. Gösterilen çabayı göz ardı ederek hep en iyisine odaklanan mükemmeliyetçi anne baba tutumu çocuğun motivasyonunu kıracaktır.

Bazen anne babalar, çocuklarını, okula ve öğrenmeye teşvik etmek amacıyla iyi niyetle bir başkası ile (abinin karnesi, kardeşin puanı, komşunun çocuğunun başarısı) hatta bazen “Ben senin yaşındayken...” diye başlayarak kendisi ile kıyaslayabiliyorlar. Bir başkası ile kıyaslamak, kişiye yapılabilecek en büyük zulümdür.

Yaş ve gelişim seviyelerine uygun sorumluluk vererek çocuklara kendi yetkinliklerini sınama fırsatları oluşturabiliriz. Sorumluluk bilincinin okul öncesi dönemde mutlaka verilmesi gerekir. Çünkü sorumluluk bilinci gelişmeyen çocuk; okul, ders gibi kendi sorumluluklarını da üzerine almayacaktır. Sadece ders çalışsın diyerek evden ve hayatın içinden izole etmek, çocuğun yaşı ilerlesede olgunlaşamamasına neden olabilmektedir. Kendilerini yönetebilme, zaman tanzimi yapabilme ve işlerini organize etme becerilerinin gelişmesi için çocuğa mutlaka sorumluluk verilmelidir. Sorumluluk bilinci gelişen çocuk, “Bana haz veren şeyleri bir süre rafa kaldırıp sorumlu olduğum şeyleri yapacağım.” şeklinde düşünerek başladığı işte sebat gösterecektir.

Çocukların bir konuda iç motivasyon kazanabilmeleri, bu konuda da kararlılık gösterebilmeleri için o konu ile ilgili alınan kararlara mutlaka dâhil edilmeleri, karar alırken nedenlerin mutlaka açıklanması gerekir.

Ruhuna iyi gelen bir şeyle besleyerek çocuğumuzun bir amaca tutunmasını sağlayabiliriz. Çocukların kısa vadeli ulaşabilecekleri hedefler koymalarına yardımcı olabilir, hedefi gerçekleştirmek için yerine getirmesi gereken görevlerinde erteleme davranışı varsa küçük basamaklara ayrılmış ve öncelikleri belirlenmiş bir plan oluşturabiliriz. Bu durum, onlarda belirsizliği giderecektir.

Bu dünyada insanın ardında iz bırakacağı başarılı bir hikâyesinin olması, belirlediği amaca adanmışlığı ve uğraştığı işten aldığı doyumla çok yakından ilgilidir. Kişinin işini severek yapması, onda bitmek bilmeyen bir enerji ve beraberinde üretkenlik getirecektir. Çocuklarımız ailesi, ülkesi ve insanlık için nitelikli işler yapabilmeleri adına öğrenmeye istek duymalı aynı zamanda ilgileri doğrultusunda amaç edinmeli ki işini seven yetişkinler olsunlar.

Kendi güçlü yönlerini fark ederek belirlediği hedefe odaklanan, bu konuda da kararlılık gösteren özgüveni ve motivasyonu yüksek çocuklar yetiştirebilmek duasıyla.