Makale

YEME BOZUKLUKLARI

YEME BOZUKLUKLARI

Betül Nesibe ÖZKARS
Klinik Psikolog

Yeme bozuklukları, temelde ruhsal sebeplerle yeme davranışının bozulmasıyla başlayan, kişi üzerinde psikolojik ve fizyolojik olarak ciddi sonuçlara yol açan psikiyatrik bir rahatsızlıktır. En hafif hâliyle kişinin yaşam kalitesini düşürürken en tehlikeli hâliyle ise ölüme sebebiyet oranı yüksek olduğu için psikiyatrik rahatsızlıkların en tehlikelilerinden biri kabul edilir. Psikolojinin kabul görmüş tanı kitabı olan DSM 5’te yedi farklı yeme bozukluğu tanı grubu olsa da yeme bozukluklarının toplamının %40’ını oluşturan anoreksiya nevroza ve bulumia nevroza, yazımız için öncelikli olacaktır.

En başından belirtmekte fayda olan konu, bir kişide aynı anda farklı yeme bozukluklarının mevcut olabileceği veya bir kişinin kolaylıkla bir tanı grubundan diğerine geçiş yapabileceğidir. Kadınlarda yeme bozukluklarının görülme oranı erkeklere oranla on kat daha fazladır. Anoreksiya ve bulimiya nervoza olgularının %75’inde, tıkanırcasına yeme bozukluğu olgularının %50’sinde başlangıç yaşının 22’nin altında olduğu bildirilmiştir.

Anoreksiya nevroza belirtilerinin ilk ortaya çıkışı 10-18 yaş aralığına denk düşer. İlk belirtiler; kalabalıkta yemek yemekten kaçınma, sofraya oturmak istememe, oldukça sıkı diyetler yapma, karbonhidrat ve yağ içeren yiyecekleri tümden kesme şeklinde gelişebilir. Bu kaçınma davranışlarının yanında ironik olarak yiyeceklerle aşırı meşguliyet hâli mevcuttur. Örneğin başkalarına yemek hazırlama, yemek tarifleri toplama, beslenme konusunda ayrıntılı bilgi sahibi olma gayreti... Yiyeceklerle ilgili normalden farklı tutum ve davranışlar geliştirilebilir; yiyecekleri çok küçük parçalara bölerek uzun çiğneyerek yemek, aşırı miktarda yiyecek, özellikle şeker veya kalorili yiyecekler satın almak, yiyecekleri evin içinde farklı yerlere saklamak gibi. Aslında en başından görülmektedir ki tüm yeme bozukluklarında olduğu gibi anoreksiya da yeme tutumlarıyla ilgili obsesyonların sonucudur. Anoreksiya hastaları kilo alma korkusuyla yiyecek alımını aşırı kısıtlar, yiyecekleri bedenlerinden atmak için doğal olmayan yollara başvurur (kusma, müshil kullanma gibi), aşırı spor faaliyetleriyle meşgul olurlar.

Anoreksiya hastalarıyla ilgili sıklıkla uzmanlar tarafından da dillendirilen lakin doğru olmayan bir klişe, hastaların ne kadar zayıf olurlarsa olsunlar kendilerini şişman görüyor olmalarıyla ilgilidir. Evet, anoreksiya hastaları kaygıları yüksek olduğunda ne kadar zayıf olurlarsa olsunlar kilo vermeleri gerektiğine inanmaktadır ve fakat bunun sebebi hâlâ zayıf olduklarına ikna olmamaları değildir. Zayıflık derecelerinin aşırı olduğunu bilmelerine rağmen anoreksiya hastaları eğer yemeye başlarlarsa kendilerini durduramamaktan ve kilo alımı üzerindeki kontrollerini kaybetmekten korkmaktadır. Bütün yeme bozukluklarında olduğu gibi burada da hastalarda ciddi kontrol ihtiyacı vardır. Bu kontrol ihtiyacını bedenleri ve yeme davranışları üzerinden giderirler.

Zamanla kilo kaybı öyle artar ki beden, elindeki az bir miktar enerjiyle hayatta kalmaya çalışır ve bunun sonuçlarından biri olarak âdet kesilmesi (amenore) yaşanır. Yine enerji alımının durmasının ve beden kitle endeksinin düşmesinin doğal bir sonucu olarak hastanın bilişsel düzeyi yavaşlar ve rasyonel düşünmekte zorlanır. Bu da yeme bozuklukları hastalarıyla çalışmanın neden bu kadar zor olduğunun üzerindeki perdeyi aralar. Bilindiği üzere terapi, ruhsal hastalıkların tedavisinde oldukça önemli bir noktadadır fakat kişinin terapiye cevap verebilmesi için bilişsel düzeyinin yeterli olması gerekmektedir. Hastalık ilk gençlik çağlarında başlar ve yıllarca sürebilir. İyileşebilenler ise zamanla nükslerle karşılaşabilir. Ruhsal hastalıklar içinde en ölümcül olanı anoreksiyadır. Tanısı konulan hastaların %10’unun 10 yıl içinde öldüğü görülmektedir.

