Makale

DİYANETE SORALIM

DİYANETE SORALIM

Ortaklardan birinin şirket malından (hibe ve sadaka gibi) teberruda bulunması, ödünç veya zekât vermesi caiz midir?

Ortaklar ticari faaliyetlerde birbirlerinin vekilidirler. Bu vekâlet, ticari faaliyet dışındaki alanları kapsamadığı için her birinin diğeri adına teberru yetkisi yoktur. Dolayısıyla diğer ortakların izni olmadıkça şirket malından bağış yapmaları, sadaka, ödünç (karz) ve diğer ortakların zekâtını vermeleri caiz değildir. Zira ortaklıktan maksat, ticari faaliyette bulunarak şirkete gelir sağlamaktır. Söz konusu tasarruflar ise ticari ortaklıkta aranan bu amacı gerçekleştirmez. (Merğînânî, el-Hidâye, IV, 422-423; Kâsânî, Bedâi’, VI, 71-72.)

Kadın şahsi ihtiyacını karşılamak için kocasının parasını rızası olmadan alabilir mi?

İslam dini, kocaya vermiş olduğu hak ve yetkilerin yanında, birtakım görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Bunlardan birisi de kocanın eşinin temel ihtiyaçlarını makul ve normal ölçülerde karşılama ve giderme görevidir. (Nisa, 4/34; Talak, 65/6; Bakara, 2/233.) Bu, evlilik akdinden doğan bir sorumluluk olup kadının zengin veya fakir olması, Müslim veya gayrimüslim olması sonucu değiştirmez. Ebu Süfyan’ın karısı Hind, Resulüllah’ın (s.a.s.) huzuruna gelerek “Ey Allah’ın Resulü! Ebu Süfyan cimri bir adamdır, ne bana ne de çocuklarına yeterli harcamada bulunmuyor. O görmeden malından alabilir miyim?” diye sorduğunda Allah Resulü (s.a.s.); “Kendine ve çocuklarına yetecek kadarını alabilirsin.” (Nesâî, Kadâ, 34.) buyurmuştur. Buna göre koca, eşinin normal şahsi ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal ederse kadın ihtiyacı kadarını alabilir.

Tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmak caiz midir?

İster kadın, ister erkekteki bir kusur sebebiyle tabii ilişkiyle gebeliğin gerçekleşmesi mümkün olmadığı takdirde, Din İşleri Yüksek Kurulunun 20.05.1992 tarihli kararına göre: a) Döllendirilecek yumurta ve spermin her ikisinin de nikâhlı eşlere ait olması, yani bunlardan herhangi birisinin yabancıya ait olmaması; b) Döllenmiş olan yumurtanın, başka bir kadının rahminde değil de yumurtanın sahibi olan eşin rahminde gelişmesi; c) Bu işlemin, gerek anne babanın gerek doğacak çocuğun maddi, ruhi ve akli sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağı tıbben sabit olmak şartıyla tüp bebek yöntemine başvurmakta bir sakınca yoktur. Başka kadının yumurtası veya kocası dışında yabancı bir erkekten alınan sperm ile bir kadının gebeliğinin sağlanması ise caiz değildir.

Her zaman dua yapılabilir mi, özel dua yapma vakitleri var mıdır?

İslam dinine göre dua için mutlaka uyulması gereken özel bir zaman ve mekân tahsis edilmiş değildir. Her yerde her zaman dua edilebilir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Akşama ulaştığınızda ve sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde, Allah’ı tespih edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.” (Rum, 30/17-18.) buyurularak ibadet ve duanın gün içine yayılmasının önemi vurgulanmıştır. Bununla birlikte Kur’an ve hadislerden anlaşıldığına göre gece seher vaktinde yapılan dualar daha makbuldür. (Tirmizi, Deavât, 80.) Âl-i İmran suresinin 16-17. ayetlerinde cennetlikler şöyle müjdelenir: “(Onlar) ‘Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.’ diyenler; sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah’tan) bağışlanma dileyenlerdir.” Bir başka ayette de şöyle buyurulmuştur: “Onlar, geceleri az uyurlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.” (Zariyat, 51/17-18.) Ramazan gecelerinde, Arafat vakfesinde, gece vakitlerinde, ezan okunduğu ve kamet getirildiği sıralarda, farz namazların sonunda yapılan duaların kabul edileceği hadis-i şeriflerde beyan edilmiştir. (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 166; Tirmizi, Deavât, 80, 139; İbn Mace, Sıyâm, 48.)

Bir kimse namaz kılmayan eşinden dolayı sorumlu mudur?

İslam’a göre her fert, kendi yaptıklarından sorumludur. Başkalarının yaptıklarından sorumlu değildir. Kur’an-ı Kerim’de “Hiçbir günahkâr, başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkalarını çağırsa) onun yükünden hiçbir şey (alınıp) taşınmaz. Akrabası dahi olsa (kimse onun yükünü taşımaz).” (Fatır, 35/18.) buyurulur. İslam, her insanın bir iradesi ve seçme hürriyeti bulunduğunu ve bunun sonucu olarak yaptıklarından sorumlu olacağını bildirmiştir. “Herkes kazandığı karşılığında rehindir.” (Tur, 52/21.);“Her kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” (Zilzal, 99/7-8.); “O (Allah) yaptığından sorumlu değildir. Onlar ise sorumlu tutulacaklardır.” (Enbiya, 21/23.) mealindeki ayetler buna delildir. Bir Müslüman, ibadetlerini yerine getirmezse bunun hesabını Allah’a verecektir. Diğer Müslümanlara düşen ise ona nasihat etmek ve telkinlerde (emr-i bi’l-ma’ruf) bulunmaktır. İnsanın emr-i bi’l-ma’rufa en yakınlarından, ailesinden başlaması esastır. Nitekim Hz. Peygamber’e (s.a.s.) de böyle emredilmiştir. Rabbimiz ona tebliği emrederken “(Önce) en yakın akrabanı uyar.” (Şuara, 26/214.) buyurmuştur. Hadis-i şerifte de her Müslümanın yönetimindekilerden sorumlu olduğu belirtilmiştir (Buhari, Cumua, 11; Müslim, İmâre, 20.) Eşlerin birbirlerine ve çocuklarına karşı, maddi konularda olduğu gibi manevi alanlarda da sorumlulukları vardır. Bu sorumluluk, dinin gereklerini öğretmek ve telkin etmektir. Zira Allah Teâlâ, Hz. Muhammed’e (s.a.s.) hitaben şöyle buyurur: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.” (Taha, 20/132.) Bu itibarla bir kimse, namaz kılmayan eşine, beş vakit namazını vakti içinde eda etmesi için namazın maddi ve manevi faydalarını güzellikle anlatmalı, geçmişteki ihmalkârlığından ötürü tövbeye davet ederek namaz kılmaya iknaya çalışmalıdır. Güzellikle yapılacak tavsiyelere rağmen, eşin namaz kılmamasının sorumluluğu tamamen kendisine yani kılmayana aittir.