Makale

HAKİKAT TEKELLEŞMESİNDEN FETÖ RADİKALLEŞMESİNE

HAKİKAT TEKELLEŞMESİNDEN
FETÖ RADİKALLEŞMESİNE
Mustafa Irmaklı
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Son asır boyunca hızlı kentleşme süreci ve bilişim teknolojilerindeki olağanüstü ilerlemeler, örgütsel hareketleri semptomlar ve sonuçlar açısından daha tanınır kılarken sebepler ve etkenler açısından daha kapalı ve karmaşık hâle getirmiştir. 15 Temmuz süreciyle ortaya dökülen FETÖ ile ilgili bilgiler de çok boyutlu ve karmaşık bir yapının varlığını göstermektedir. Dolayısıyla başlangıçta olağanüstü şartlar gereği güvenlik boyutu öncelenerek ele alınan FETÖ meselesi ve din istismarı üzerinden gelişen radikal/marjinal tavırların mevcudiyeti ve motivasyonları konusu çok daha kapsamlı ve derinlikli şekilde tahlil edilmeyi gerektirmektedir.

Kalkıştığı darbe teşebbüsüyle ifşa oluncaya kadar, kullandığı ekranlar ve argümanlarla her kesime farklı imaj ve mesajlar veren FETÖ konusunda, ilk çalışmaların büyük oranda semptomlar merkeze alınarak yapıldığı, belirtiler ve tespitlerle tehlikenin bertaraf edilmesi amaçlandığı dikkat çekmektedir. Acil müdahalede semptomları öne alan bir yaklaşım makul olmakla beraber uzun vadeli ve köklü bir çözüm için travmanın sebepleri, etkenleri, gelişim süreci, unsurları gibi temel konuları merkeze alarak kapsamlı çalışmaların yapılması zorunludur. Söz konusu gerçeklik, modern dönemde daha komplike bir mahiyet kazanan sosyal meselelerde çok daha önemli hâle gelmiştir. Diğer yandan son asır boyunca İslam dünyasının maruz kaldığı küresel emperyalist politik müdahaleler, yaşanan krizleri ve travmaları bir bütün olarak ele almayı da zorunlu kılmaktadır. Bu sebeplerle herhangi bir sosyal sorunu doğru anlayabilmek için modern dönemde İslam toplumlarının içinden geçtiği süreçler başta olmak üzere, küresel politikaların toplumsal duyarlılıklarla etkileşimi ve psikososyal gerçekliklerin travmatik tezahürleri gibi konular kapsamlı ve derinlikli şekilde ele alınmaya muhtaçtır.

Ortaya çıkan tutum ve tavırlarıyla FETÖ’nün radikal bir yapı olduğu açıktır

Radikalizm son zamanlarda farklı anlamlar, betimleme ve tanımlamalar için en çok kullanılan kavramlardan biridir. Siyasal, sosyolojik, ideolojik hatta teolojik bağlamda farklı tasavvurları ifade etmekle beraber mevcut durumu devrimsel boyutta değiştirmeyi hedefleyen yönü ortak paydayı oluşturmaktadır. Bu şekliyle radikalizm toplumsal gidişata müdahaleyi merkeze alan bir yaklaşımdır. Dolayısıyla siyasaldır ve reformisttir. Radikal tavırlar geleneksel bir düşünce ya da anlayışın üzerine bina edilebileceği gibi yeni iddia ve sloganlarla da ortaya çıkabilir. Ayrıca geleneksel bir çizgi üzerine yeni ve farklı boyutlar yükleyerek eklektik bir şekle de bürünebilir. Nitekim FETÖ’nün ortaya çıkış serüveni, iddiaları ve politik hedefleri bir arada düşünüldüğünde eklektik bir görünüm arz ettiği söylenebilir.

Her halükârda radikal tavrın en belirgin vasfı aşırılıktır. Toptancılık ve savunma refleksidir. Eleştiriye tahammülsüzlüktür. Radikal birey, anlamayı değil empoze etmeyi, düşünmeyi değil dikte etmeyi tercih eder. Sakin ve diyaloğa açık olmak yerine sert, katı ve sloganist tavrı benimser. Ait olduğu grubun her şeyini olduğu gibi doğru kabul eder. Bu şekliyle birey olmaktan çıkmıştır. Kendine özgü kimliğini ve kişiliğini kaybetmiştir. Radikal birey müstakil olarak kendini gerçekleştirebilme yeteneğini zayıflattığı için ait olduğu gruptan ayrılmaktan da korkar. Bununla birlikte aşırı uçlarda gezinen bazı kişilerin zıt kutuplar arasında yer değiştirmesi de radikalizmin mutedil olmayı öteleyen hastalıklı yaklaşımının neticesidir. Radikalizmi sadece şiddete dayalı tavırla sınırlamak indirgemeci bir yaklaşım olur. Zira ideolojiden spora, siyasetten sosyal meselelere kadar her konudaki fanatik tavır, radikalizmin kapsamındadır.

