Makale

Dönemleri ve Öne çıkan hizmetleriyle Diyanet İşleri Başkanları- I

Dönemleri ve öne çıkan hizmetleriyle
Diyanet İşleri Başkanları-I

Dr. Mehmet Bulut
DİB / Uzman
mbulut@diyanet.gov.tr


Kuruluşundan günümüze kadar biri vekâleten olmak üzere 16 kişi Diyanet İşleri Reisi/Başkanı olarak görev yapmıştır. Şimdiki Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez, 17. Diyanet İşleri Başkanı olmaktadır. İlk üç reis (M. Rifat Börekçi, M. Şerefettin Yaltkaya ve A. Hamdi Akseki), vefatlarına kadar reislik görevlerini sürdürdüler. Sonraki başkanlar ise emeklilik, görevden alma ya da eski görevine iade şeklinde görevlerinden ayrılmışlardır. Diyanet İşleri Başkanlarının görevde kalma süreleri de farklı olmuştur. Bu görevde en uzun süre kalan kişi, ilk Diyanet İşleri Reisi Rifat Efendi’dir (yaklaşık 17 yıl). Görev süresi bir yıldan az ve bir yıl kadar olan başkanlar (Ömer Nasuhi Bilmen ve M. Tevfik Gerçeker gibi) da olmuştur.

Dönemlerinin şartları ve imkânlarıyla ilintili olarak Diyanet İşleri Başkanlarının gerçekleştirdikleri hizmetler de kemiyet ve keyfiyet itibariyle kuşkusuz farklı farklı olmuştur. Dergimizin birkaç sayısında, Diyanet İşleri Başkanlarımızı dönemleri ve öne çıkan bazı hizmetleriyle tanıtmaya çalışacağız.

1950 yılına kadar teşkilatın adı “Diyanet İşleri Reisliği” olduğu, başında bulunan kişiler için de “Diyanet İşleri Reisi” unvanı kullanıldığı için, bu yıla kadar olan dönemden söz ederken biz de aynı ifadeleri kullanacağız.

1. Mehmet Rifat Börekçi (1860-1941)

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Reisi (Görev Yılları: 04.04.1924-05.03.1941).

Ankara’da doğdu. Beyazıt dersiamlarından Âtıf Bey’in derslerine devam ederek icazet aldı. Ankara’ya döndü; 1890’da Fazliye Medresesi’ne müderris oldu. 22 Ekim 1898’de Ankara İstînaf Mahkemesi üyeliğine getirildi. 18 Mart 1907’ye kadar bu vazifede kaldı. 7 Aralık 1907’de Ankara müftülüğüne tayin edildi.

Milli Mücadelenin başlarında Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başkanlığını yaptı, Milli Mücadeleyi destekledi. Müftülük görevi sürerken ilk TBMM’ne Menteşe (Muğla) mebusu olarak girdi. Milli Mücadele aleyhindeki İstanbul fetvasına karşı fetva hazırlayarak halkın bu mücadele etrafında toplanmasında önemli katkılar sağladı. Bunun üzerine İstanbul hükümeti tarafından 25 Nisan 1920’de müftülük görevinden azledildi. Ancak Ankara hükümeti Rifat Efendi’yi müftülük görevine iade etti. İlk Meclis’te altı ay mebus olarak görev yapan Rifat Efendi, mebusluk ve müftülük görevlerinden birini seçmek durumunda kalınca, müftülüğü tercih ederek 27 Ekim 1920’de mebusluktan ayrıldı.

16 Aralık 1922’de Şer’iye ve Evkaf Vekâleti Hey’et-i İftâiyye azalığına getirilen Rifat Efendi, Diyanet İşleri Reisliği’nin kuruluşunu müteakip 4 Nisan 1924’te Diyanet İşleri Reisi oldu. Vefatına kadar bu görevde kaldı. 5 Mart 1941’de vefat etti. Kabri Cebeci Asrî Mezarlığı’ndadır.

