Makale

GEÇMİŞTEN GELECEĞE AÇILAN MEDENİYET KAPILARI: KÜTÜPHANELER

GEÇMİŞTEN GELECEĞE AÇILAN MEDENİYET KAPILARI:
KÜTÜPHANELER
Nurettin MİDİLLİ
Kütüphaneler geçmişin kültür birikimini, medeniyet mirasını günümüze taşıyan ve geleceğe taşıyacak olan kurumlardır. Kütüphane, bireyin ve toplumun bilgiye olan ihtiyacını, erişimini karşılamaya yönelik bilgi kaynaklarını, belirlenmiş usullerle düzenleyen, onlardan yararlanılması için kültüre ve topluma hizmet veren önemli bir müessesedir. Kütüphaneler kültür mirası bilgi kaynaklarını, bu bağlamdaki materyalleri muhafaza etme, araştırmacı ve okuyucuların hizmetine sunma misyonunu üstlenmiştir. Mart ayının son pazartesi günü kutlanan Kütüphaneler Haftası münasebetiyle bu yazımızda geçmişten bugüne kütüphaneleri ele aldık.

Kütüphaneler, yazının bulunması ve kayıtlı bilginin oluşmaya başlamasıyla birlikte tarihî ve toplumsal bir ihtiyaç, bir zorunluluk sonucu ortaya çıkmış ve kurumsallaşmıştır. Bu kurumun temel işlevi ise üretilen bilgiyi kayıt altına alıp kamuya, araştırmacı ve okuyuculara açık hâlde erişilebilir duruma getirmek ve kayıtlı bilgiyi gelecek nesillere aktarmaktır. Dolayısıyla kütüphanelerin medeniyetlerin şekillenmesinde güçlü tesirleri olmuştur.

Kütüphanelerin tarihi, medeniyet ve kültür tarihi kadar eskidir denilebilir. İnsanlar yazıyı kullanmaları ile birlikte dönemlerine ait bilgileri, anlaşmaları, toplumsal kuralları her dönemin imkânları çerçevesinde papirüs bitkisine, deri üzerine, ağaçlara, kil tabletlere yazmışlar, çoğaltmışlar ve uygun mekânlarda muhafaza etmişlerdir. Yazılı materyallerin korunması zorunluluğu kütüphanelerin teşekkülünü ve kurumsallaşmasını zorunlu kılmış, kütüphanelerin tarihî seyri de bu şekilde başlamıştır.

Tarihte tespit edilebilen en eski kütüphane Asur Krallığı’na başkentlik yapan Nineva’da (Ninova), Kral Asurbanipal Sardanapal döneminde (M.Ö. 667-626) kurulmuştur. (Birsel Küçüksipahioğlu, Ninevâ, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Ankara, 2007, c. 33: 136-137.) Tarihte en büyük kütüphane olarak bilinen İskenderiye Kütüphanesi ise M.Ö. III. yüzyılda inşa edilmiştir. Kütüphanedeki kitap sayıları hakkında farklı kaynaklarda 200.000 ile 700.000’e kadar çeşitli sayılar geçmektedir. O dönemlerde kitaplar kütüphanelerde papirus tomarları hâlinde muhafaza edilmekteydi. (Adnan Ötüken, Bibliyotekçinin El Kitabı, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1947, s. 14.)

İslam medeniyetinde kütüphaneler

İslam medeniyetinde ilk kütüphanelerin Emeviler döneminde (661-750) aynı zamanda birer ilim kurumu olarak da işlev gören camilerde ortaya çıkmış olabileceği tahmin edilmektedir. Emeviler döneminde ilk kütüphanenin Dımaşk’ta kurulduğu ve isminin Beytülhikme olduğu anlaşılmaktadır.

Abbasiler döneminde (750-1258) ilim merkezi ve kütüphane denildiğinde akla gelen ilk kurum, başşehir Bağdat’ta kurulan Beytülhikme’dir.

İlk medreselerin H. IV. (X.) asırda Maveraünnehir bölgesinde kurulduğu tahmin edilse de hakkında en sağlıklı bilgiyi edinmenin mümkün olduğu ve büyük bir şöhrete erişen medreseler Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından kurulan Nizamiye Medreseleridir. Nizamiye Medreselerinin en meşhuru da 459 (1067) yılında Bağdat’ta kurulan Bağdat Nizamiye Medresesidir. Bu medrese bünyesinde bir kütüphane de inşa edilmiş ve medreselere kütüphane inşa etme geleneği sonraki asırlar boyunca İslam dünyasının çeşitli ilim havzalarında sürdürülmüştür. (Abdülkerim Özaydın, Nizâmiye Medresesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi TDV Yayınları, Ankara, 2007, c. 33: 188-191.)

İslam medeniyetinin en zengin koleksiyonlu kütüphanelerinin Fatimiler döneminde (909-1171) teşekkül ettiği tahmin edilmektedir. Kitaplara düşkünlüğüyle bilinen Fatımi halifesi Aziz Billah’ın (975-996) Kahire’deki saray kütüphanesinde 600.000 civarında kitap bulunduğu kaynaklarda geçmektedir. (İsmail E. Erünsal, Ortaçağ İslam Dünyasında Kitap ve Kütüphane, Timaş Yay., İstanbul, 2018, s. 352-457.)