Sosyal, siyasal, kültürel savrulmalar ve yaşanan travmalar radikalizme uygun bir zemin hazırlar

İnanç ve medeniyet değerleri sağlam; eğitim, kültür ve hukuk altyapısı güçlü toplumlarda radikal hareketlerin ve terör yapılarının taraftar bulması zordur. Diğer yandan kimlik bunalımları, ideolojik kamplaşmalar, gelecek umudu zayıf nesiller radikal hareketlerin istismarına müsait zeminlerdir. Nitekim tüm terör yapıları en güçlü motivasyon olarak toplumsal trajedilerden ve travmalardan beslenmektedir. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın ardından çok boyutlu kültürel sömürgeciliğe maruz kalan İslam dünyasında süregelen kimlik krizleri, Batıcılık ve yerlilik tercihleri arasındaki derin uçurum ve gerilimi tetikleyen tepeden inmeci yaklaşımlar; düzensiz ve kırılgan alternatif teklifler ve topluluklar ortaya çıkarmıştır. Modern dönemi anlamakta yetersiz kalan söz konusu oluşumlar zamanla emperyalist projelerin figüranlarına dönüşmüşlerdir. Bu bağlamda dinî görünümlü istismarcı yapıların ortaya çıkışında ve neşvünema bulmasında din, devlet ve toplum arasında yaşanan gerilimlerin olumsuz psikososyal etkileri de hesaba katılmalıdır. En açık ifadeyle din eğitiminin sistem içerisinde yeterli düzeyde ve şeffaf şekilde temin edilememesinin ciddi bir boşluk oluşturması kaçınılmazdır. Dinî değerlere bağlı bir toplumda söz konusu alandaki boşluğun endişeye sebep olması ve farklı yollarla doldurulması arayışı mukadder bir durumdur. Elbette sözü edilen etkenler yapılan ihanete asla gerekçe değildir. Ancak masum bireylerin manipülasyona uğratılma ve normal kişiliklerin radikalleşme süreçlerini anlama açısından önemlidir. Nitekim FETÖ yapılanmasının 28 Şubat süreci gibi dinî özgürlüklerin baskılandığı dönemlerde olağanüstü büyümesinin sosyolojik sebepleri gözden kaçırılmamalıdır. FETÖ hoşgörü, sevgi ve nezaket gibi sempatik tavırlarla din eğitimini ve dinî değerleri önemseyen kitlelerin dikkatini çekmiş ve samimi insanlar kolaylıkla çocuklarını bu yapıya teslim edebilmişlerdir. Söz konusu kaotik ortamların trajik bir sonucu da aşırı duygusal, öfkeli ve bilinci yaralı genç bireylerin ortaya çıkmasıdır.

Bir davranış bozukluğu ve ahlaki paradoks olarak çoklu ekran ve çoklu mesaj tercihi öne çıkmaktadır

Kâinatın öznesi ve eşref-i mahlûkât kılınan insan, hür irade sahibi özgür bir varlıktır. Dolayısıyla onun, diğer insanlarla ve eşyayla ilişkisinde dürüst ve samimi olması beklenir. Allah’a iman eden bir mümin için ise dürüst ve güvenilir olmak bir zorunluluktur. Nitekim “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud, 11/112.) ayeti ve “Allah’a inandım de ve dosdoğru ol.” (Müslim, İman, 62.) hadis-i şerifi başta olmak üzere Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin (s.a.s.) sünneti her daim müminleri doğruluğa davet eder. Dolayısıyla müminler bulundukları toplumlarda düşüncelerini, inançlarını açıkça ve nazikçe ifade ederler. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) hayatı bu duruma en güzel örnektir. O, hayatı boyunca İslam’ın ilkelerini, ırkı, rengi, statüsü fark etmeksizin herkese tebliğ etmiş ve söylediği her şeyi davranışlarıyla göstermiştir. Haddizatında İslam herkes için huzuru ve iyiliği temin eden ve bütün evrene yönelik en ideal ilkeleri ortaya koyan bir dindir. Müslümanlar için önemli olan İslam’ın tekliflerini en güzel şekilde insanlara ulaştırmaktır.

Dolayısıyla dışa dönük yüzüyle farklı görünmek, özel gündeminde farklı tasavvurlara sahip olmak Müslümanlar için gereksiz ve anlamsızdır. Bu aynı zamanda ikiyüzlü bir davranıştır. Sempati toplamak, menfaat elde etmek, hedeflerini gerçekleştirmek gibi gerekçelerle olduğundan farklı görünmenin ve çok ekranlı bir gösterişi tercih etmenin ciddi kişilik bozukluklarına sebep olması da kaçınılmazdır. FETÖ radikalleşmesinde, halka dönük yüzüyle sevgi, hoşgörü ve nezaket gibi nahif kavramlar öne çıkarken özel gündeminde sert, dışlayıcı ve acımasız bir tavrın tercih edildiği görülmektedir. Bir taraftan hamasetle desteklenen millî, yerli ve vatansever bir ekran sürekli açık tutulurken diğer yandan küresel emperyalist merkezlerle kirli ilişkiler ağı dikkat çekmektedir. Kendi iç hiyerarşisinde de çoklu ekran özelliğinin sürekli aktif olduğu anlaşılmaktadır. Saf ve samimi müntesiplere yönelik manevi duygular üzerinden alabildiğine fedakârlık edebiyatıyla emek sömürüsü yapılırken elit tabaka ve üst düzey kişiler büyük bir lüks ve şatafat içerisinde yaşamayı tercih etmiştir. Toplumsal kesimlerin ve güç merkezlerinin beklentilerine uygun ekranlar oluşturulmuş ve onların hoşuna gidecek mesajlar gönderilmiştir. Bu süreçte çoklu ekran ve mesaj perdesiyle kamufle edilen derin bir radikalleşme süreci devam etmiştir.