Rifat Börekçi, Diyanet’te en uzun süre (yaklaşık 17 yıl) reislik yapan kişidir. Reisliğinin ilk iki-üç yılını bir kenara bırakırsak, dönemi, Başkanlık tarihinin en sıkıntılı yıllarına rastlar. Şöyle ki, ilk birkaç yılda Reisliğe dolgun bir bütçe, Reisine büyük bir itibar, din hizmetlilerine de kadro ve maaş yönüyle takdirle yâd edilmesi gereken önemli imkânlar sağlanmıştır.

Öte yandan TBMM, Reisliğin 1925 yılı bütçesinin müzakeresi sırasında, verilen bir önerge ile Başkanlıkça bir Kur’an meâl ve tefsiri ile hadis tercümelerinin yaptırılması için Diyanet İşleri Reisliği bütçesine 20 bin lira özel ödenek tahsis edilmesini kararlaştırdı. Alınan karar istikametinde tefsir ve hadis çalışmalarına hemen başlanması ve kısa sayılabilecek bir zaman diliminde yayımına muvaffak olunuşu, bu dönemin en dikkate değer faaliyetidir. Nitekim 1935 yılından itibaren “Hak Dini Kur’an Dili”nin, 1928 yılından itibaren de “Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi”nin ciltler hâlinde yayınına başlanmıştır.

İfade etmeye çalıştığımız gibi, bu ihtişamlı dönem kısa sürdü. Özellikle 1930’lu ve 1940’lı yıllar Başkanlığın âdeta unutulmaya terk edildiği yıllardır. Ayrıca bu yıllarda, bilhassa cami görevlilerinin dışlandığını görüyoruz. Basında, hatta roman ve hikâye türü edebi eserlerde din hizmetlilerini küçük düşürücü yayınlara yer verildi.

Diyanet İşleri Reisliği’nin kuruluşunu amir olan 429 sayılı kanunun kabul edildiği 3 Mart 1924’te aynı zamanda din hizmetlerini de ilgilendiren Tevhid-i Tedrisat Kanunu da çıkartılmıştı. Bu kanuna dayanılarak önce medreseler ve sonra da bunların yerine açılan İmam ve Hatip mektepleri 1930’a gelindiğinde tamamen kapatılmıştı. İstanbul Darülfünun’unda açılan İlahiyat Fakültesi de 1933’te kapatıldı. Mesleki din eğitimi veren hiçbir müessesenin kalmaması, Börekçi dönemindeki din hizmetlerini iyice sıkıntıya sokmuş, çok zor şartlarda din hizmeti yürütülmeye çalışılmıştır.

Rifat Efendi dönemindeki diğer önemli gelişmeleri de şöyle sıralayabiliriz:
1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla Başkanlığın bu yerlerin yönetimi ve buralarda görevli şeyhler ve diğer hizmetlerle ilgili yetkileri kendiliğinden kalktı.

1931 yılı Evkaf Umum Müdürlüğü bütçe kanunu ile cami ve mescitlerle buralarda görev yapan din hizmetlilerinin idaresi Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredildi. Bu uygulama ile 4081 hayrat hademesi, 26 Cuma ve kürsü vaizi, kadrolarıyla birlikte bu kuruma geçmiş oldu. Keza Reislikte din hizmetlileriyle ilgili müdürlükler de bu genel müdürlüğe aktarıldı. Başkanlık bu genel müdürlükle koordineli olarak sadece cami hizmetlerinin dinî yönünü takiple yetkili kılındı.

3 Mart 1924 tarihli ve 429 sayılı Reisliğin kuruluş kanununda yapılacağı bildirilen teşkilat kanunu aradan yıllar geçtikten sonra ancak 1935 yılında (16 Haziran 1935 tarih ve 2800 sayılı kanun) çıkartılabildi. Bu yasa ile Başkanlık merkez teşkilatı Reis, Müşavere Heyeti, Zat İşleri Müdürlüğü, Yazı İşleri Müdürlüğü ve Mushafları Tetkik Heyeti’nden; taşra teşkilatı ise müftü, müsevvit, vaiz ve dersiamlardan oluşuyordu. Cami görevlilerinin idaresi bu yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde idi. Kanuna ekli cetvelde Reisliğe, 29 merkez ve 451 taşra olmak üzere toplam 480 kadro tahsis edilmişti.

