Makale

AY, DOĞDUĞUNU; ADAM, OLDUĞUNU BİLMEZ

AY, DOĞDUĞUNU;
ADAM, OLDUĞUNU BİLMEZ
Gülşen ÜNÜVAR
Pedagog

Bilmek, ne güzel bir kelimedir. Kendini bilmekse ardı sıra gelen en müstesna cümledir. Konuşmayı, susmayı. Yürümeyi, durmayı. Düşünmeyi, sormayı. Bazen uçup bazen konmayı. Ama öyle çabucak olmaz bilmek denilen anlayış. Aheste bir süreçtir bu, aheste bir kavrayış. Dinle küçük bir tomurcuğu, bak ne diyor sana? Açarım ama fark bile etmem akşamdan sabaha. İnsan da böyledir işte, yavaşça pişer hayat denen ocakta. Usulca olgunlaşır, demlenir kalp denen bucakta. Ay, do€du€unu; adam, oldu€unu bilmez. Hurma desen, bir gecede zinhar ermez. Bir damla su mesela. Nasıl da oya oya şekil verir kayaya? Ne su farkındadır bu çabanın ne de kaya, gösterdiği sabrın.

İşte geldim, işte gidiyorum deme. Hayat yolculuğundan erken vazgeçme. Geldik amma ne zaman gideceğimiz meçhul. Hiç bitmeyecekmiş gibi yoluna devam etmeli kul! Ömür biter, mücadele bitmez der büyükler. Emeğini azık eder de kendine, elinin nasırıyla gurur duyar bilenler. Geçim derdine düşenlerin alınlarında damla damla ter olur. Rızkı ta Fizan’da bile olsa gider onu bulur. Yaşam dediğin senden daima bir adım önde gider. Dokuz günlük ömür, on günlük nafaka ister. Ne diyelim öyleyse? Azmimize davranalım hâl böyleyse. Canımızı dişimize takıp nafakamızı tam edelim. Bahtımıza razı gelip ömrümüzü sefa ile sürelim.

Kendi yağıyla kavrulanların yoktur kimseye zararı. İşinde gücünde geçer günleri, yoktur karıncaya bile ziyanı. Herkesin derdini dinlerler de benim hâlim şu demezler. Başkalarının ayıbını yüzüne vurmazlar hatta görmezden gelirler. Nezaketleri takdire şayandır, bu herkesçe bilinir. Âdeta bir çiçek bahçesidir gönülleri, yakalarına zarafetten bir karanfil ilinir. Ama bu demek değildir ki dertsiz tasasızdır böyle insanlar. Güllük gülistanlık geçer ömürleri, bolluk içinde yaşarlar. Yok, öyle değildir işin aslı. O sadece buz dağının görünen kısmı. Sinek, yemişin en erginine konar. Yumuşak a€acğ kurt basar. Ağzından bal damlayan Âdemoğlunu tasasız sanma. İçinin ta derinlerine bak, nerede bir sessiz insan varsa. Yufkadır yüreği onların, bakışlarında gizlidir hüznü. İçini belki kurt yiyordur ama yine de güzellik saçar yüzü.

Her şeyin ortası makbuldür evet bu konuda fikrimiz bir. Aşırıya gidenin sonu gün yanığına tutulmuştan beterdir. Orta yol dedik amma ortayı iyi bellemek lazım gelir. Ekmek elden su gölden diyenler miskinden hâllicedir. Beklemeye ne hacet, görebilene netice peşin. Tembel adamın işi rast gider mi hiç, bir düşün? Kursağından geçecek bir lokma ekmeğin bin çilesi olur. Zahmete katlanan, helal aşın tadını tez bulur. Ne taşı atayım ne kolum yorulsun diyorsan ziyandasın. Gecesini gündüzüne katıp çalışanlar var, sen ne yandasın? Bağ bostan emek ister, öyle kendiliğinden yeşermez. Soğana sarımsağa su yürümeden zinhar gövermez. Yerinde sabit durma, gel tut bir işin ucundan. Bahane bekleme, iraden çıksın artık kınından. Hareket eden bereketsiz kalmaz. Yatan taşğn altğna su varmaz.

Uçsuz bucaksız bir ummanda kulaç atmak gibiydi hâlimiz. Bazen azmettik, bazen tükendi tüm mecalimiz. Kimi zaman adacıklar çıktı karşımıza, oturup dinlendik. Kimi zaman sandallar gelip geçti, kuvvetlice kürek çektik. Dalgalar boyumuzu aştı, ümidimizi yitirdik. Akıntılar sürükledi acımasızca, gönül azığımızı bitirdik. Etraftan bir medet umduk, baktık ki yapayalnız kaldık. Düşmeyegör, kendi yaralarımızı kendimiz sardık. Boğulmaktan halliceydi hayal kırıklığına uğramak. Fayda etmedi yılların hatırı için zihnimizi zorlamak. Çırpındıkça suların en derinine çöktük. Debelendik, tutam tutam yosun söktük. Çaresiz kalınca insan, faydasızdan fayda umar. Suya düşen, dal kavrar. Boşadır bu çaba, dal ne yapsın derdi umman kadar olana? Dal ne yapsın ummanın ortasında kayıksız küreksiz kalana?

Akşam olur, kurulur sofralar. Besmeleler çekilir, sıvanır kollar. Bir tencere bulgur pilavı, beraberinde bir baş soğan. Ne de güzel gider yanında bir bardak tuzlu ayran. Allah ne verdiyse der büyükler, buyur ederler konu komşuyu. Bal niyetine sunarlar kilerdeki turşuyu. Malzemesini bol tutarsan tadından yenmez aş. Bunu herkes bilir ama imkânına göre hareket eder baş. Kimin mutfağında ne varsa, o konulur sofraya. Harcını bol tutarsan ürünün tatlı olur elbet. Bazen bir tutam fesleğen bile koskoca bir lezzet. En yavan yemekleri tatlandırır mesela bir kepçe yağ ile çeşni. Acı otu koysan tencereye, üç diki etle olur sana yahni. Ortaya çıkan lezzete inan hayret eder insan. Ne demiş bilenler; ya€ ile yavşan, sirke ile tavşan.

Yüzdük yüzdük kuyruğa kadar getirdik sözlerimizi. Her kulaçta biraz daha biledik sezgilerimizi. Kâh koşar adım ilerledik sona. Kâh ağırdan alıp desturla düştük yola. Kâh ömürden bahsettik, nafakamızı hazırladık. Kâh kurt basan ağacın altına hürmetle vardık. Zor değildi güzergâhımız, gaye baştan belliydi. Köy göründü nihayet, gerisi kolay, gerisi nasipti. Siper ettik elimizi alnımıza. Bohçamızı dürüp sardık sırtımıza. Şimdi çıkıp varma vaktidir köye, gönül bağlasan durmaz. Görünen da€ğn uza€ğ olmaz.