Makale

TÜRK EDEBİYATININ ZARİF ŞAİRİ: CAHİT ZARİFOĞLU

TÜRK EDEBİYATININ ZARİF ŞAİRİ:
CAHİT ZARİFOĞLU

Türk şiirinin özgün isimlerinden yazar, şair

Cahit Zarifoğlu’nu kızı Betül Zarifoğlu’na sorduk…

İlginç ve kendine özgü yaklaşımları olan bir şair olarak biliniyor Zarifoğlu. Sizce bu ilginç yönü nereden geliyor? Onun farklı yönlerinden bize biraz bahseder misiniz?

Çok mutlu bir çocukluğu olmuş. Sonrasında ailevi problemler ve maddi zorluklarla yeni bir dönem yaşamışlar. Gergin, zorlu. Maddi zorluklar eğitimi sırasında onu hep yavaşlatmış. Bir yandan hep çalışmak zorunda olmuş. Böyle bir yükle okumaya çalışmış. Bu durum, yaşanırken ne kadar yıpratıcı olsa da hayatın farklı yönlerini tanımak açısından zenginlikler barındırıyor. Bunların iç dünyasına kattığı zenginlikle, kendine özgü fıtratı bir araya gelince Cahit Zarifoğlu oluşmuş. Böyle açıklanabilir herhâlde. Çok yönlü, çok farklı biri. Mesela çekingen, az konuşan olarak bilinen birinin Avrupa’yı otostopla gezmiş olması çok farklı iki şeyi içinde barındırıyormuş gibi geliyor bana. İki ayrı karakter gibi. Üniversite yıllarında Suadiye’de kayıkçılarla birlikte yaşadığı yerde herkes onu başka biri olarak tanıyor. Cem olarak biliyorlar. Başka isimle başka bir hayat yaşamış orada. Ama kendine ait şeyleri de koruyor, her zaman kibar ve naif. Bir de şairliği hep yanında. Lise yıllarında başlayan şiir serüveni, asker olduğunda, evlendiğinde, tasavvufa daha fazla yakınlaştığında, hayata, ahirete, dünyaya hatta savaşa bakışında bile hep yanında. Şiir yaşamına bir yandan eşlik ederken diğer yandan yaşadıklarıyla değişmiş, dönüşmüş.

“Çocukluğumdan beri çocuklarla iyi anlaşırım.” der şair Zarifoğlu. Onun sizinle iletişimi nasıldı, bir çocuğun gözünden onu bize anlatır mısınız?

Bizim evimizde baba çok görünürdü. Çok şükür. Babanın eve gelişi her gün bir şenlikti sanki. Sofrada yanına oturmak için dört kardeş ciddi çaba harcardık. Çocuklarıyla çok ilgilenen, oyunlar oynayan, çok sabırlı bir babaydı. Yazı yazdığı zamanlar bile bizi yanından uzaklaştırmaz, biz bir yandan oynarken o yazılarını yazardı. Evimizin havasına daktilo sesi hep eşlik ederdi. Evimize özel şeyler mevcuttu. Mesela bir aile defterimiz vardı. O deftere herkes ulaşabilir, ev halkı istediğini yazabilirdi. Akşam namazları birlikte kılınırdı. Babam biz uyumadan önce mutlaka masal anlatırdı. Bir babanın evlatlarına bunun gibi vakitleri istekli olarak ayırıyor olması şimdi bana çok şaşırtıcı geliyor. Çünkü insanlar artık çocuklarına sadece televizyonda izlenecek bir şey nedeniyle bile vakit ayıramıyorlar. Seyrettikleri şey, çocuklarıyla geçirecekleri vakitten daha öncelikli oluyor. Biz bu anlamda çocukluğumuzda fark etmediğimiz, sonra kıymetini anladığımız özel birliktelikler yaşamışız. Birçok baba çok daha uzun yıllar evlatlarıyla oldukları hâlde, bizim babamızla geçirdiğimiz o kısa zaman kadar vakit geçiremiyorlar yazık ki.

