Makale

HALKI RENCİDE EDEN ÂLEMDE, KENDİ RENCİDE OLUR SON DEMDE!

HALKI RENCİDE EDEN ÂLEMDE, KENDİ RENCİDE OLUR
SON DEMDE!
Ayşe Nur ÖZKAN
İstanbul Kadıköy Vaizi

Dört göz, kepçe kulak, cüce, sakar… Alay maksadıyla hayatında bir kez dahi buna benzer kelimeleri kullanmayanlar ne kadar şanslı. Bir o kadar şanslı olan grup ise bu kelimelere maruz kalmayanlardır. Araştırmalar, alaycı yaklaşım ve küçümseyici tavırların yıllar sonra da olsa etkisini üzerimizde devam ettirdiğini söylüyor.

İngiltere’de 7771 çocuk üzerinde boylamsal olarak yapılan bir çalışma, alay ve psikolojik şiddete maruz kalmanın sonuçlarını bize gösteriyor. Araştırmada 1958 yılında doğan çocukların aileleriyle belirli aralıklarla görüşmeler yapılıyor. 7 ve 11 yaşına geldiklerinde çocukların akranları tarafından alaya ve psikolojik şiddete uğrayıp uğramadığı soruluyor. Görüşülen çocukların yüzde 25’inin psikolojik şiddete maruz kaldığı, yüzde 15’inin ise sürekli psikolojik şiddet gördüğü ortaya çıkıyor. Çocuklar büyüyüp 23 ve 50 yaşına geldiğinde tekrar gözlemlenerek psikolojileri ve sağlık durumları test ediliyor. Yapılan testler, çocukken akranları tarafından zorbalığa ve alaycı tavırlara maruz kalanların, hem fiziksel hem de psikolojik sağlığının daha kötü, zihinsel yeteneklerinin de daha düşük olduğunu gösteriyor. İlginç olan şu ki aradan 40 yıl geçse de alayın ve psikolojik şiddetin etkisi devam ediyor.

“Müslüman kardeşini küçük görmesi, kişiye kötülük olarak yeter.

Alay etmek, insanları hafife almak, eğlenmek, zafiyet ve noksanlarını söz, yazı veya işaret diliyle teşhir etmek, kişilerin kusurlu ya da eksik durumlarıyla ilgili küçümseyici şekilde konuşmaktır. Aramızdaki sevgi ve muhabbeti bitiren, barış ve kardeşliğimize zarar veren, onur ve haysiyetimizi zedeleyen olumsuz davranışlardan biridir. Maalesef gündelik hayatımız içinde mizah gibi algılandığı için sıradan ve yaygın bir iletişim tarzı olarak karşımıza çıkıyor.

Erdemli insanların özelliklerinin anlatıldığı Hucurat suresinde Rabbimiz, alay etmeyi kesin bir dille yasaklar: “Ey iman edenler! Bir topluluk diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidir. Kadınlar da kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim tövbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” ayeti, alay etmenin inanç ve değerlerimizle bağdaşmadığını açıklayan çok net bir uyarıdır. Bu uyarıyı dikkate almayanların durumu ise Hümeze suresinde açıklanır. Rabbimiz, “Vay hâline!” diyerek insanların manevi şahsiyetine zarar veren, olumsuz davranışlar sergileyen kişilerin karşılaşacakları akıbete çok ağır ifadelerle dikkat çeker.

Neden alay ederiz?

Bilinçli bir şekilde yapılan alay ve küçümsenin altında yatan en önemli sebep kişinin yaratıcı karşısında haddini bilmemesi ve büyüklük taslamasıdır. Her an Rabbinin lütfuna muhtaç olduğunu, O izin vermediği takdirde nefes bile alamayacağını bilen kişi acziyetini fark ettiğinde başka insanların kusurlarıyla uğraşmak yerine kendini geliştirmeye odaklanır. Şu an sahip olduğu her güzelliğin “şimdilik” yanında olduğunu bilir. Başkalarıyla alay ettiğinde, karşısındaki kişileri küçük gördüğünde var olan imkânlarının bir gün kendisinin elinden alınabileceği bilinciyle hayatını devam ettirir. Hangimiz alaya aldığımız, küçümsediğimiz konular hakkında bir imtihana tabi tutulmayacağımızı garanti edebiliriz ki? Üstelik bu konuda Peygamber Efendimizin çok net uyarısı varken: “Kardeşinin başına gelen bir şeye sevinip gülme! Sonra Allah ona merhamet edip seni o şeyle imtihan eder!”

