Makale

BÜYÜK İSKENDER’İN GÖZDE KENTİ İSKENDERİYE

BÜYÜK İSKENDER’İN GÖZDE KENTİ
İSKENDERİYE
F. Hilâl FERŞATOĞLU
İstanbul Kadıköy Vaizi

Tarihin kaydettiği namlı cihangirlerden biri olan Büyük İskender, Makedonya kralı Philippos ile Epiros Prensesi Olympias’ın oğlu olarak dünyaya geldi. İçlerinde Aristo’nun da yer aldığı özel hocalarca yetiştirildi. Babasının ölümü üzerine kral olduğunda 20 yaşındaydı ve tarihler MÖ 336’yı göstermekteydi. İskender’i “Büyük” yapan; doğuya doğru gerçekleştirdiği seferlerinde elde ettiği şanlı zaferler, 12 yılda üç kıtaya yayılan imparatorluğu ve Yunan düşüncesiyle Şark kültürünü mezceden Helenistik kültürün mimarı oluşuydu. Büyük İskender’in Mısır’dan Hindistan’a uzanan topraklarında adına kurdurduğu 70 şehrin en şöhretlisi bugün hâlâ Akdeniz’in önemli liman kentlerinden biri olan İskenderiye idi (MÖ 332). Küçük bir balıkçı kasabasıyken İskender’in emriyle imar edilen İskenderiye antik dünyanın en planlı, en görkemli şehri oldu.

Akdeniz havzasında kıtalar arası deniz ticaretinin artmasıyla gelişip büyüyen İskenderiye, Helen medeniyetinin merkeziydi. Yüzyıllar içinde Kıptiler, Yunanlar, İsrailoğulları ve Romalıların birlikte yaşadığı çok uluslu ve çok dinli kozmopolit bir imparatorluk kenti oldu. MÖ 30’da Roma ve MS 395’te Bizans hâkimiyetine giren İskenderiye siyasi, ticari ve kültürel merkez olma vasfını her zaman korudu. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Müslümanlarca fethedildiğinde Bizans İmparatorluğu’nun bir eyaleti olan İskenderiye, zaman içinde işgallere uğrasa da fetihten bu yana Müslüman şehri kimliğini korumuştur.

İskenderiye Kütüphanesi

Yunan medeniyetinin en dinamik ve yaratıcı çağı kabul edilen Helenistik Çağ boyunca dünya bilim tarihine büyük katkısı olan İskenderiye Kütüphanesi’nin hikâyesi nedir? İskender’in ani ölümünden sonra büyük ülkesi komutanları arasında paylaşılır. Mısır bölgesinde üç asır hüküm sürecek Ptolemaios (Batlamyus) hanedanı İskenderiye’yi başkent yapar (MÖ 301). Bir liman şehri olarak ticari açıdan büyüyüp zenginleşen İskenderiye, bilime ve sanata önem veren kralların medeniyet inşa etme hedefi ve gayretiyle çağının bir numaralı ilim ve kültür merkezi olur. Ptolomaioslar, krallık sarayı kompleksi içinde Musoion (akademi/bilim merkezi) ve ona bağlı bir kütüphane yaptırır. Dünyanın dört bir tarafından bilim adamları, sanatkârlar ve filozoflar davet edilir. Her sahada yetişmiş âlimler değer gördükleri bu kentte hem ilmî araştırma yapma hem eser yazma hem de talebe yetiştirme imkânı bulur. Ekserisi Yunan asıllı olan ilim adamlarının üst düzey ilmî faaliyetleri zaman içinde İskenderiye’de özellikle tıp, felsefe ve matematik alanlarında çeşitli ekoller ortaya çıkması ile sonuçlanır. Bilim tarihinde yer tutan Arşimed, Öklid, Yeni Eflatunculuğun kurucusu Plotinus, İskenderiye okulunda tahsil görmüş nice isimden birkaçıdır.

İskenderiye Kütüphanesi, yönetimin daha önce yazılmış eski kaynakları toplama girişimi sayesinde ciddi bir yazma koleksiyonuna sahipti. Kütüphanede, giderleri saray tarafından karşılanan tercüme ve istinsah birimleri olduğu, ayrıca kullanım kolaylığı için kataloglama da yapıldığı biliniyor. Tarih, İskenderiye Kütüphanesi’ndeki kitapların yekûnu için 200 bin ile 900 bin arasında değişen rakamlar kaydeder. Bu eserler iki kapak arasında bilinen kitap formunda değil papirüs tomarları hâlindedirler. Yaşanan savaşlar ve iç karışıklıklar neticesinde yüzbinlerce tomar papirüsü içeren bilim-kültür hazinesinden geriye hiçbir şey kalmaması hazindir. Kütüphane binasından ise günümüze üç taş blok ve bir hatip heykelinin alt kısmı ulaşabilmiştir.

İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu?

