Makale

NEBEVİ SÜNNETTE DİNÎ KİMLİK İNŞASININ İLK ADIMI

NEBEVİ SÜNNETTE DİNÎ KİMLİK İNŞASININ İLK ADIMI

Hacer Ayaz
Araştırma Görevlisi
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Ebû Râfi anlatıyor: “Fatıma Hasan’ı dünyaya getirdiğinde Resulüllah’ın onun kulağına namaz ezanı gibi ezan okuduğunu gördüm.”

(Tirmizî, Edahî, 16)

Din, bireyin yalnızca uhrevi hayatını değil aynı zamanda beşerî hayatını da şekillendiren, yaşamın her alanında son derece hayati rolleri olan en temel ve belirleyici toplumsal bir olgudur. Zira birey, beşerî hayatında onu tanımlayan kimliklerce yaşamın ve toplumun bir parçası olarak hayatını idame ettirir. Bireyi meydana getiren kimliklerin en önemlisi de hiç kuşkusuz kişinin dinî kimliğidir. Dünyaya gözlerini henüz açmış bir yavrunun ailesi tarafından uygulanan kimi ritüeller ya da uygulamalarla dinî kimliği inşa edilmeye başlamaktadır. İlahi dinler başta olmak üzere birçok dinin kendine özgü birtakım yenidoğan ritüelleri olarak adlandırılabilecek uygulamalara sahip olduğu bilinmektedir. Konu İslam’la şereflenmiş Müslümanlara geldiğinde ise bu anlamda ne yapmamız gerektiğine dair en güzel uygulama Allah Resulü (s.a.s.) tarafından tatbik edilmiştir.

Bu minvalde, Ebû Râfi anlatıyor: “Fatıma Hasan’ı dünyaya getirdiğinde, Resulüllah’ın onun kulağına namaz ezanı gibi ezan okuduğunu gördüm.” (Tirmizî, Edahî,1) hadisi bizlere yenidoğan bir bebeğe dinî anlamda ilk olarak ne yapmamız gerektiğine dair rehberlik sunmaktadır. Bununla beraber Hz. Peygamber’in, torunu Hasan’ın kulağına ezanı onun adını koyarken okuduğu bilinmektedir. Dinimizde anne babanın çocuğuna anlam güzelliği taşıyan isimler vermesi, üzerinde durulan bir konudur. Nitekim Allah Resulü bu konuda “Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla hem de babalarınızın adıyla çağrılacaksınız; bu sebeple kendinize güzel adlar koyun.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 61) buyurarak ümmetini evlatlarına güzel isim verme hususunda titiz davranmaya davet etmektedir.

Allah Resulü’nün torununun ismini kulağına ezan okuyarak koyması, birçok açıdan oldukça önemli bir uygulamadır. Öncelikle, bu uygulama Allah Resulü’nün “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhârî, Tefsir, 2) hadisi ile tertemiz fıtrat üzere doğduğunu anladığımız bebeğin ait olduğu toplumda taşıyacağı dini ile ilk temasını sağlamış ve böylelikle ailesi tarafından dinî kimliği inşa edilmeye başlanmıştır. Diğer yandan yapılan bilimsel çalışmalarla, henüz anne karnındayken dahi dışarıdaki sesleri duyan ve bunlardan etkilendiği söylenilen bir bebeğin, dünyaya geldikten sonra kulağına okunan ezanın bebeğin psikolojik gelişimi üzerinde de etkiye sahip olduğu söylenebilir. Konuya dair bir diğer mühim husus ise, dinî kimliğe dair atılan ilk tohumun ezan aracılığı ile olmasıdır. Zira bu durumda ezan ibadete davet eden bir aracıdan öte muhtevası nedeniyle de çok boyutlu dinî bir sembol olmaktadır.

Ezan, İslam dininin dolayısıyla toplumunun ve coğrafyasının en önemli nişanesidir. Öyle ki bu lahuti nida İslam coğrafyasının en batı noktasından en doğusundaki topraklara kadar dünyanın her yanında aynı şekilde seslendirilmektedir. Ezan, Müslümanların ortak dinî kimliklerinin dışa dönük en etkili yansımasıdır. Temel dinî bir sembol olması ve Müslümanlara asli ibadetleri olan namaz vaktinin geldiğini bildirmesi yanında içerdiği deruni muhtevası nedeniyle de oldukça önemlidir. Nitekim ezan çok önemli dinî esaslar içermektedir. İlk olarak Allah’ın büyüklüğünü ilanla başlayarak Allah’ın varlığını ve kemal sıfatlarla nitelendiğini kabul etmek anlamına gelmektedir. Hemen ardından İslam’ın temel esası olan tevhid ilkesini ilan eder. Devamında Hz. Peygamber’in Allah’ın elçisi olduğu belirtilir ki bu da İslam’ın ikinci temel esasıdır. Bunların devamında inananlar için bir kurtuluş vesilesi olarak namaza davet yapılır. En sonda bir kez daha Allah’ın büyüklüğü ve O’ndan başka ilah olmadığı bildirilerek ezan bitirilir. Anlaşılacağı üzere ezan vesilesi ile topluma günde beş defa İslam’ın temel esasları hatırlatılmakta ve bunların önemi üzerinde durulmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) ezana karşı hürmet göstermiş biz ümmetinden de aynı hassasiyeti beklemiştir. Dahası, Allah Resulü’nün “Kim ezanı işittiği zaman, ‘Ey bu mükemmel davetin ve daimî çağrının Rabbi olan Allah’ım! Muhammed’e sana yaklaştırıcı her türlü vesileyi ihsan et, onu faziletlerle donat. Onu vaat ettiğin övgü makamına yücelt.’ diye dua ederse kıyamet gününde o kimseye şefaatim vacip olur.” (Buhârî, Ezan, 8) hadisi ile ezan sonrası edilmesi gerekli dua da bildirilmiş ve tüm bunlarla ezanın faziletlerine işaret edilmiştir. Bir diğer hadisinde ise Hz. Peygamber “İnsanlar ezandaki ve ilk saftaki fazileti bilselerdi (ve bunu elde etmek için) kura çekmekten başka çare bulamasalardı mutlaka kura çekerlerdi ve eğer camiye erken gitmenin faziletini bilselerdi, bu hususta yarış ederlerdi. Şayet yatsı namazı ile sabah namazının sevabını bilselerdi emekleyerek dahi olsa bu iki namaza gelirlerdi.” (Buhârî, Ezan, 9) buyurarak ezanın kıymetini gözler önüne sermektedir.

Evlat anne ve babaya Allah tarafından emanet edilen en güzel lütuftur. Bununla beraber, dünyaya gelen bebeğin daha ilk andan itibaren İslam üzere yetiştirilmesi ise ebeveynin en önemli sorumluluğudur. Bu önemli vazifenin daha çocuğun adının konulduğu andan itibaren başladığı muhakkaktır. Nebevi sünnet rehberliğinde bebeğin adı, kulağına okunan ezan-ı şerif ile birlikte koyulmaktadır. Buna göre, Hz. Peygamber, dünyaya gözlerini daha yeni açmış bir bebeğin kulağına ezan okuyarak, bebeğin dinî kimliği adına ilk tohumu atmış ve konunun önemini göstermiştir. Bu güzel sünnetin anne baba için de bir nevi hatırlatıcı görevi gördüğü ifade edilebilir. Zira, henüz kucaklarına aldıkları bebeklerinin kulağına mana ve muhtevası bakımından âdeta İslam esaslarının özeti olan ezanı okuyan ebeveyn için evlatlarını hangi esaslar üzerine yetiştireceklerine dair bir tekrar olmaktadır.