Anoreksik kişiler daha içe kapanık, bağ kurması zor kişiler olabilir. Nasıl yemeyi bedenlerine kabul etmiyorlarsa insanları hayatlarına almakta da zorluk çekerler. Psikolojik gelişimleri genelde hastalığın başlangıç aşamasından iki yıl öteye ilerleyememiştir, örneğin hastalık 13 yaşında başladıysa duygusal gelişimi de 15 yaşının fazla ötesine geçememiştir. Dolayısıyla ilişki kurmak için yeterli duygusal gelişime de sahip değildir.

Bulumia nervoza ise zaman zaman gelen aşırı yeme ataklarıyla birlikte kilo alma korkusu sebebiyle yiyeceği vücuttan doğal olmayan yollarla atmaya başvurmaya sebep olan yeme bozukluğudur. Kişi, aşırı yeme nöbeti başladığında bütün çabalarına, korkularına, üzüntüsüne karşın yeme tutkusunu durduramaz. Yaşamının çoğunu yemek ve yememek arasında bocalayarak geçirir. Çoğu zaman yediklerinin kalitesi ve/veya ne yemek isteyip istemediğine bakmadan yani halk tabiriyle yiyecekleri “tıkınır”. Sonrasında gelen suçluluk, utanç duygularıyla hatta kendinden iğrenmeyle birlikte yediklerini kusabilir, dışkıyı veya idrarı söktürücü ilaçlar kullanabilir. Burada da beden algısıyla ve yemekle aşırı bir uğraş söz konusudur. Bulumianın geldiği son nokta ise kusmak için yemektir. Boşaltma hissi endorfin salgılayarak bağımlılık yaratır ve sadece boşaltmak için tıkınmak bir bağımlılık döngüsü hâline gelir. Bulumia hastalarıyla ilişki kurmak daha kolaydır ve bu sebepten borderline kişilik bozukluğu tanısıyla sık karıştırılır. Bedenlerine yiyecekleri tıkadıkları gibi insanları da hayatlarına hızlı alırlar. Bir noktada hepimiz yiyeceklerle ilişkimize bakarak insanlarla ve kendimizle olan ilişkimizle ilgili anlamlı notlar çıkarabiliriz. Bulumianın çıkarma, yiyeceği bedenden atma davranışı yokken aldığı tanı “tıkınırcasına yeme bozukluğu”dur. Tıkınırcasına yeme bozukluğunda yiyecekler hızla bedene alınır, sonrasında utanç, suçluluk, tiksinme olsa da bedenden yiyecekler atılmaz.

Ebeveynler veya çocuklarla/ gençlerle muhatap olan herkesin yeme bozukluklarının belirtileriyle ilgili alarmda olması önemlidir. Eskiden yalnızca televizyon ve magazin dergileriyle maruz kalınan modern toplum içinde dayatılan “ideal beden” algısına günümüz gençleri sosyal medyanın her yere ulaşabilen uzuvlarıyla eski nesillerden çok daha fazla maruz kalmaktadır. Bunun yanında yaygınlaşan siber zorbalık türleri gençlere ayrıca zor zamanlar yaşatmaktadır. Görüldüğü üzere yeme bozukluklarında beden algısı oldukça etkilidir. Kimse bedeninin her yerini aynı şekilde sevmek zorunda değildir fakat bedeni/kilosu sebebiyle eksik, hatalı, kusurlu hissetmek günlük işlevselliği bozuyorsa yardım almakta gecikmemek gerekir.

Çocukları sağlıklı beden algısıyla yetiştirmek önemlidir. Yine yukarıda bahsedildiği üzere yeme bozuklukları beden ve yeme üzerinde kontrol sağlamaya çalışmakla ilgilidir. Çocuklara erken yaşlarda sağlıklı sınırlar içerisinde bedenleri, hayatları, yaşam alanlarıyla ilgili kontrol hissi verilmelidir. Çocuğun yiyeceklerle ilişkisi de bir başka önemli kalemdir. Çocuk yiyeceklerle zor duygulardan uzaklaştırılmamalı veya yiyecekler ödül aracı olarak kullanılmamalıdır. Birçok ruhsal rahatsızlığın yanında yeme bozukluğunda da en koruyucu etkenlerden biri olarak duyguları tanıma ve yönetme becerisi gelmektedir. Anlaşıldığı üzere yeme bozukluğu olan kişiler zor duygularla başa çıkmakta zorlanmakta ve yemeyi bir baş etme aracı olarak kullanmaktadır. Erken yaşlarda duygularıyla ne yapacağını öğrenen çocuklar birçok psikiyatrik hastalığa karşı koruyucu bir kalkan ve hayatın getirdiği tatsız lakin mecburi dalgalara karşı sağlam bir sörf yapma becerisi geliştirmektedir ve duyguları yönetme becerisini öğrenmek için hiçbir yaş geç değildir.