Makale

SU: GÖKTEN İNEN NİMET

SU: GÖKTEN İNEN NİMET

Doç. Dr. İlhami GÜNAY
Dumlupınar Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi

Su, Arapça kök manalarından hareketle; “saf/arı, akıcı/seyyal, şeffaf, yumuşak ve içinde bulunduğu varlığı güçlendiren, soğukluğu ve rutubetiyle ateşin zıddı bir cevher” şeklinde tanımlanabilir. Su, bütün canlıların hayat kaynağı olan latif, akıcı bir cisim olarak da tarif edilmiştir. (Mâzin Muhammed İsa b İsa, el-Mâu ve eseruhu ale’l-Ahkami’ş-Şer’iyyeti, Daru İbn Cevzi, I. Baskı, el-Memleketu’l-Arabiyyetu’s-Suudiyye, 1432, s. 29.) Su Allah’ın ilk yarattığı (Enbiya, 21/30.), varlıkları ondan yarattığı (Tirmizi, Cennet, 2.), ve hayatı onunla sürdürdüğü büyük nimetidir. Kur’an-ı Kerim’in her canlının sudan yaratıldığını vurgulaması, zaruri olarak suyun mevcudiyetinin canlıların varlığından önce olmasını gerektirmektedir. (Muhammed b Abdulaziz binabdillah, el-Mâu fi’l-Fikri’l-İslami ve’l-Edebi’l-Arabi, Vizaratu’l-Evkâfi ve’ş-Şuûni’l-İslamiyye, Mağrib, 1996/1417, C. I, s. 21.) Su insan hayatının vazgeçilmez parçasıdır. Ancak insanların çoğu, yeterli miktarda ve arzuladığında bulmasından dolayı ancak kıtlığında değerini anlamaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de su; değeri, semadan indirilişi, hayatı diriltişi, medeniyet kurmaktaki rolü ve temsili anlatımla insanı eğitmesi açılarından çok yönlü ele alınmaktadır: Su; şarıl şarıl (Nebe, 78/14.), coşkun (Hud, 11/40.), soğuk (Sad, 38/42.), yağmur (Neml, 27/58.) vb. şekillerde indirilmektedir. Yeryüzünde bulunuş nitelikleri ise kuyu (Hac, 22/45.) havuz (Kevser, 108/1.), nehir (Bakara, 2/25.), deniz (Kasas, 28/7.) vb. şeklindedir. Kur’an-ı Kerim’de suyla yakın alakası olan bulutların (Rad, 13/12.) ve rüzgârların çeşitlerine (Rum, 30/46.) üremenin vasıtası olan sıvı da “safi az su” (Hacc, 22/5.) ve “dökülen su” (Kıyame, 75/37.) ifadeleriyle zikredilmektedir.

Resulüllah (s.a.s.) da suyun hayati önemine işaret etmiş, esirgenmesi helal olmayan üç şeyden birisi saymıştır. (Ebu Davud, Zekât, 35.) Duasında kar ve dolu suyunun saflığına vurgu yapmıştır. “Ey Rabbim! Hatalarımı kar ve dolu suyuyla yıka.” (Buhari, Deavat, 6.) Suyun temizliğinin korunmasına azami titizlik göstermiş, kirletmekten kesinlikle menetmiştir. (Buhari, Vudu’, 68.) Müslümanların bir yudum su ile olsa bile sahur yapmalarını (Alâuddin Ali b Belbân el-Farisi, Sahih-i İbn Hıbbân, Tahk. Şuayb Arnavut, Müessesetu’r-Risale, Beyrut, 1414/1993 (Hadis no: 3476) C. VIII, s. 254.) teşvik etmiştir.