Hakikat tekelciliği radikalleşmeyi besleyen en ciddi saplantıdır

Radikal yapılarda eleştirel düşüncenin ötelenmesi ve farklı fikirlere tahammülsüzlük karakteristik bir tavra dönüşür. Bu anlayışta, kişilerden beklenen ideal davranış biçimi, itaat etmek ve ezberletilmiş cümlelerde hikmet aramaktır. Aynı şekilde farklı, aykırı düşünceler ve tavırlar tepkiyle karşılanır ve hatta şiddetle cezalandırılabilir. Bu bağlamda infazlar dâhil tüm cezalandırma ve aforozların, muhakeme özelliğini kaybetmiş müntesiplerin ezberlemesi ve inanması için gelişigüzel gerekçeleri oluşturulur. Böylece idealler, hedefler ve politikalar; mantıklı, tutarlı izahlarla desteklenmek yerine iman motivasyonuyla korumaya alınır. Bu labirente hapsolan kişi ise dış dünyaya ve başkalarına karşı düşüncelerini savunma becerisini kullanamaz ve bunun yerine kaba, suçlayıcı, şiddete dayalı tavırları tercih eder ve radikalizme mahkûm hâle gelir. Oysa Kur’an-ı Kerim en fazla akletmeye, tefekküre, tedebbüre vurgu yapar. Sorgulayan, aklını kullanan, özgür insanlar yetiştirmeyi hedefler.

Kendinden olmayanı hiçe sayma ve seçilmişlik sendromu radikalleşmeyi besleyen vahim bir hastalıktır

FETÖ ve benzeri yapılar müntesiplerinin zihin kodlarında kendilerinin seçilmiş olduklarına dair güçlü bir inanç inşa eder. Bu anlayışta, lider âdeta tanrısal bir kişiliktir. Olağanüstüdür. İnsanın sınırlarını aşan özelliklere sahiptir. Zira yanılmazlığına inanılan bir lider kültü inşa edildiğinde tüm hukuk ve ahlak dışı davranışlar masumiyeti kabul edilen liderin sözüyle meşrulaştırılacaktır. Müntesipler aidiyetleri sebebiyle diğer insanlardan ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Nitekim FETÖ sürekli ve en üst perdeden sloganlarla müntesiplerini tarihin karizmatik şahsiyetleriyle özdeşleştirmekte ve onların ahiretteki konumlarına dair enstantaneler anlatmaktadır. Mantık, hedef ve ideal boyutuyla izah ve motive etme yaklaşımı yetersiz kaldığında rüya gibi argümanlar kullanılarak ilgili kişiye yüklenen misyon teyit edilmektedir.

Radikalleşme sürecinin dikkat çeken çelişkilerinden biri de söylemde ilkesel ve tavizsiz bir tavır sergilenirken pratikte menfaate dayalı uygulamaların tercih edilmesidir. Ancak bu tür tutarsızlıklar da yine dinî argümanlarla meşrulaştırılmaya çalışılır. Mesela hamasetle yüceltilen bir hedef vardır ve hedefe giden her yol mübah kabul edilir. Hatalı ve tutarsız davranışlar hedefin kutsiyeti ile kamufle edilir. Dolayısıyla radikalizm müntesiplerini çelişkilere karşı kör eder.

Kısaca FETÖ radikalleşmesi insan zihninin profesyonel şekilde iğdiş edilmesine en çarpıcı örnektir. Bu zihinsel deformasyon sürecinde kişileri narsist hâle getiren aşırı yüceltmeci telkinlerden dinî kavram ve değerleri tahrif ederek şahsileştirmeye, dünyevi ikbal vaatlerinden zaafların istismarına kadar maddi ve manevi tüm enstrümanların planlı şekilde kullanıldığı görülmektedir. Böylece kişiler, sağduyulu davranma yeteneğini kaybetmekte, tutkularının esiri olmakta, hukuk ve ahlak dışı davranışları sıradan ve normal görebilmektedir. Böylece arka planındaki motivasyon ve gelişim süreçleri göz önüne alındığında FETÖ benzeri oluşumların bir cemaat olmanın ötesinde, radikal, bâtıni, kült yapılar olduğu ortaya çıkmaktadır.

Radikalleşmenin akli ve ahlaki boyutta yaptığı tahribata ve ifsada engel olmanın en kalıcı yolu istismar edilen değerlere karşı güçlü bir bilinç oluşturmaktır. Bunu temin etmek ise ancak doğru, kalıcı ve kapsamlı bir eğitimle mümkündür.