Kimi yazar ve şairler yazı çalışmaları için özel mekânlar tasarlar. Cahit Zarifoğlu’nun şiir yazmak için tercih ettiği özel mekânlar var mıydı?

Aslında böyle bir alanı yok diyebiliriz. Çünkü her durumda her yerde şiir yazabilen biriydi babam. Yazdığı anda özel bir yer ya da bir durum tercihi olmasa bile zannediyorum o şiirlerin oluştuğu yerler, zamanlar, durumlar, duygular vardır mutlaka. Mesela kahvaltı sofrasında arkadaşlarından biri yeni bir dergi için şiir istediğinde hemen orada cebinden kâğıt kalem çıkarıp yazmış ve o şiir, dergide yayınlanmış. O sofrada yazılmış ama onun öncesi nasıl, nerede oluştu kim bilir?

Yaşamını okumaya ve yazmaya adamış biri olan Zarifoğlu, oldukça zengin bir kültür hazinesi bıraktı bizlere. Onun en yakınındaki kişiler olarak sizin ve ailenizin bu mirastan faydalandığını söyleyebilir miyiz?

Yazmak benim için çocukluk hayaliydi diyebilirim. Bu anlamda benden şiir bekleyenleri biraz hayal kırıklığına uğratmış olabilirim. Hep bir şeyler karaladım, yazmakla ilgili yol almaya çalıştım. Yazı, dergi, kitap ve yazarlar içerisinde bir evde doğmuş olmak bu durumu tetiklemiş olabilir. Tüm bunların üstüne babamın bana imzaladığı bir kitabında “Bir gün senin de çocuklar için yazacağını tahmin ediyorum.” demesi ve benim ilk kitabımın bir masal olması tesadüf değildir sanırım. Onun dışında Cafcaf dergisinde uzun süre mizahi yazılar kaleme aldım. O yazıların derlenmesiyle oluşan Karşıyım isimli bir kitabım var. Bu anlamda genetik bir mirasa sahip olduğumu söyleyemem ama olmayı tüm kalbimle diliyorum.

Başlangıçta çocuk edebiyatına hemen hiç ilgi duymuyor hatta ilgilenenler için “Koca koca adamlar oturmuşlar masal, çocuk şiiri yazıyorlar.” diye düşünüyor. Ama sonra çocuk edebiyatının içinde görüyoruz onu. Cahit Zarifoğlu’nun çocuk edebiyatı yazarlığından ve çocuklara bıraktığı eserlerinden bahseder misiniz?

Babam bir masal anlatıcısı olarak çocuk edebiyatına görünmez bir şekilde dâhilmiş. Kendi çocukları olmadan önce de arkadaşlarının çocuklarına, yeğenlerine masallar anlatan biri, kendi çocuklarına da masallar anlatıyor. Mustafa Ruhi Şirin amcanın yönlendirmesiyle o masallar yazıya dökülüyor. Bir söyleşide babam, bu masalları, 35 yaşın üstündeki çocuklar için de yazdığını söyler. Büyüklerin de severek okuyacakları masallar diyebiliriz.

Benim okumalarımdan da çıkardığım sonuç babam çocukları çok dikkate alarak yazmış. Ciddi ciddi anlatmış. Mesela Motorlukuş kitabı, çocuklara belki de hiç anlatılamayacak, çocukların hiç anlayamayacağı bir şeyi masal diliyle ve muhteşem bir şekilde anlatır. Ayrıca ilk masallardan sonra çocuklar için yazdığı şiirler, çocuk edebiyatı adına üzerinde durulması gereken yazılar. Çocuk edebiyatı içinde şiirin çok kısıtlı bir yeri var maalesef. Gülücük kitabındaki şiirler çok genç okuyuculara, çocukça düşünebilenlere ve çocuk edebiyatına ilgi duyanlara muhteşem kapılar açar.

Cahit Zarifoğlu kimdir?