İskenderiye, kuruluşundan itibaren ticaretin ve bilimin olduğu kadar siyasetin de merkeziydi. Zaman bu özellikleri sebebiyle ona çok savaşlar, çok yangınlar gösterdi, defalarca yok olmanın eşiğine geldi. İskender’in en güzel şehri ilk yıkımı MÖ 88’de iç savaşta yaşadı. Bilim merkezi dağıldı, hoca ve talebeler şehirden ayrıldı ancak tahrip görse de kütüphane büyük oranda varlığını korudu. MÖ 47’de İmparator Sezar’ın donanmasıyla İskenderiye’ye gelip Mısır ordusunu mağlup ettiği savaşta ise şehir yerle bir oldu. Çıkan büyük yangında İskenderiye Kütüphanesi ve yüz binlerce ruloluk hazine değerindeki koleksiyon kül olurken kurtarılan az sayıda eser Serapeion Tapınağı’na taşındı. Zamanla kütüphane, bağış ve kopyalama yoluyla tekrar canlandırılmaya çalışıldı.

Yüzyıllar içinde çıkan siyasi kargaşa dönemlerinde; önce Hristiyanlık ve Paganizm arasında, Hristiyanlık Roma’nın resmî dini olduktan sonra mezhepler arasında yaşanan olaylarda şehir ve kütüphane tekrar tekrar tahrip oldu. Son olarak İmparator Marcian’ın yayınladığı fermanla, ülkede dinî bütünlüğü bozan heretik düşüncenin kaynağı görülerek yok edildi (MS 455).

Asılsız bir iddia

Yakın zamanlarda bazı Batılı araştırmacılar hiçbir tahlile ve bilimsel tenkide tabi tutmadan İskenderiye Kütüphanesi’nin İslam fethi sırasında Hz. Ömer’in emriyle yakılarak imha edildiğini naklederler. Bu iddia ilk kez XIII. yüzyılda dile getirilmiştir. İki Müslüman müellifin kitaplarında yer verdiğine göre fetihten sonra İskenderiyeli âlim Johannes Philiponos, İslam ordularının kumandanı Amr b. As’a gelerek kütüphanedeki kitapları kendilerine vermeleri ricasında bulunmuş. Amr b. As, Hz. Ömer’e mektup yazarak İskenderiye’de bulunan Yunanca kitaplar hakkında görüşünü sormuş. Halife Ömer “Eğer bu kitapların ihtiva ettiği bilgiler Kur’an’da varsa bunlara artık lüzum yoktur. Kur’an’da yoksa hem lüzumsuzdur hem dine aykırıdır, imhası gerekir.” cevabını verince kütüphanedeki eserler İskenderiye hamamlarına altı ay boyunca yakıt olmuş. Bu mesnetsiz haber önce Süryaniler arasında sonra Avrupa’da yayılmış, Orta Çağ ve sonrasında İslam aleyhinde yaygın bir şekilde kullanılmıştır.

İddianın asılsızlığı XX. yüzyılın ilk yarısında Butler, Breccia, G. Furlani, P. Casanova gibi ünlü Avrupalı bilginler tarafından araştırılarak ortaya konur. Bir kere, iddia fetihten 600 yıl sonra dile getirilmiştir ve o güne kadar yazılmış hiçbir kaynakta böyle bir bilgi geçmez. Dahası, tarihsel olarak da gerçek dışıdır. Amr b As’ın konuştuğu söylenen Johannes Philiponos (ö. 570) isimli âlim fetihten 100 yıl önce yaşamış bir kişidir. Ayrıca kütüphanenin MÖ 47’de Sezar’ın şehri muhasarası sırasında büyük oranda yandığı, Hristiyanlığın resmî din olarak kabulünden sonra ise tamamen yok edildiği kesin olarak bilinmektedir. Tarihî gerçeklerle örtüşmeyen bu iddia hakkında Batılıların Haçlı Seferleri sırasında Müslümanları kötülemek için ya da Müslümanların Hz. Ömer’in dindarlığını yüceltmek için uydurmuş olabileceği yorumları yapılmıştır.

