Makale

İNSAN İNSANIN YURDUDUR

İNSAN İNSANIN YURDUDUR

Zeynep DEMİR

“Kuşlar ölür sen uçuşu hatırla” diyor ya şair. Öyle değil midir gerçekten. Ağaçlar ölür, kuşlar da… Üstelik sadece kuşlar uçmaz bilirim. Evler de uçup gider o koca cüsseleriyle, yalçın dağlar da uçar, çöller ve denizler. Her şey uçup gider hayatımızdan. Uçarlar ve mazinin tozlu sayfalarına konarlar, birer hatıra olarak yaşamaya devam ederler o sayfalarda. Zaman zaman zihnimizi yoklayarak, kendilerini hatırlatarak… Renkleri hafiften solmuş fotoğraf karelerinden bize gülümserler. Seneler de kanatlanıp gider, birer birer tükenir ömür sermayesi. En son insan da uçmağa varır. O da yerini alır hatıralarda. Aile albümlerinde hüzünlü bir karedir artık. Fakat geride hatırlanacak şeyler muhakkak kalır. Bir bakış, bir gülüş, zor zamanlarda uzatılan bir el, en kasvetli günlerde kahverengi bulutları dağıtan bir teselli.

İnsan o vakit derin düşüncelere dalar. Benden geriye ne kalacak? Payıma hayırla yâd edilmek mi düşecek yoksa hiçbir iz bırakmadan bu dünyadan öylece uçup gidecek miyim? Bu yüzden hayatına, o hayatı aşan bir anlam vermeye çabalar. Ömrünü iyilikle bezemeye ardında hayır duaları bırakmaya gayret eder.

İnsan insanın kurdudur diyen söylemlerin karşısına, insan insanın yurdudur diyebilmek, birkaç yıl öğretmenlik yaptığı Anadolu’nun mütevazı bir ilçesinde sevgi dolu kalpler bırakabilmek için bütün çabasını koyar ortaya. Kendi eliyle boyar okul duvarlarını, çivisi çıkmış, eskimiş sıraları bir bir tamir eder. Yanında getirdiği kitaplardan bir kütüphane kondurur köşeye. Biraz şeker biraz çikolatayla bekler minik misafirlerini. Kışın her sabah erkenden gidip sobasını yakarak sıcak bir yuvaya buyur eder gibi karşılar öğrencilerini. Ya da beyaz önlüğünü kuşanmış bir doktor olarak köy köy dolaşırken hastalara sadece reçeteler değil güler bir yüz de bırakır. “Bugün daha iyi gördüm seni” der. Herkesin hâlini hatırını sorar. Bitip tükenmeyen sırt ağrılarını sabırla dinler. Doktor değil mi bizim sarıkızın hâlinden de anlar elbet diye kapısı aşındırıldığında zerre tereddüt etmeden, kalp kırmadan yapar elinden geldiğini. Orada geçirdiği günler aylar boyunca insana el uzatır, gönüllere sevgi tohumları eker, işini sevgiyle ve hakkıyla yapar.

İnsan o zaman hayatını dahi aşan bir anlama kavuşmanın huzuruyla mutmain olur. Rabbin rızasının insanların gönüllerine girebilmekte saklı olduğunu görür. Bambaşka bir diyarda, onlarca yürekte tatlı hatıralar bırakır. İster kendine emanet edilmiş onlarca çocuğun minik kalplerine öğrenme aşını nakşeden bir öğretmen olsun, ister insanın en değerli varlığını, canını ellerinize emanet ettiği bir doktor, isterse eski ahşap bir camide cemaatine kol kanat geren bir imam. İnsanı kazanmak onu kaybetmekten daha kolaydır. İşinize biraz sevgi biraz tebessüm kattığınızda, sıcak bir sohbetle hâl hatır sorduğunuzda görünmez fakat sağlam köprüler kurarsınız. Belki bu yüzden Anadolu insanı bir başka sever tansiyonunu ölçtürmek için kapısına vardığı doktoru, yavrularına alfabeyi belleten öğretmeni ve en zor günlerinde ona Rabbinin rahmetini anlatan hocayı. Bütün müşfikliğiyle sahip çıkar onlara değer veren bu insanlara. Kümesteki yumurtadan, ocaktaki sütten, tandırdaki ekmekten bir parça ikram ederek hürmetini gösterir. Az ama candan verir verince.

Hayatın bütün zorluklarını katlanabilir kılan da bu sevgidir. Gece çocuğu ateşlendiğinde, yavrusunu ilçedeki hastaneye yetiştirmek için ilk iş Hoca’nın kapısını çalar. Bilir ki o çok sevdiği Hoca Efendi vaazlarında dile getirdiği erdemlerle bezemiştir hayatını. Hiç yüksünmeden gecenin bir vakti yola düşecek, onları hastaneye yetiştirecektir. Belki sabaha kadar başlarında bekleyecek, küçük yavrunun selameti için dualar edecek, elini o kederli babanın omzuna koyarak “Bak buradayım, yalnız değilsin.” diyecektir.

Ve bir gün hayat kendi yolunu çizip bir tayinle o çok sevdikleri Hocaları köylerinden ayrılırken genç yaşlı bütün köyün kalbini hüzün kaplar. Çocuklar yaz kursunda öğrendikleri Allah kelamını, oynadıkları oyunları yâd eder. İhtiyarlar ramazan akşamlarında dinledikleri Kur’an-ı Kerim, birlikte ettikleri hoş sohbetleri, gençler hiç çekinmeden nasılda dertleştiklerini anımsarlar. İşte o zaman bir valizle gelip, yine tek bir valizle ayrılırken fark edersiniz ki ardınızda valizlere sığmayacak, hatıralarda mıhlanıp kalacak dostluklar biriktirmişsiniz. Bir gün göçüp gitseniz de sizi hayır duasıyla anacak insanlar bırakmışsınız ardınızda.

Hem ne diyordu şair: “Kuşlar ölür, sen uçuşu hatırla.”