Makale

HAYATA DOKUNMAK

HAYATA DOKUNMAK
Döndü DEMİRCİ
İstanbul Sultanbeyli Vaizi

Hayat, yapılan güzel ve nitelikli işlerle anlamını bulur. Yıl 2010, aylardan Kasım, Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesi Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde Kur’an kursu öğreticisi olarak göreve başladım. Daha önce İstanbul’un bazı semtlerinde Kur’an gönüllüsü olarak çalışırken artık meslek hayatıma kadrolu olarak devam edecektim.

Yıllardır yaşadığım İstanbul’dan ayrılmak, ailem ve çocuklarımla farklı bir yerde yeni bir düzen kurmak oldukça zordu. Ancak yapılacak iş, İslam’a ve Kur’an’a hizmet olunca tüm zorlukları göze alarak yola çıkıyor insan. Allah ve Resulü’nün yolunda hicret etmek gibi yüce duygularla yüklü olarak…

Sokullu Mehmet Paşa Camii’ni ilk gördüğümde çok etkilenmiştim. Atalar yadigârı bu caminin avlusundaki eski bir medresede Kur’an eğitimi verecektim yurdumun güzel insanına. Yüksek kubbeli, içerisinde mihrabı ve bir vaaz kürsüsü bulunan bu tarihî mekânda istihdam edilmiş olmak beni ziyadesiyle mutlu etmiş, “Acaba bu mekâna layık olabilecek miyim?” endişesiyle hizmete başlamıştım. Kursumuz tek sınıflı olduğu için iki arkadaş birimiz sabah, diğerimiz öğleden sonra olmak üzere iki kalabalık bayan grubuyla derslerimizi yapıyorduk, gün geçtikçe talebelerimizin sayısı artıyordu.

Türkiye’nin batısında, Trakya olarak bilinen, daha çok Balkan göçmenlerinin yaşadığı, Avrupa ile yakın komşu olan bu yerde din hizmetinde bulunmak ayrı bir itina ve önemi haizdi. Bulunduğun bölgeyi tanımak, insanların sosyal yaşam, kültür, dinî inanç ve yaşantılarını gözlemlemek, problem ve ihtiyaçları tespit edip ona göre bir irşat stratejisi belirlemek gerekiyordu. En korktuğum şey kendimi sevdirememekti. Çünkü sevgi, insanların kalbine ve gönlüne giden en önemli yoldu. Çok şükür korktuğum olmadı, ortak nokta insanlık ve din kardeşliği olunca her şey yoluna giriyor.

Kur’an kursları ve camiler sadece din eğitimi verilen yerler değil, aynı zamanda insanların bir araya geldikleri, arkadaş edindikleri, dertlerini ve sıkıntılarını paylaştıkları sosyal yaşam alanlarıdır. Özellikle Kur’an kurslarımız hanımlar için manevi bir terapi merkezi gibiydi. Kur’an ayetlerinin okunduğu, Resulüllah’ın (s.a.s.) fem-i muhsinlerinden dökülen hadis-i şeriflerin paylaşıldığı, sahabe hayatlarının anlatıldığı bu mekânlar âdeta bir ilaç gibi insanlara tesir ediyor, huzur ve güven veriyordu. Dünyanın çeşitli sıkıntı ve imtihanlarıyla karşılaşan insanımız bu mekânlara gelerek rahatlıyor, yeni şeyler öğrenmenin, farklı bakış açıları geliştirmenin verdiği rehberlikle hayatlarını daha anlamlı kılmanın sırlarını keşfediyorlardı.

Kursiyerlerin hayatı anlama ve anlamlandırma, gaye ve hedefler edinme, bundan sonraki zamanlarını planlama hususunda bir rehberliğe ihtiyaçları vardı. İçlerinde ciddi bir enerji ve potansiyel olmasına rağmen ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Bu, hem benim hem de onların tespit ettiği manevi bir boşluktu. Öğrencilerim arasında daima hüzünlü ve ağlamaklı, gurbetçi bir kardeşimiz vardı. Hem evlenmeden önceki hem de evlendikten sonraki hayatında birçok imtihanla karşılaşmış, bu yüzden öz güveni sarsılmıştı. Buna rağmen bir şeyler yapmak ve kendini geliştirmek istiyordu. İlerleyen zamanlarda bir gün bana şöyle demişti: “Hocam siz benim hayatımı etkilediniz. Kendimi yeniden bulmam ve geliştirmem noktasında bana ışık oldunuz, Allah sizden razı olsun.” Bu sözler üzerine çok duygulandım, iyi ki buradayım ve böyle bir işle iştigal ediyorum diye Rabbime şükrettim.

Kur’an’ın bir hayat kitabı olduğunu, onu lafzen öğrenmenin yanında hayata geçirmenin asli vazifemiz olduğunu idrak ediyor, dinî algı ve bakış açılarımızı gözden geçiriyor, büyüklerimizden bizlere tevarüs eden dinî kültür ve yaşayışımızın ne kadarının doğru ne kadarının yanlış olduğunu masaya yatırıyor, inandığımız İslam’la yaşadığımız İslam arasındaki farkı anlamaya çalışıyorduk.

Hizmet hayatım boyunca benim için en önemli olan şey, insanların hayatına dokunmak, onlara yeni bir pencere açmak, küçük de olsa hayatlarına anlam katmaktı. Genciyle, yaşlısıyla, yetişkiniyle her birine vereceğim bir şeyler olmalıydı, benim de onlardan öğreneceğim.

Haseki eğitiminden sonra Lüleburgaz’a tekrar vaiz olarak görevlendirilmiştim. Burası da çok manidar. Aynı yere, aynı bölgeye ikinci kez... İlk gelişimin üzerinden tam dört yıl geçmişti. Ancak ne oradaki öğrencilerim beni unutmuştu ne de ben onları. Bu yüzden olsa gerek sık sık görüşüyor ve birbirimize dualar ediyorduk. Günlerden bir gün müftü bey beni aradı. Görme engelli bir öğrencimize Yıldız Camii’nde hatim programı yapılacağını söyledi ve benim de orada bulunup vaaz ve nasihatte bulunmamı istedi. Ben de kurstaki hoca hanımla görüştükten sonra hazırlıklarımı yapıp yola çıktım. Oraya vardığımda hanımlar toplanmış bekliyorlardı. Görme engelli kızımızla ilk kez orada tanıştım. Beraber rahlenin başına geçtik. Ben vaazı yaptıktan sonra öğrencimiz kabartma yazılı Kur’an-ı Kerim’den Yasin-i Şerif okudu ve devamında da ilahiler söyledi. Hayat akıp giderken karşılaştığımız bu güzel hadiseler bizi mutlu ediyor, salih ameller yapma hususunda bizleri yüreklendiriyordu. Nitekim baki kalacak olan da salih ameller değil miydi? Fani dünyada güzel bir iz bırakmak ümidiyle…