Makale

TÜM RENKLERİ GÖREBİLMENİN ADI: UMUT

TÜM RENKLERİ GÖREBİLMENİN ADI: UMUT

F. Betül YILMAZ EMİNSOY
Aile Danışmanı

UMUT NEDİR?

Umut (ümit), bir kimsenin yaşadığı olay ve durumlarla ilgili olumlu sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair duygusu, düşüncesi ve inancıdır. Yaşanmakta olan andan sonrasının daha güzel, daha iyi, daha rahat olmasını dilemek, beklemek ve öyle olmuşçasına ferah hissetmektir.

Pozitif psikoloji, umudu, insanın doğuştan gelen temel yeteneklerinden birisi olarak ele alır, yani umut aynı zamanda kişiliğimize dair bir işarettir.

Umut, hayatın akışında doğal olarak bulunan, yalnızlık, sıkıntı, ayrılık, ölüm, hastalık, acı çekme, belirsizlik gibi zor ve stresli durumlarla başa çıkmayı sağlayan bir kaynaktır. Umut düzeyi yüksek kişilerin aile ilişkileri ve diğer beşerî ilişkileri daha pozitif seyretmektedir. Yapılan araştırmalar yüksek umut düzeyinin ağrıyla, acıyla başa çıkmada önemli bir etkiye sahip olduğunu, dayanıklılık ve esnekliği artırdığını, sağlık problemlerini önleyici donanıma sahip olma konusunda belirleyici olduğunu ortaya koymuştur.

UMUT NEREDEN BESLENİR?

Dinî inançlar: Umudun en derin, en zengin kaynaklarından biri şüphesiz inançtır. İslam inancı umutsuzluğu kesin olarak yasaklamış, umutlu olmayı net bir şekilde ve tekraren emretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın rahmetinden umudu kesenlerin ancak kâfirler olabileceğini bildiriyor (Yûsuf, 12/87). Hatalarımızda, günahlarımızda, haddi aştığımızda da yine bir ayet-i kerime bizi umuda davet ediyor; “Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Zümer, 39/53) Bağışlanma umudu, beraberinde hatayı düzeltme çabasını getirirken umutsuzluk; düzelmenin, iyileşmenin yolunu kesmiş oluyor. Yine Kur’an-ı Kerim bize rahat zamanlarımızda sevinip bir sıkıntıya düştüğümüzde umutsuzluğa kapılmamızın bir çeşit nankörlük olduğunu hatırlatıyor ve yine bize umudu emrediyor (İsrâ, 17/83 ve Rûm, 30/36).

Sonsuz bir kudrete dayanmak, duasına icabet eden bir yaratıcıya inanmak insana hayatın zorluklarını ve belirsizliklerini daha kolay göğüsleme gücü vermektedir. Çünkü sonsuz kudret ve merhamet sahibi olan Allah, kulunu maddi ve manevi sıkıntılar karşısında asla yalnız bırakmaz.

Anlamlı amaçlara sahip olma: Sabah uyanmak için bile bir amaca ihtiyaç duyar insan. Yapacak işi, varılacak hedefi olan insan için sabah uyanamamak, ayılamamak diye bir şey söz konusu değildir. Umudu besleyebilmesi için amaçlarımızın anlamlı ve gerçekçi olması gerekir. Kendini ve potansiyelini iyi bilmeden edinilen amaç hüsranla sonuçlanacaktır. Benzer şekilde umudu kendi çabamıza değil de bir kurtarıcıya bağlamak da gerçekçilikten uzak olacak ve beraberinde hayal kırıklığı getirecektir.

Sosyal destek: Umut ile yakın ilişkiler arasında güçlü bir bağlantı var. Aile ilişkileri daha sağlıklı, arkadaşıyla, dostuyla, komşusuyla bağları sağlam olan, sosyal destek alabilen ve verebilen bireyler için zor zamanlarda umudu kaybetmemek daha mümkündür.

Öz güven, öz saygı: İnsanın kendine güveni ve saygısının olması umudu besler. İnsanın kendini sevebilmesi, sayabilmesi için kendine emek veriyor olması gerekir. Zaman ve emek harcanmayan, yatırım yapılmayan şey gözden kolay çıkarılır; insan, umudunu ve dolayısıyla yaşam doyumunu yüksek tutmak istiyorsa kendiliğinin inşası için durmadan düşünmek, öğrenmek ve gelişmek zorundadır.

Problem çözme becerisi, çözüm odaklılık: Hayat, akıp giderken bizden de o akışın ritmine ayak uydurmamızı istiyor. Olan biten hiçbir şey hayatın, zamanın akışını durdurmadığı gibi bizim de karşımıza çıkan problemlere takılıp kalmak yerine çözüm üretmemiz gerekiyor, aksi takdirde ritim bozuluyor.