Suyun kendisi temizdir, başkalarını temizleyicidir, maddi ve manevi kirleri giderme aracıdır. O, ölü toprağı canlandırmak, insan ve hayvanları sulamak için gökten tertemiz (Furkan, 25/48-49.) indirilmektedir. Su bedeni, elbiseyi ve çevreyi temizleme özelliği yanında, büyük ve küçük abdestsizliğin de manevi kirliliklerinden arındırmaktadır. (Maide, 5/6.) Bu temizlik, ibadetin ön şartı olduğu gibi buna bağlı olarak kalbin huşusu için de son derece gereklidir. Bu temizliğin insan ruhu üzerindeki etkisinin en güzel örneğini, Müslüman askerlerin Bedir savaşı öncesindeki korku, endişe güvensizlik gibi ruhi kirlerini gidermesi (Enfal, 8/11.) oluşturmaktadır. Bütün bu sebepler yüzden olmalı ki Resulüllah (s.a.s.), temizliğin imanın yarısı olduğunu (Sünen-u Dârimi, Vudû’, 2.) bildirmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de suyun şifa kaynağı olduğu, Hz. Eyyüb’ün hastalıklarından ve beladan suyla kurtulmasıyla örneklendirilebilir. Nitekim o, içtiği suyla içindeki, yıkandığı soğuk su ile de vücudunun dışındaki rahatsızlıklarından şifa (Sad, 38/41-42.) bulmuştur. Bu manada Resulüllah (s.a.s.) da humma hastalığının ateşini zemzem suyuyla soğutmayı (Buhari, Bed’ul-Halk, 9, 10.) tavsiye etmiştir. Çağdaş tıp çevrelerinin, suların hastalıkların tedavisinde kullanılabileceğinde fikir birliği etmeleri, yukarıdaki tavsiyelerin isabetliliğini desteklemektedir.

Su mikroskobik canlıdan kozmik âleme kadar bütün varlıkların temelidir. Allah, arşı henüz su üstünde iken gökleri ve yeri altı günde/evrede yaratmıştır. (Hud, 11/7.) Evrenin sudan yaratılması çok sarih değildir. İnsanın, hayvanların ve bitkilerin sudan yaratıldığı kesindir. (Nur, 24/45.) Vücudunun yüzde yetmişinden fazlası sudan meydana gelen bu varlıkların (en-Neccâr, el-Âyâtu’l-Kevniyye, C. II, s. 310.) sudan yaratıldığı tecrübi bilgilerle de bilinmektedir. Allah (c.c.) ilk insan Hz. Âdem’i, suyla karılmış toprağı ve içine ruh üfleyerek yaratmıştır. (Hicr, 15/24; Sad, 38/71-72.) Onun nesillerini ise üreme organından fışkırarak çıkan bayağı sudan/meni (Mürselat, 77/20.) halk etmiştir. Bu az su, sağlam karargâh olan ana rahmine yerleştirilmiş ve (cenine dönüşen suya) ölçülü bir şekil verilmiştir. (Abese, 80/19.) Sudan yaratılan ve ana rahmindeki suda yüzdürülerek doğan insanın, ana sütünden başlayan su/sıvı ihtiyacı (Bakara, 2/233.), ölüm anına kadar devam etmektedir. Doğumuyla temiz suda yıkanarak hayata başlayan insanın ölüm anında dudağı su ile ıslatılmaktadır. Vefatıyla temiz su ile yıkandıktan sonra ebediyete uğurlanmaktadır.

İnsanın üremesiyle (Furkan, 25/54.) oluşan büyüklü küçüklü toplulukların (Hucurat, 49/13.) bir arada tutulmasında merkezî rolü daima su tayin etmektedir. Medeniyet kurmanın bu ilk adımını köylerin/şehirlerin anası (Enam, 6/92; Şura, 42/7.) Mekke’nin oluşumu göstermektedir. Mekke’nin bu seçkinliğinin manevi vesilesi Hz. İbrahim’in makbul duası (İbrahim, 14/37.), maddi aracı zemzem suyu/kuyusu olmuştur. (Zekai Şen, Manevi ve Bilimsel Açılardan Zemzem Suyu, s. 139.) Suyun medeniyeti koruyucu rolü Hz. Yusuf’un yedi yıl süren kuraklığın doğurduğu kıtlık krizini başarıyla yönetmesinde gösterilmiştir. (Yusuf, 12/47, 55.) Aynı şekilde Hz. Musa’ya Tih çölünde verilen on iki pınar (Bakara, 2/60.) İsrailoğullarının dağılmasına mani olmuştur. Bu kural günümüzde de aynen devam etmekte, suyu bol ve güzel olan şehirler, tercihe şayan olarak gelişimini sürdürmektedir.