Bu dönemde, 2800 sayılı kanunda 1939 ve 1940 yıllarında iki değişiklik yapıldı. 1930’daki ilk değişiklikte, ilk kez bir “Reis Muavinliği” kadrosu ihdas edildi.

Rifat Börekçi döneminde din hizmetlileri, tüm olumsuzluklara rağmen sabır ve özveriyle din hizmetini sürdürdüler.

Cumhuriyet devrimlerinin ardı ardına yapıldığı, bilhassa ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi doğrultusunda birtakım teşebbüsün olduğu bu süreçte, Börekçi’nin riyasetindeki Diyanet İşleri Reisliği, dinde taviz sayılabilecek hiçbir tutum içinde olmamıştır. Görüş açıklamak konumundaki görevliler, Kur’an ve Sünnetin temel hükümlerine ters düşecek söz ve davranışlardan uzak durmuşlar, İslam’ın hükümlerini olduğu gibi açıklamaktan çekinmemişlerdir. Sorumlu kişiler, Müslüman halkın dinî hislerini hırpalamaktan uzak durmuşlardır. 1926 yılında Göztepe Camii’nde Kur’an’ın Türkçe tercümesiyle namaz kıldıran Cemal Efendi’nin bu uygulamasına karşı görevden alma şeklindeki yaptırım bunun örneklerindendir.

Rifat Börekçi, Diyanet ve din hizmetlerine ilişkin zaman zaman basın açıklamalarında da bulundu. Reisliğin kuruluş tarihinden sonraki ilk Ramazan ayı 6 Nisan 1924 günü; yani kuruluşundan bir ay sonra başlamıştı. M. Rifat Börekçi’nin bu vesileyle yaptığı ve bir ilk teşkil eden basın açıklamasında verdiği mesaj fevkalade etkileyiciydi: “Hissiyat-ı diniyye cerihedar edilmemeli!”

Rifat Börekçi döneminin ilk yıllarında gerçekleştirilen önemli faaliyetlerden biri de bir Türkçe hutbe mecmuasının hazırlanıp yayınlanmasıdır. Kur’an tefsiri ve hadis tercümelerinde olduğu gibi, Türkçe hutbe mecmuası hazırlanması doğrultusundaki irade ve gerekli maddi kaynak yine TBMM’nce ortaya konmuştu. Bu karar doğrultusunda kısa bir zaman içinde Reislik, 51 hutbeden oluşan bir mecmua hazırlayarak “Türkçe Hutbe” adıyla 1927 yılında Reisliğin ilk yayınları arasında yayımladı. Bir yıl sonra da ikinci baskısını gerçekleştirdi.

Rifat Efendi’nin görev yaptığı yıllarda, başta Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsir ve Tecrid-i Sarih Tercemesi adlı hadis kitapları olmak üzere 10-15 civarında eser yayınlandı.

2. M. Şerefettin Yaltkaya (05.10. 1880-23.04.1947)

Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Diyanet İşleri Reisi (Görev Yılları: 14.01.1942-23.04.1947).

İstanbul’da doğdu. Değişik âlimlerden ders okuyarak icazet aldı. Ruûs imtihanında başarılı olarak Bayezid Camii’nde ders okutmaya başladı (1913). Çeşitli görevlerden sonra Mayıs 1924’te Darülfünun İlahiyat Fakültesi Kelam Tarihi müderrisi oldu. Ağustos 1933’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İslam Tetkikleri Enstitüsü İslam Dini ve Felsefe Kürsüsü Ord. Profesörlüğüne tayin oldu. 1942’de Diyanet İşleri Reisliğine getirildi. 23 Nisan 1947’de vefat etti. Altmıştan fazla eseri ve dönemindeki dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Diyanet İşleri Reisi olduğu yıllarda küçük hacimli üç eseri de Başkanlık yayınları arasında yayımlandı. Bunlar, Benim Dinim (1943), Dini Makalelerim (1944) ve Va’zlar (1944) adlı kitaplardır. Bunlardan Benim Dinim, çocuklara yönelik bir şiir kitabıdır ve gayet duru bir Türkçe ile kaleme alınmıştır. Ayrıca hocanın şiire yatkınlığını ortaya koymaktadır. Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin de onun tanınmış eserlerinden biridir.