1940 yılında Ankara’da doğdu. İlkokula Siverek’te başladı. Kızılcahamam, Ankara, Kahramanmaraş’ta ilkokul, ortaokul ve liseyi okudu. Lise yıllarında güreş sporuna ilgi duydu ve Maraş Güreş Kulübüne kaydoldu. Çok iyi güreş tutan Zarifoğlu, lise son sınıfta pilotluğa merak saldı. Sonunda bir yolunu bulup Türk Kuşu Kampına katıldı. Üç ay kurs gördü ve C brövesini aldı. Planörle uçtu ve motorsuz uçak kullanmaya başladı. Üniversite öğrenimine devam ederken bir yandan şiir yazmayı sürdürdü, bir yandan da hayatını idame ettirmek için çalışmaya başladı. Yol Dergisi´nde musahhihlik yaptı, Maraş Lisesinde okurken edebiyatla ilgilenen bir arkadaş grubuna dâhil oldu. Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan, Rasim Özdenören ve Alaeddin Özdenören gibi ileride şair, hikâyeci ve yazarlar çıkaracak bu gruptaki arkadaşlarıyla Hamle adlı okul dergisini yeniden çıkardı. Bir taraftan da Maraş’taki mahallî gazetelerde sanat-edebiyat sayfaları hazırlıyorlardı. 1962’de tek sayılık Açı dergisini çıkardı. Aynı yıl İstanbul’da Sezai Karakoç’la tanıştı. Yeni İstiklâl gazetesinin sanat-edebiyat sayfalarında Abdurrahman Cem adıyla şiirler yayımladı (1965). 1966’da Diriliş dergisinde şiirleri, “İns” adlı uzun hikâyesi yayımlandı. Şiirleriyle Yeni Dergi, Soyut, Türk Dili, Papirüs gibi dergilerde de göründü. Edebiyat dünyasında tanınmaya başladığı bu yıllarda ilk kitabı İşaret Çocukları’nı çıkardı. Diriliş’te yazmayı sürdürürken 1969’dan itibaren Ankara’da Nuri Pakdil’in çıkardığı Edebiyat dergisinde bazı ürünleriyle yer almaya başladı. Bu derginin yayınları arasında şiir ve hikâye kitapları çıktı (1964). 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünü tamamladı. 1976’da arkadaşları Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören’le beraber Mavera dergisini kurdu. Bu verimli yeni çalışma döneminde derginin yönetimine katıldı, gençlerle yazışmalar yaptı, şiir ve yazılarını yayımlamayı sürdürdü. Dergiyle birlikte kurdukları Akabe Yayınları arasında şiirleri ve günlükleri kitap hâline getirildi. Bunlara ardı ardına çıkan çocuk kitapları eklendi. Yönelişler, şiirlerinin yayımlandığı bir başka dergi oldu. 1984’te Türkiye Yazarlar Birliğince kendisine çocuk edebiyatı dalında ödül verildi. İslam coğrafyasının değişik bölgelerinde Müslümanlara uygulanan zulüm ve baskılar, yaşanan acılar, savaş ve ölümler karşısındaki tepkileri şiir ve yazılarına yansıdı. Zarifoğlu, bir taraftan da Millî Gazete, Yeni Devir gazeteleriyle İslâm ve Gülçocuk dergilerinde Ahmet Sağlam, Vedat Can gibi adlarla yazılar yazdı. Son şiirlerinden birkaçı Yedi İklim dergisinde çıktı. Son şiir kitabı Korku ve Yakarış yayımlandığında (1986) şair olarak ününün doruğundaydı. Yakalandığı pankreas kanserinden kurtulamayarak 7 Haziran 1987’de öldüğünde İstanbul Radyosu’nda denetçi idi. Ölümünün ardından şairler, yazarlar ve bilginlerin de katıldığı bir cenaze merasimiyle Beylerbeyi Küplüce Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ardından şiirler yazıldı, geleneğe uyularak vefatına tarih düşürüldü.