İslam tarihinin erken klasik döneminde Ağlebiler (800-909), Samaniler (819-1005), Hamdaniler (905-1004), Büveyhîler (932-1062) gibi hanedanlıkların hâkimiyetindeki bölgelerde, Buhara, Halep, Şiraz, Rey, Merv, Herat ve Belh gibi ilim merkezlerinde sayısız kütüphane kurulmuştur. İslam tarihinin ikinci klasik dönemi olan ve H. 7. (13.) asırdan günümüze dek devam eden süreçte de İslam dünyasındaki muhtelif yerleşim merkezlerinde çok sayıda kütüphane tesis edilmiştir. Selçuklular (1040-1308), Anadolu Selçukluları, Eyyubiler (1171-1462), Memlükler (1258-1517), İlhanlılar (1256-1353), Timurlular (1370-1507), Babürlüler (1526-1858) ve Osmanlılar (1300-1922) bu süreçte hüküm süren en önemli devletlerdir. Bu devletlerin hâkimiyetinde ve sultanlar başta olmak üzere devlet adamları, zenginler ve âlimlerin gayretleriyle medrese, cami ve sufi kurumlarının bünyesindekiler ile vakıflarla desteklenen çok sayıda kütüphane oluşturulmuştur.

Selçuklular döneminde Bağdat, Buhara, Belh, Serahs, Nişabur, Merv, İsfahan, Hemedan, Herat ve Rey gibi şehirlerde inşa edilen medreselerin hemen hemen tamamında zengin kütüphaneler bulunmaktaydı. Özellikle Merv şehri, bazıları 10.000’i aşan kitap koleksiyonlarına sahip olan kütüphanelere ev sahipliği yapan bir kütüphaneler şehriydi. Anadolu Selçukluları döneminde de Sivas’ta Gök Medrese’de, Konya’da Karatay Medresesi’nde ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde çok sayıda kütüphane tesis edilmiştir.

Zengiler (1127-1233) ve Eyyûbîler (1171-1260) döneminde Mısır ve Şam bölgesinde, içerisinde kütüphaneler olan çok sayıda medrese inşa edilmiş, onların takipçisi olan Memlükler (1258-1517) döneminde de bu ilim havzasında yer alan Kahire, Dımaşk, Halep ve Kudüs gibi şehirlerde çok sayıda medrese, cami ve hankâh gibi ilim kurumları inşa ettirerek bu kurumların bünyesinde vakıflarla da desteklenen kütüphaneler kurmuşlardır. .

Osmanlılar döneminde ise kütüphaneler daha çok medrese ve mescitlerin içerisinde yer almıştır. Bu kütüphaneler çoğunlukla medrese öğrencilerine hizmet etmek için kurulmuş, bu sebeple de koleksiyonları medreselerde okutulan dersler şekillendirmiştir. İstanbul’un fethini takip eden yıllarda şehirde saray kütüphanesi tesis edilmiş ve bu kütüphanede İslami yazmalar başta olmak üzere Latince, Grekçe, Ermenice, Süryanice ve İtalyanca gibi dillerde kaleme alınmış çeşitli ilimlere dair çok sayıda eser seçilerek bir araya getirilmiştir. Bu kütüphane daha sonra II. Bayezid, I. Selim ve onların takipçisi olan sultanlar tarafından geliştirilmeye devam etmiştir. Ayrıca II. Mehmed tarafından inşa ettirilen Fatih Külliyesinde, II. Bayezid’in Edirne’de kurduğu külliyede ve Süleymaniye Külliyesinde kütüphanelerin oluşturulmasına önem verilmiştir. Bunların yanında Balkanlar’dan Anadolu’ya, Şam-Mısır bölgesinden Irak’a kadar Osmanlıların hâkimiyetinde bulunan bölgelerin hemen hemen tamamında irili ufaklı çok sayıda vakıf kütüphanesi kurulmuştur. XVII. yüzyılın sonlarından itibaren ise Köprülü Kütüphanesi, Feyzullah Efendi Kütüphanesi, Şehid Ali Paşa Kütüphanesi, Damad İbrahim Paşa Kütüphanesi, Âtıf Efendi Kütüphanesi ve Râgıb Paşa Kütüphanesi gibi müstakil ve önemli kütüphaneler inşa edilmiştir. (İsmail E. Erünsal, Osmanlılarda Kütüphaneler ve Kütüphanecilik: Tarihsel Gelişimi ve Organizasyonu, Timaş Yay. İstanbul, 2015, s. 160-263.) Bu dönemlere ait eserlerin bugün bir kısmı Diyanet İşleri Başkanlığı Merkez Kütüphanesi nadir eserler koleksiyonunda, çoğunluğu Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığına bağlı Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesinde bulunmaktadır.

Genel olarak tarihsel süreçte özelde ise İslam tarihi ve medeniyetindeki kütüphaneler kültür mirasını geçmişten bugüne, bugünden geleceğe taşımada önemli bir sorumluluk üstlenmeye devam edecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı Merkez Kütüphanesi de Türkiye’nin önemli bir ilmî araştırma merkezi ve seçkin kütüphanelerinden biri olarak büyük bir hassasiyetle bu sorumluluğu paylaşmaktadır.