Makale

FARKIMIZ FARKLILIĞIMIZDIR

FARKIMIZ FARKLILIĞIMIZDIR

Ayşe Nur ÖZKAN
İstanbul Kadıköy Vaizi

“Doğrusu Allah Âdem’i arzın her tarafından aldığı bir avuç topraktan yaratmıştır. (Bundan dolayıdır ki) insanlar toprağın çeşitli renklerini (veya özelliklerini) taşımaktadırlar. Onlardan kırmızı, siyah, beyaz ve bunların arası (renkte olanlar) vardır. Ayrıca yumuşak huylusu, sert huylusu, kötüsü ve iyisi de mevcuttur.” (Ahmed b. Hanbel, IV, 400.)

Farklılıklarımız zenginliğimizdir

Yaratılmış hiçbir şey kendi türünden de olsa başka bir varlığa tam olarak benzemez. Hepimiz inanç, duygu, sosyal ve ahlaki yönlerimizle çok farklı özelliklere sahibiz. Rabbimizin varlık üzerindeki tecellisidir bu. Parmak izimiz, göz retinamız, duyularımız, kişilik özelliklerimizle her birimiz orijinal, benzersiz bireyleriz.

Genetik mirasımız, çevremiz, yaşantılarımız ve ideallerimiz bizi tüm diğer insanlardan hatta ikizimizden bile ayırır. “İkisini de biz yetiştirdik, ikisine de aynı kuralları uyguladık ama sonuç çok farklı.” şeklindeki cümlelerle ifade eder ebeveynler kendimize özgü biricik yönlerimizi. İlişkilerimiz, bir problem karşısındaki tepkilerimiz, mutluluk ve hüznü gösterme şeklimiz, seçimlerimiz gibi pek çok davranışımızın altında kendimize has özelliklerimiz yer alır.

Tüm insanlar birbirine benzeseydi hayatımız nasıl olurdu?

Bazen farklılıkları istenmeyen, olumsuz durumlar olarak görebiliriz. Çok sakin, yavaş bir annenin, hareketli, yerinde duramayan bir çocuğa sahip olması, dışa dönük bir karakterin içe dönük biriyle aynı odayı paylaşmak zorunda kalması, bizden farklı düşünen, hareket eden, farklı yaşayan kişilerle aynı ortamda bulunmak bize zor gelebilir. Bizim gibi düşünen, bizim gibi hareket eden, olaylara bizim bakış açımızdan yaklaşan insanlarla yaşamak konfor gibi gözükebilir. Dünyaya gelen her çocuk tıpkı anne ve babasının özelliklerine sahip olsa tıpatıp onlara benzese var olmanın ne anlamı olabilirdi ki?

Farklılıklarımızı ortadan kaldırıp fiziksel, sosyal ve manevi anlamda birbirimizi dönüştürmeye yönelik her hareket Rabbimizin bize sunduğu imkân ve zenginlikten mahrum kalmak, yaratılışın arkasında yatan hikmeti görememek demektir. Bizi diğerlerinden ayıran özelliklerimizi, kişisel yetenek ve özel fırsatlar olarak görüp doğru bir şekilde değerlendirebilirsek hayatımız zenginleşir.

Herkes aynı şeyi düşünüyorsa hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir

Bireysel farklılıklarımızı görmezden gelerek yok etmeye çalışmanın nasıl bir kayıp olacağını R. H. Reeves, “Hayvan Okulu” isimli öykü üzerinden anlatır. Öykünün kahramanları olan tavşan, kuş, balık, sincap, ördek ve diğer hayvanlar birlikte bir okul kurmaya karar verir. Her biri bir öğretim programı hazırlar. Kuş uçmanın, balık yüzmenin, sincap ağaca tırmanmanın öteki hayvanlar da kendi özelliklerinin programda yer alması için diretirler. Sonuçta programa hayvanların tamamının istedikleri dersler konur. Eğitime katılan her hayvan, bütün dersleri almak zorundadır. Tavşan koşma dersinde en başarılı hayvandır. Hiçbiri onun gibi koşamaz. Ama öteki hayvanlar, tavşanın uçmayı öğrenmesinin iyi bir zekâ ve duygu eğitimi olacağı konusunda diretirler. Böylece tavşan uçma dersine de katılmak zorunda kalır. Ona “Haydi, uç bakalım tavşan.” denir. Zavallı küçük tavşan havaya sıçrar, yere düşer bir bacağı kırılır, kafatası çatlar. Beyni zedelendiği için daha sonra iyi koşamaz bile artık. Dolayısıyla koşma dersinden “pekiyi” yerine “iyi” alır. Uçma dersinden de hiç olmazsa çabalayıp denediği için orta alır. Eğitim programını hazırlayan kurul sonuçtan memnundur. Benzer bir durum kuşun başına gelir. Uçma dersinde çok başarılıdır, havada taklalar bile atar ve “pekiyi” alır. Ama onun da bir köstebek gibi toprağı kazması istenir. Tabii, kuşun kanatları zedelenir, gagası kırılır ve bir daha doğru dürüst uçamaz hâle gelir. Kurul ona uçma dersinden orta verdiği için memnundur. Sonuçta sınıfın birincisi yılan balığı olur, çünkü her şeyi biraz becerebilmiştir.

