Makale

ARINMANIN EN KOLAY YOLU: İYİLİK

ARINMANIN EN KOLAY
YOLU: İYİLİK
Dr. Öğretim Üyesi Sema ÇELEM
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
“Kim iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır; kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.”
(En’âm 6/160)
Geçici dünya hayatında insanı pek çok nimetiyle ikramlandıran yüce Allah, gerçek ve kalıcı hayatta nimetlerinin devamı için onu sınava tabi tutmakta ve insana tercih hakkı sunarak kendi sonunu elleriyle hazırlama/düzenleme fırsatı vermektedir. İnsan ya iyi olur, iyilik yapar ve iyiyi ister, böylelikle iyilerin yurdunu hak eder:  “Şüphesiz iyiler cennettedir.” (İnfitâr, 82/13) Ya da dinin kötü olarak vasıflandırdığı şeyleri yapar, Allah’ın razı olmayacağı işlerle uğraşır ve kötülerle birlikte cezasını çeker: “Kötüler ise kesinlikle cehenneme gireceklerdir.” (İnfitâr, 82/14)

Hesap gününde bir iyilik getiren on misliyle mükâfatlandırılır. Bu, iyiliklere verilen karşılığın en azıdır. Çünkü iyiliğe yedi yüz katına kadar sevap verilebilmektedir (Bakara, 2/261). Kötülük ise Allah’ın kullarına olan merhameti gereği daha fazlasıyla değil, sadece misliyle muamele görür (Sâbûni, Safvetü’t-tefâsir, II/273). Bir kimse bir iyiliğe niyet eder de onu yapmaya fırsat bulamazsa yapmış gibi sevabına nail olur.

Allah (c.c.), iyiliği çoğaltacağını vadetmiştir: “Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez; o zerre, bir iyilik ise onu katlar, kendi katından da büyük mükâfat verir.” (Nisâ, 4/40) Hiç kimse Allah’tan daha fazla iyiliklere iyilikle karşılık veremez (Mukatil b. Süleyman, Tefsir-i kebir, I/359).

Kur’an-ı Kerim’de ihsan, hayr, birr, kerem, salah, lütuf gibi kelimelerle ifade edilen iyilik dilimizde genel anlamıyla “karşılık beklemeden yapılan yardım” (TDK) olarak anlaşılır. Ancak gerçek iyilik bundan daha kapsamlı olarak iman ve ahlakı tamamlayan, yapıldığında ibadet sayılan pek çok davranışı içine alır. Nitekim Bakara suresi 177. ayet iyiliği tanımlarken Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman etmekten, kişinin sevdiği mallardan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcamasından, namazı kılıp zekâtı vermesinden söz etmektedir.

Kur’an’da iyilik anlamında ihsan “başkasına yapılan iyilik ya da kişinin içinde mevcut iyilik” olmak üzere iki anlamda kullanılır. İyiliğin, anlam bulması ve dinî bir değer ifade etmesi için imandan sonra gerçekleşmesi gereklidir. Salih amel ve iman birbirini tamamlayan iki kavram olarak Kur’an’da karşımıza çıkmaktadır: “Erkek olsun kadın olsun, kim inanmış bir insan olarak dünya ve ahirete yararlı işler yaparsa kesinlikle ona güzel bir hayat yaşatacağız ve böylelerinin ecirlerini de muhakkak surette yapmış olduklarının daha güzeliyle vereceğiz.” (Nahl, 16/97). Allah, iyilik yapan kullarını muhsin olarak isimlendirir, onları sever (Bakara, 2/195) ve iyiliklerini zayi etmez (Yûsuf, 12/90).

Hayr “İyilik, herkesin elde etmek istediği mesela akıl, adalet, fazilet ve faydalı şey gibi arzu edilen şeylerdir.” (Rağıb el-İsfehani, Müfredat, 364). Birr kelimesi ise “hayırlı işleri genişçe yaymak” anlamındadır. Allah için kullanıldığında “mükafat ve sevap vermek” kul için kullanıldığında “itaat etmek, bağlılık göstermek” anlamına gelmektedir (Rağıb el-İsfehânî, Müfredât, 128). Birr; iman, ibadet ve ahlaka dair bütün iyi hasletleri kapsayacak genişlikte bir kavramdır (Birr, DİA, VI, 204).

Tûr suresi 28. ayetinde Allah’ın isimlerinden biri olarak kullanılan “el-berr” kavramı “Yüce Allah’ın bütün mahlukatına rahmetiyle muamele etmesi, takva sahibi kullarına kat kat sevap vermesi, niyetlendiği güzel işleri yapamayanları ve niyetlendiği kötü işlerden vazgeçenleri bile ödüllendirmesi, asileri ise sadece işledikleri günahlar kadar cezalandırması” anlamına gelmektedir (Kur’ân Yolu Tefsiri, DİB, VI, 145).

Lokman Hekim’e ait olduğu söylenen “Allah’ı ve ölümü unutma! Yaptığın iyiliği ve sana yapılan kötülüğü unut!” şeklindeki nasihat, zımnen iyiliğin karşılık beklemeden yapılması gerektiğini dile getirmektedir. Başkaları görüp takdir ya da teşekkür etsin, onlar da benzerini bize yapsın diye değil, insanın iç dinginliği ve huzuru için tercih edeceği bir davranıştır iyilik.

İyilik, insanı yücelttiği gibi arındırır da. “Gündüzün iki tarafında, gecenin de gündüze yakın saatlerinde namaz kılın. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri yok eder.” (Hûd, 11/114) ayeti, icra ettiği günahtan sonra pişman olan bir sahabenin Hz. Peygamber’e (s.a.s.) gelerek durumu anlatması üzerine nazil olmuştur. Bu adam sonra Hz. Peygamber’in arkasında farz namazı kılar. Namazdan sonra Efendimiz, “Sen abdest alıp bizimle birlikte namaz kıldın değil mi?” diye sorunca “Evet” cevabını verir. “İşte bu, yaptığına kefarettir.” buyuran Peygamberimiz, işlediği günahın yaptığı bir iyilikle affedilebileceği cevabını vermiştir (Mukatil B. Süleyman, Tefsir-i kebir, II, 266).

İyilik fıtri bir durumdur. Selim bir kalp tarafından üretilir. İmana açık bir yüreğin işidir. Kötülük, onu yapmaya alışık olmayan için bir yüktür ve sahibini üzmesi imanla alakalıdır. Bu yüzden Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) “Kim bir iyilik yaptığında seviniyor, bir kötülük yaptığında üzülüyorsa o mümindir.”  buyurmuştur (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 399). İman sahibi olan kimseler iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar (Tevbe, 9/71). İnsanları iyilikten alıkoymaya çalışanların imanına nifak karışmıştır. Tevbe suresi 67. ayette münafıkların özellikleri anlatılmış, onların “insanları kötülüğe özendirdikleri ve iyiliği engelledikleri” dile getirilmiştir.

İnsan kendisi için de iyilik istemeli ama bunu dünya ile sınırlamamalıdır. Müminin yapacağı “Rabbimiz, bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.” duası (Bakara, 2/201), “afiyet, iyi bir eş, geniş rızık, faydalı ilim, salih amel” gibi dünyadaki bütün hayırları içine toplar. Ahiret için istediği iyilik ise “korkudan emin olmak, hesabın kolaylaşması ve cennete girmek” gibi daha büyük güzellikleri içine alır (İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, II, 559).