Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN


Dr. Yüksel Salman

Bir şeyi korumak, sakınmak, ıslah edip düzene koymak gibi anlamlara gelen takva, Allah’a boyun eğerek, yasakladığı şeylerden kaçınmaktır. Kur’an’ın ifadesiyle insan için en hayırlı azıktır takva. (Bakara, 197) Bireyin iç dünyasını huzura kavuşturan, kişiye davranış ahlâkı ve sorumluluk duygusu kazandıran üstün bir erdemdir. Takva, bildiğimiz korkunun ötesinde; Allah’a olan derin saygıdan neş’et eder ve korku ile sevgiyi içeren özel bir anlamı ihtiva eder. Kur’an’da en çok bahsi geçen kavramlardan biri olan takva, insanı haddi aşmaktan ve günaha düşmekten koruyan bir kalkandır. Bu yüzden Cenab-ı Hak, insanı takva sahibi olmaya ve takva üzere yarışmaya davet eder. (Maide, 2)

Takva, insanın Allah ile olan ilişkisinde en belirleyici unsurlardan biridir. Çünkü takvanın en başta gelen anlamı; Allah’a ortak koşmaktan, küfür ve nifaktan korunarak kâmil bir imana sahip olmak şeklinde ifade edilir. Takvada insanın yaşaması gereken ikinci aşama ise, kişinin iman sahibi olduktan sonra büyük günahları işlemekten, küçük günahlarda ısrar etmekten kaçınması, dinî vecibelerini yerine getirmesi ve yasaklardan uzaklaşmasıdır. Böylece, bütün benliğiyle Allah’a yönelen insan, O’nun katında en yüksek mertebeyi elde eder. Kur’an-ı Kerim; renk, ırk, soy, zenginlik, makam ve mevki gibi yapay üstünlük sebeplerine itibar etmeyerek üstünlüğü evrensel bir ilke olarak “Sizin Allah katında en asil, en şerefliniz takvâda en derin olanınızdır” (Hucurât, 13) buyruğuyla ilân eder.

Müttaki insan, görev ve sorumluluklarının bilincinde olan kişidir. Bu açıdan takva sahibi kişi, söz ve davranışlarında ölçülü, Allah’ın koyduğu sınırlar çerçevesinde hareket etme konusunda sebatkârdır. Yüce Allah’ın bizden istediği de budur: “Ey iman edenler! Allaha karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Âl-i İmran, 102)

Çağımızda yaygınlaşan güç, otorite ve hükmetme gibi sanal üstünlük telâkkilerine karşın, üstünlük ölçüsü olarak takvayı esas alan İslâm dini, Kutlu Nebi Hz. Peygamber’in diliyle “Ne bir Arab’ın Acem’e, ne de bir Acem’in Arab’a takvadan başka hiçbir üstünlüğü yoktur” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 411) ilkesini on dört asır öncesinde ilân etmiştir. Bu temel kıstas günümüzde de kişisel mutluluğumuzun yanı sıra, toplumsal birlikteliğimizin ve küresel barışın anahtarı olacak niteliktedir.

Bilindiği gibi İslâm âlemi Hz. Peygamber’in dünyayı şereflendirdiği günü yüzyıllardır bir bayram havası içerisinde kutlamayı sürdürmektedir. 1989 yılından bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Diyanet Vakfıyla birlikte ‘Kutlu Doğum Haftası’ adı altında, Hz. Peygamber’in doğumunu çeşitli etkinliklerle kutlamaktadır. Bu merasimler çerçevesinde yapılan faaliyetlerin amacı; Sevgili peygamberimizi daha iyi anlamak, anlatmak ve evrensel ilkelerini bütün dünya ile paylaşmaktır.

Bu sayımızı takva merkezli hazırladık. Böylece, bireysel ve toplumsal kazanımları yanında Yüce Yaratıcı katındaki değeriyle de takva erdemine dikkat çekmek ve bu konuda yeniden bir farkındalık oluşturmak istedik. Sizleri birbirinden değerli kalemlerin yazılarıyla baş başa bırakırken, Kutlu Doğum Haftanızı ve millî bayramlarımızdan olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı tebrik ediyorum.
Bir sonraki sayıda yeniden buluşmak ümidiyle.