M. Şerefettin Yaltkaya’nın göreve başlamasının hemen öncesinde 2 Haziran 1941’de, ezanı asli şekliyle okuyanlara ceza verilmesini öngören 4055 sayılı kanun kabul edilmiş, ayrıca 1 Aralık 1941’de teşkilat kanununda bir değişiklik yapılmıştı. Reislik yılları sırasında 1944’te yasada bir değişiklik daha yapıldı.

Din hizmetinde yaşanan sıkıntılar ve din hizmetlilerinin mağduriyetleri onun döneminde de devam etti.

“M. Şerefeddin Yaltkaya, bazı içtihat hatalarına rağmen sözü, özü bir büyük ilim adamı, açık kalpli bir insandı. Takdir veya tenkitlerini asla içinde saklamazdı. Olduğu gibi görünmenin veya göründüğü gibi olmanın tam bir timsali idi, bunun için dostları azdı. Akidesi sağlam, Peygamberimize bağlılığı çok kuvvetli idi. Peygamberimizi salâtü selâmsız, ashabını da tarziyesiz diline almazdı (…). (M. Asım Köksal, “Eski Diyanet İşleri Başkanlarımızdan Ord. Prof. M. Şerefeddin Yaltkaya”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, c. 3, sayı: 4, Nisan 1964.)

Başkanlıkta onun döneminde yedi civarında yeni eser yayınlandı.
3. Ahmet Hamdi Akseki (1887-1951)
Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Diyanet İşleri Reisi (Görev Yılları: 29.04.1947-09.01.1951).

Akseki’nin Güzelsu nahiyesinde doğdu. 1914’te Fatih dersiamlarından Bayındırlı Mehmet Şükrü Efendi’den icazet aldı. Ayrıca Medresetü’l-Mütehassısin’in Kelam ve Hikmet-i İlahiyye şubesinden birincilikle mezun oldu. Ruûs imtihanını kazanarak otuz yaşında müderris oldu. İstanbul medreselerinde müderrislik yaptı. Ara ara kürsü şeyhliklerinde bulundu. Bir ara Sebilürreşad mecmuasının Bulgaristan ve Romanya muhabirliğini yaptı. Heybeli Ada Mekteb-i Bahriye’de akaid-i diniye muallimliğinde bulundu. Burada verdiği dersleri bilahare “Dinî Dersler” adı ile üç cilt olarak kitaplaştırdı.

Milli Mücadele için Anadolu’ya geçerek vaaz ve konferanslarıyla Anadolu harekâtını destekledi. TBMM hükümetleri sırasında Şer’iye ve Evkaf Vekâleti Tedrisat Umum Müdürlüğü’ne tayin edildi (Mart 1922). Bu görevde iken medreselerin ıslahı doğrultusunda çalışmalar yaptı. Diyanet İşleri Reisliği kurulunca 1924 yılında Müşavere Heyeti azalığına getirildi. Bu görevi sırasında Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsir ile Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi’nin yayına hazırlanmasında çok önemli hizmetleri oldu. 1939’da Reis Muavini, 1947’de de Diyanet İşleri Reisi oldu. 9 Ocak 1951’de vefat etti, Cebeci Asrî Mezarlığı’na defnedildi.