Genellikle su havzaları çevresinde kurularak güçlü medeniyet seviyesine ulaştıktan sonra tarihe gömülen halklar bulunmaktadır. (Nahl, 16/36.) Bunların birisinde, çöküş sebebi olarak suyu çekilip kullanılmaz hâle gelmiş kuyular (Hac, 22/45.) zikredilmektedir.

Su, canlıların hayati tüketim aracı olma özelliğinin yanında; nehir, deniz ve okyanus hâliyle yaşamlarının parçasıdır. Öncelikle suların kendisi vazgeçilmez gıdadır ve içerisinde başka varlıkların yaşamasına imkân sağlamakla hem onlar ve hem de dışındaki varlıklar için besin zinciri olmuşlardır. (Nahl, 16/14.) Bilhassa okyanuslar, iklimin oluşmasının temel unsuru olduğu gibi besin ambarı konumundadır. Okyanus ve denizler, toplumlar için, besin dışındaki maden, petrol ve gaz gibi diğer ekonomik alanlarda servet kaynağını ifade etmektedir.

Sular, hayat kaynağı olması bakımından aynı özelliğe sahiptir, lezzet bakımından farklıdır. Kara sularının çoğu ve deniz sularının bir kısmı tatlıdır (Furkan, 25/53.), susuzluğu gidermektedir ve içimi kolaydır. Tuzlu sular da aynı şekilde deniz canlılarına ve buharlaşma yoluyla karasal hayata can vermektedir. (Fatır, 35/12.)

Gökten indirilen su (Vakıa, 56/68-69.) ile sulanan bitkiler, göz alıcı renkleriyle lezzet bereketi sunmaktadır. Çardaklı çardaksız ve gönül alıcı güzel bahçeler (Neml, 27/60.) çeşit çeşit hurmalıklar ve rengârenk ekinler (Zümer, 39/21.) varlığını daima suya borçludur. Üst üste bindirilerek dizilmiş taneleriyle, salkımlarıyla, farklı şekilleriyle ve ham hâlinden olgunlaşıncaya kadarki evrelerindeki lezzet tonlarıyla kendisine (Yaratıcısına) insanı hayran bırakmaktadır. (Enam, 6/99.) Günlük hayatta tüketimi sıradanlaşan her türlü bitkiler (Taha, 20/53.), ürünler (Fatır, 35/27.) üzüm, nar, zeytin gibi meyveler, aynı suyun suladığı toprakta yetişmektedir, buna rağmen hem kendi aralarında ve hem de diğer sebze meyve cinslerine kıyasla farklı beğenilere (Rad, 13/4.) hitap etmektedir.

İptidai hayattan itibaren suya bağlı meslekler de olagelmiştir. Bunlardan ilk akla geleni, ilahi bir imtihana da konu olan (Araf, 7/163.) balıkçılıktır. Bir diğeri, mücevher olarak işlenen ve süs eşyası olarak kullanılan inci mercan çıkarılmasıdır. (Nahl, 16/14.) Yük ve eşya nakliyeciliği kapsamında insan ve soyu gemilerde taşınmaktadır (Lokman, 31/31.) Denizi yara yara giden gemiler, Allah’ın lütfundan nasibini araması ve sonrasında eriştiği nimete şükretmesi için insanın hizmetine verilmiştir. (Nahl, 16/14.) Günümüzde denizler ve okyanuslar üzerinde kurulu petrol-kimya tesisleri, reaktörler, süngercilik, yosun çıkarma, denizin rüzgârlarından ve dalgalarından enerji üretimi vb. faaliyetler bu çerçevede hatırlanmalıdır.