Geçmiş olumlu deneyimler: “Sabah ola hayrola.” ya da “Gün doğmadan neler doğar.” deriz mesela. İşimizin feraha çıkıp çıkmayacağına tasalanırız ama gecenin ardından sabahın gelmeyeceğini düşünmeyiz hiç. Çünkü sayısız kere deneyimlemişizdir ne kadar uzun ne kadar karanlık ne kadar zor olursa olsun gece mutlaka sabaha kavuşur. Sabahın olacağına dair kuvvetli bir inancımız oluşmuştur. Daha önce aştığımız engelleri, derman bulan dertlerimizi, iyileşen hastalıklarımızı, çabamızın sonunda gelen başarılarımızı adamakıllı düşünerek hiçbir derdin kalıcı olmadığına inanırsak bugün de yarına dair gerçek bir umut duyabiliriz.

UMUTLU BİR İNSANLA UMUTSUZ BİR İNSAN ARASINDAKİ FARK

Umutsuz insan, kendini kendi elleriyle kurban psikolojisine hapseder, o hapisten çıkabilmek için bir kurtarıcı bekler durur. Mutsuzluğu, çaresizliği, pasifliği bir kader olarak görür; bunun sonucunda ya isyan eder ya da her şeyi öylece kabullenir.

Umutlu insan ise çare arar, yardım ister, çözüm üretmeye çalışır, cesaret gösterir. İçinde bulunduğu zorluklar için bir suçlu aramaz ya da kurtarıcı beklemez. Hatasını ve eksiğini anlamaya çalışır, kabul eder ve gelişim gösterir.

UMUT ÖĞRENİLEBİLİR, ARTIRILABİLİR BİR ŞEY MİDİR?

Evet. Hem mizacımız hem de içine doğduğumuz çevre başlangıç noktamızı belirliyor. Çocukluk döneminde etrafımızda umut düzeyi yüksek bireyler var ise bunların modellenmesi sonucu umutlu olmayı öğreniriz. Umut, iyimserlik, hedefe odaklanma gibi yetenekler sosyal öğrenmenin bir parçasıdır ve ilk çocukluk yıllarında edinilir. Bu anlamda çocuğun ailesiyle olan bağı yetişkinliğindeki umut düzeyini önemli ölçüde belirleyebilir.

İlerleyen yaşlarda da modellemeye devam ederiz, etrafımızdaki insanların ortalaması oluruz, bu sebeple etrafımızda umut düzeyi yüksek kişilerin olması bizim umutlu oluşumuza katkı sağlar.

Umudu artırmak için inancımıza sarılabiliriz, ailemiz ve diğer yakınlarımız ile bağlarımızı kuvvetlendirebiliriz, yardım isteyebilen/alabilen ve yardım verebilen biri olabiliriz, amaçlar edinip o amaçlar için emek verebiliriz, sorunların çözümü ve amaçlarımızın gerçekleşmesi için yeni yollar arayabiliriz, hedefe giden yolu da yani sürecin kendisini sevmeye çalışabiliriz.

Tüm bunlarla birlikte kendi kendimize işin içinden çıkamadığımızda atmamız gereken adımlardan biri uzman yardımı almaktır. İnsanların umut düzeylerini artırmaya yönelik geliştirilmiş bir “umut terapisi” de vardır. Umut terapisinin amacı, kendilerine uygun hedefler belirleyebilmeleri, o hedefe ulaşabilmek için yeni yol ve yöntemler geliştirebilmeleri ve hedefe ulaşabilme noktasında öz güvenlerini artırabilmeleri konusunda danışanlara destek olmaktır.

SIKINTILI SÜREÇLERİ YÖNETEBİLMENİN UMUT İLE İLİŞKİSİ

Umut, tutunulacak son dal değil, ayağa kalkmanın ilk adımıdır. Umut, pembe bir rüya da değil, karanlıkta önce grileri sonra diğer renkleri seçebilmektir. Umut bize hayatın tozpembe olmadığı gibi simsiyah da olmadığını gösterir. Hayatı mutlu zamanlar ve mutsuz zamanlar, acı çekmek ve keyfine bakmak, iyi insan olmak ve kötü insan olmak gibi siyah ve beyazlara bölmek yerine diğer renkleri görebilmektir umut. Hayat, karanlık ve aydınlık renklerin, küçük ve iç içe geçmiş parçalardan oluşturduğu bir mozaik; her rengin bir anlamı, bir gereği, bir görevi var. Umut pasif bir tevekkül hâli asla değildir, tevekkül de zaten eylemsizlik değil olana rıza göstermek ve olmakta ve olacak için çabalamaya devam etmektir. Olan biten hakkında en üst düzeyde farkındalığa ulaşıp “Bu şartlar altında kabul alanıma girenler neler, etki alanıma girenler neler?” ayrımını yapabilmek umudun şartıdır. Yapılan araştırmalara göre ölüm, hastalık, afet ve her türlü kayıp hâli ile gelen stres ve travmanın olumsuz etkileri karşısında umut güçlü bir tampon görevi görüyor. Öyleyse hayatın zorluklarıyla karşı karşıya kaldığımızda ayağa kalkmak için ya da zorluklar içinde debelenen bir yakınımızın elinden tutmak için atabileceğimiz ilk adım, umudu beslemek, artırmak olmalıdır.