Akseki’nin din ve diyanet hizmetleriyle ilgisi, sadece onun reislik yılları ile sınırlı değildir. Yüzyılın başından itibaren ülkemizdeki din hizmetleri ve din eğitimiyle yakından meşgul olmuş, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti yıllarında bu hizmetlerin resmen içinde bulunmuş, Diyanet İşleri Reisliği’nin kuruluşundan başlayıp ömrünün sonuna kadar bütün gücüyle bu yönde çaba sarf etmiştir. Yaşadığı Saltanat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde toplumsal gelişmeleri ve din hizmetlerinin problemlerini yakından izlemiştir. Makale ve kitaplarında bu konulara genişçe yer vermiştir. Her seviyedeki insana hitaben yazdığı eserlerle, halkın dinî yönden bilgilenmesine çok önemli katkıları olmuştur. Eserlerinden bir kısmı Diyanet İşleri Reisliği’nin ilk yayınları arasında neşredilmiştir. Kısaca söylemek gerekirse Akseki, çalışkanlığı, geniş kültürü ve ciddiyeti ile örnek ve saygı duyulan bir kişi idi.

Ahmet Hamdi Akseki’nin reislik görevine başladığı yıllar, din hizmetleri ve din eğitimi alanında önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. 1940’lı yılların ikinci yarısında başlayan ve özellikle 1950’den itibaren ivme kazanan demokratik açılım ve devlet politikalarında dinî alanda görülmeye başlanan yumuşamaların da etkisiyle ülkemizde din eğitiminde, dinî hayatta ve buna paralel olarak din ve diyanet hizmetlerinde bir canlanma görüldü. Gelişmelerin en önemlileri şöyle sıralanabilir:

1947 yılında ülkemizden hacca gidecekler için ilk defa olarak döviz tahsis edildi. 1949 yılında on ay süreli İmam-Hatip kursları ve Ankara İlahiyat Fakültesi açıldı; ilkokullara isteğe bağlı din dersleri konuldu. Bu gelişmeler onun vefatından kısa bir süre sonra, 1951 yılından itibaren İmam-Hatip okullarının açılmasına zemin hazırladı. 1950’de teşkilat kanununda önemli değişikliğe gidilerek Başkanlığın merkez ve taşra teşkilatı yeniden düzenlendi. Adı da “Diyanet İşleri Başkanlığı” olarak değiştirildi. 1931’de idaresi Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş olan camiler ve din hizmetlilerinin idaresi Başkanlığa iade edildi. Böylece 4503 hayrat hademesi Başkanlık bünyesine aktarılmış oldu. Hayrat Hademesi ve Yayın Müdürlükleri gibi yeni birimler oluşturuldu. Gezici vaizlik kadroları ihdas edildi. Bütün vaizler maaşlı kadroya geçirildi. Başkanlığın toplam kadro sayısı 5441’e çıkarıldı. 16 Haziran 1950’de Arapça ezan yasağı kaldırıldı. Bu karar, halk arasında olduğu gibi, Başkanlıkta da büyük bir heyecan uyandırdı. Yine 1950’de ilk kez olarak devlet radyolarında Kur’an yayınına başlandı.

Akseki, bütün bu müspet gelişmelere paralel olarak ülke genelinde âdeta bir din hizmeti seferberliği başlattı. Teşkilata gönderdiği genelgelerle cami hizmetlerine artık daha fazla ihtimam gösterilmesini, bilhassa irşad hizmetlerine ağırlık verilmesini talep etti. Ömrünün sonuna doğru “Din Tedrisatı ve Dinî Müesseseler Hakkında Bir Rapor” başlığı altında muhteşem bir rapor hazırladı. 18 Aralık 1950’de bu çalışmayı ilgili devlet ve hükümet makamlarına gönderdiği gibi ayrıca bir broşür olarak yayımladı.

Bu gelişmeler olurken, din hizmeti alanında yaşanan sıkıntılar ve bilhassa din hizmetlisine olan ihtiyaç bu yıllarda da yoğun bir şekilde sürüyordu. Başkanlığın hizmet binasının 1950 yılında bile küçük bir apartman dairesinden ibaret olması, bunun bariz bir örneğidir.

Döneminde Başkanlıkta 6-7 kadar yeni eser basıldı.