Suyun azı ve fazlası felaket olabildiği için bulutlarda taşınması ve ölçülü miktarda indirilmesi gerekmektedir. Allah (c.c.) her şeyi ölçü ve dengede yarattığı gibi (Kamer, 54/49.) gökten indirdiği tertemiz suyu da belli bir ölçüde indirip yeryüzünde depolamaktadır. (Hicr, 15/21-22.) Gökten indirilen suyun yer altında tutulması ve ihtiyaç kadarıyla yeryüzüne çıkarılması da ölçüyledir.

Ölçüyle indirilen suyun iktisatlı kullanılması gerekmektedir. (Araf, 7/31.) İbadet için ve akarsudan dahi abdest alınsa israf edilmemelidir. Diğerleri gibi soğuk su nimeti için de şükredilmeli (Hâkim, Müstedrek, 7178.), içildikten sonra hamdetmekle (Yunus, 10/10.) şükrün gereği yerine getirilmelidir. Allah (c.c.), su nimetinin maddi değeri yanında, manevi ve ruhi yararlarına da temas etmektedir. Suyun temsili anlatımı üzerinden insanı; inanç, irade, davranış ve değerler açısından eğitmektedir.

Hakikatte, ahiret sermayesine dönüştürülemeyen dünya hayatı ve kazanımları, suyla yetişip sonrasında çer çöpe dönerek savrulan bitki gibidir. (Kehf, 18/45; Zümer, 39/21.) Akıl, irade ve muhakeme sahibi insana yakışan, sınandığı belaya sabretmek, eriştirildiği nimete şükretmek ve fıtratını arındırmaktır. Su, Allah’a (c.c.) itaate çağrı vasıtası olması yönüyle insanın vefa duygusunu eğitmektedir. Bu bilinçle yaşayanların iki cihanda ödüllendirileceği bilgisiyle umutlarını yeşertmektedir. Madem Allah (c.c.) tatlı su indirmekle kullarına hayat hakkı vermektedir, onlar da bu büyük nimete kullukla mukabele ederek vefa göstermelidir. (Vakıa, 56/68-70.)

İnsanlar şayet, Allah’a iman ederler ve O’na karşı gelmekten sakınırlarsa üzerlerine gökten ve yerden bereket kapıları açılmaya (Araf, 7/96; Zümer, 39/21.) devam edecektir. Kulluk görevinin bilincinde oldukça su ve onun getirdiği bereket; ekinlerle, bağlarla, bahçelerle, mallarla ve evlatlarla güçlerine güç katacaktır. (Enam, 6/99; Araf, 7/57.) Ancak sunulan bu bolluk, insanları asla azdırmamalı ve yanıltmamalıdır. Zira Allah (c.c.) o bereket kaynağını her an gidermeye kadirdir. (Müminun, 23/18; Mülk, 67/30.) Nimetlerine nankörlük etmeleri hâlinde insana şiddetli açlık ve korku ıstırabını tattırmakta (Nahl, 16/112.), ümidini kaybettirmektedir. (Enam, 6/44.)

Su üzerinden verilen bütün bu dersler; Hz. Nuh tufanı, Hz. Salih’in mucizesi, Hz. Musa ve kavmi (Araf, 7/136; Hud, 11/37, 43.), Hz. Yunus (Yunus, 10/98; Enbiya, 21/87.), Sebe’ halkı (Sebe, 34/16.) Yahudilerin cumartesi balık avı yasağı, Talut’un ordusu, bahçe sahibi (Bakara, 2/266.) ve münafıkların temsili (Bakara, 2/19-20.) gibi örneklerle çeşitlendirilmiştir. Su ile bağlantılı bu kıssalarda verilen dersler; itikat, söz, ahlak ve davranışları düzeltmeye ve güzelleştirmeye matuf bulunmaktadır.

Su gibi saf, temiz, üretken, bereketli ve aziz olalım efendim!…