Alay eden misiniz, alay edilen mi?

En güzeli, iki grubun da içinde yer almamaktır elbette. Öyle bir hayat felsefemiz olmalı ki şairin dediği gibi “Ne kimse senden incinsin ne sen kimseden incin!”

Ama hayatımızda çoğu zaman idealler ve gerçekte olanlar birbiriyle uyumlu olmayabilir. Başkalarıyla alay edip etmemek konusu bizim kendi seçimimizle gerçeklesen bir durum olduğu için kontrolü de bizim elimizdedir. Karşımızdaki kişiyi küçük düşürerek, yargılayarak anlık bir rahatlama ile manevi şahsiyetimize ve ahiretimize verdiğimiz zararı öğrendiğimizde alay etmekten vazgeçmek bir nebze daha kolaydır. Peki ya alaydan etkilenmemek, bunu nasıl başarabiliriz?

Alaydan etkilenmemek kendimize, ruh sağlığımıza yapacağımız en büyük iyiliktir. İnsan olmanın gereği olarak söylenen her söz üzerimizde bir etki bırakır. Özellikle alay söz konusu olduğunda bu durum kişiliğimize de olumsuz yansır.

Hayatta hiçbir zaman başkalarının söz ve davranışlarını kontrol edemeyiz. Fakat onların söz ve davranışlarına nasıl tepki vereceğimizi biz seçeriz.

Alayla karşılaştığımızda

Alay ettikleri konu bizim de kendimizi yetersiz ve küçük gördüğümüz bir durumsa başa çıkmak biraz güçleşebilir. Böyle bir durumda değiştiremeyeceğimiz özelliklerimizi saklamak ya da inkâr etmek yerine kabullenmek en güzeli. Her zayıf yönümüze karşılık güçlü bir yönümüzün olduğunu hatırlamak ve dikkatimizi oraya yöneltmek bizi alayın yıkıcı etkilerinden ve olumsuz benlik algısı geliştirmekten korur. Yaptığımız kek kabarmıyor olabilir ama çok güzel kurabiye yaptığımızı hatırlamak, matematikten düşük not alırken harika resimler çizdiğimizi bilmek, beceriksiz olduğumuz bir konuyu kabul edip iyi olduğumuz noktalara yönelmek, alayın sebep olduğu olumsuz havadan hemen çıkmamızı sağlar.

Seyircisiz oyun oynanmaz!

Şahsiyetimize zarar verecek her türlü alay, hakaret ve benzeri durumlarla karşılaştığımızda ortam müsaitse mekân değiştirmek ya da hiç üzerimize alınmamak alay eden kişiyi çileden çıkaran bir davranıştır. Seyircisiz oyunun oynanmayacağını hatırlayarak alay etmeye başlayan kişiler karşısında seyirci durumuna düşmemek bizi alaydan koruduğu gibi karşı tarafa da “Bu kişiyi kızdırmak mümkün değil.” mesajı gönderir. Unutmayalım ki tek elle alkış yapılmaz. Ellerimizi çırpmak istiyorsak iki ele ihtiyacımız vardır. Alaydan etkilendikçe karşı tarafa alay etmesi için yeni fırsatlar veririz.

“Cahiller gibi olmaktan Allah’a sığınırım!”

Hz. Musa’nın duasıdır bu cümle. “Bizi alaya mı alıyorsun?” diyenlere karşılık Hz. Musa bu dua ile alaycılığın cahillere yakışan bir davranış olduğunu hatırlatır bize. Müfessirler bu cümlede yer alan cahil kelimesinin entelektüel bir birikimin ifadesi değil, hilmin zıddı olan “sefeh” kelimesinin karşılığı olduğunu söyler. Cahil kişi bilgisiz kişi değildir. Aksine bilgisi olsa da bilgisiyle amel etmeyen, iradesine söz geçiremeyen, nerede nasıl davranılması gerektiğini bilmeyen kaba saba kişidir. Bu kişilerin seviyesine inmek yerine alay ifade eden sözlerle karşılaştığımızda “Cahiller gibi olmaktan Allah’a sığınırım!” duasını yapmak hem peygamberlerin sünnetini yaşamak hem en zayıf anımızda bile kontrolü elden bırakmayarak ibadet sevabı kazanmak demektir.

Bu duruşu gösterebilen müminlere Hicr suresinin 95. ayeti ne büyük bir destektir: “Seninle alay edenlere karşı biz sana yeteriz!”

Alay etmemek ve alaydan etkilenmemek duasıyla…