Hepimiz hakikatin farklı renkleriyiz

Hucurat suresinin 13. ayetinde Rabbimiz tanışıp kaynaşmamız için farklı milletlere ayrıldığımızı açıklar. Bizi birbirimizden ayıran özelliklerimiz kişiliğimiz, kimliğimiz, milletimiz, ırkımız, yeteneklerimiz üstünlük yarışına evrildiği zaman kazanç yerine kayba dönüşür. Üzerimize düşen görev bize verilen özellikleri doğru kullanabilmek, Rabbimizin razı olacağı davranışları sergilemek, sorumluluklarımızı en güzel şekilde yerine getirmektir.

Kur’an-ı Kerim’de bizlere örnek gösterilen peygamberlerin kendine has kişilik özelliklerine tanık oluruz. Hz. Musa’nın yanına kardeşi Harun’u istemesi iki farklı karakterin birleştiğinde ortaya çıkan gücü ve zenginliği hatırlatır bize. Celal özellikleri baskın olan Hz. Musa, yanına halim özellikleri ile temayüz etmiş kardeşi Harun’u alarak daha güçlü ve tamamlanmış bir şekilde Firavun’a gider.

Peygamber Efendimizin bireysel ve sosyal ilişkilerinde çok farklı kişilerle muhatap olduğunu öğreniriz siyer kitaplarından. Dışa dönük, içe dönük, meraklı, aceleci, sakin, hırslı pek çok farklı özelliğe sahip kişilerin peygamberî terbiye içinde zenginlik kaynağına dönüştürüldüğünü görürüz. Bireyleri, birbirine benzetmek yerine, İslam’a en uygun şekilde hizmet edebileceği sahalarda istihdam etmesi Peygamberimizin psikolojik, sosyolojik ve siyasi başarısıdır.

Cafer b. Ebu Talib öncülüğünde bir grubu Habeşistan’a gönderir Peygamberimiz. Abdullah b. Huzafe es Sehmi’yi İran kisrasına, Dihye b. Halife’yi Bizans imparatoru Hekaklius’a, Hatıb b. Ebi Beltea’yı Mukavkıs’a gönderir. Hepsinin ortak özelliği, dışa dönük, özgüveni ve hitabet kabiliyeti yüksek, cesur, yeniliklere açık, iş bitirici kişiler olmalarıdır.

Şair ruhlu kişiler Peygamberimizin yanında yeteneklerini en doğru ve en güzel şekilde sergileyerek varlıklarını sürdürür. Hasan b. Sabit, Ka’b b Malik, Abdullah b. Revaha müşrikleri zemmeden, Peygamberimizi öven şiirleri ile İslam’a farklı şekilde hizmet eden şairlerdir.

Mus’ab b. Umeyr genç yaşına rağmen, nezaketi, yumuşak tavırları, mizacındaki letafeti sebebiyle irşat ve tebliğ vazifesi ile görevlendirilirken, Ebu Talha, Abdurrahman b. Afv gibi paylaşma ve yardımlaşma yönleri kuvvetli, cömert, yardımsever kişiler topluma yönelik hizmetlere öncülük etmişlerdir.

Farklılıklarımızı imtihana değil imkâna dönüştürdüğümüzde kazanırız

Birlikte yaşadığımız kişileri, kendilerine özgü yönleri ile kabul edip tek bir karaktere dönüştürmemek ilahi kudretin yaratılışta insana sunduğu farklılıklara saygı duymak demektir. Rabbimizin ruhu, zihni, duygusu, düşüncesi, hareketleri diğerinden farklı bireyleri, birbirine muhtaç bir şekilde yaratmasının vardır muhakkak bir hikmeti.

Marifet bu hikmeti görebilmek, farklılıklarımızı imtihana değil kazanca dönüştürebilmektir elbet.