İskenderiye Feneri

Antik dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen İskenderiye Feneri, Pharos adasında Ptolemaioslar döneminde inşa edilmiştir (MÖ 280). Yaklaşan gemileri resifler sebebiyle uyarmak üzere deniz feneri inşa etme fikri tarihte ilk kez bu fenerle gündeme gelmiştir. Beyaz mermerden inşa edilen, sütunlarla heykellerle süslenen üç katlı kulenin yüksekliği 150 metreye yakındır. Zirvede yer alan şömine bölümünde sürekli yakılan ateş içbükey bir metal ayna vasıtasıyla yansıtılarak denizin kilometrelerce ötesine ışığı ulaştırır. Ayna, aynı zamanda güneş ışığı teksif edilerek düşman gemilerini yakmak için de kullanılmıştır. Şehir savunmasında ve denizciliğin gelişmesinde rol oynayan fener, yüzyıllarca aktif olarak hizmet vermiştir. Helenistik devrin mimari ve mühendislik harikası İskenderiye Feneri ayakta kaldığı 17 asır boyunca kentin simgesi olmuş bir abidedir. İnşasından yaklaşık 300 yıl sonra Roma sikkelerine kabartma resimlerinin basıldığını; Arap kaynaklarında “menâr, menâre, fenâr” diye zikredilip tavsif edildiğini ve minare olarak da kullanıldığını biliyoruz. 955’teki depremde üst kısmı yıkılan fener 1302-1326 yılları arasında gerçekleşen bir dizi depremle tamamen tahrip olur. Kalıntılarından kalan sağlam taşlar başka yapılarda kullanılmıştır. Doğu limanını koruyan Kayıtbay Kalesi bunlardandır.

Müslüman İskenderiye

Amr b. As kumandasındaki İslam orduları 642’de bölgeyi fethettiğinde İskenderiye üç asırlık Bizans şehriydi. İslam fethinden önce maruz kaldığı Fars istilasından yeni kurtulmuştu. Bizans-Sasani savaşlarından zarar gören şehir eski ihtişamını yitirse de mimari yapıları ve mermer işçiliğiyle hâlâ güzelliğini koruyordu. Hz. Ömer, devlet merkezi ile vilayet merkezleri arasında kesintisiz kara yolu bağlantısını elzem bulduğundan Mısır vilayetine merkez olmak üzere Fustat’ı kurdurdu. Ancak bölgenin dışa açılan kapısı ve liman kenti olarak İskenderiye, İslami dönemde de her bakımdan önemini korudu.

Vali Amr b. As’ın ilk icraatı İskenderiye’ye bir garnizon kurmak oldu. Hz. Osman zamanında donanma oluşturuldu. Emevi ve Abbasiler döneminde İskenderiye şehri bir Müslüman şehri görünümü kazandı. Bölgedeki medeniyet birikiminin, ilim ve kültür hazinesinin farkında olan Müslüman yöneticilerce Yunanca ve Kıpti dilinde yazılmış eserler Arapçaya tercüme ettirildi. Bu çalışmalar Abbasiler döneminde hız verilecek tercüme ve ilim faaliyetlerinin de temelini oluşturdu. İslami dönemde İskenderiye, ticaret ve ilim için gelenlerin yanında hac yolculuğuna çıkan Endülüs ve Kuzey Afrika Müslümanları için de konaklama mevkii idi. Emevi, Abbasi, Fatımi, Eyyübi hanedanları dönemlerinde camiler, medreseler, darulhadisler, iş hanları, hamamlar, şifahanelerle İslam rengine iyiden iyiye boyanan şehir en parlak dönemini Memlükler zamanında yaşadı. Ümit Burnu’nun keşfiyle (1498) ticaret yollarının değişmesi, İskenderiye limanının öneminin azalmasına ve şehrin giderek ihmal edilmesine sebep oldu.

Piri Reis’in “Arap memleketinin bahir kilididir.” dediği İskenderiye, 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Mısır fethiyle Osmanlı şehri oldu. Üç kıtaya yayılan Osmanlı imparatorluğu için İskenderiye’nin konumu oldukça stratejikti. Doğu Akdeniz’in emniyetini sağlamak üzere İskenderiye’de bir filo oluşturuldu. Böylece Mısır’a, Yemen’e, Haremeyen’e gidecek olan Osmanlı idarecilerinin, yerli yabancı tüccarların ve hac yolcularının korsan saldırılarından korunması sağlandı. Hem ticaret merkezi hem konaklama noktası olarak İskenderiye yeniden canlandı. İskenderiye filosu Rodos, Malta, Kıbrıs, Girit gibi askerî seferlere de katıldı.

XVII. yüzyıldan itibaren el-Medinetü’t-Türkiyye diye anılmaya başlanan İskenderiye, dört asra yakın Osmanlı yönetiminde kaldı. Devletin zayıf düştüğü son yüz yıl içinde işgallerle sarsılan İskenderiye’de Kavalalı döneminde Fransız nüfuzu, Paşa’nın halefleri döneminde İngiliz nüfuzu hâkim oldu. 1882’de İngilizlerce işgal edildi ve 40 yıl sömürge yönetiminde kaldı. İskenderiye, 1922’de bağımsızlığını kazanan Mısır’ın ikinci önemli şehri, ticaret ve sanayi merkezi, en büyük ihracat ve ithalat limanıdır bugün. Savaşlar, işgaller, sömürge yönetimi eski İskenderiye’den geriye çok az şey bıraksa da Akdeniz’in 2300 yıllık bu liman şehri medeniyet tarihinde silinmez izler bırakmıştır.