Makale

ZIRHIN KALINSA YARAN AZ OLU

ZIRHIN KALINSA YARAN AZ OLUR

Gülşen ÜNÜVAR
Pedagog

Hayırla başlayalım, hayır olsun işimiz. Daima şükre, daima temiz niyete meyletsin kalbimiz. Güneşin doğuşuyla birlikte ümidimiz de uyansın. Dağ gibi azmimiz coşkun ırmaklara dayansın. Yaptıklarımız, yapacaklarımızın önünü açsın. Gücümüz, göğsümüze sığmayıp taşsın. Ancak her şeyin bir sınırı olduğunu unutma. Mutlaka başarırım deyip de kendini avutma. Sen elinden geleni yap, aşırıya sakın ola gitme. Hırsa girer ötesi, gözünü çok yükseklere dikme. Aynı anda birçok yere yetişmeye çalışmak insanı alabildiğine yorar. Uzaklaşır gerçek dünyadan da dört bir yanını kibir sarar. Güneşin doğuşunu kaçırmaya başlar yavaş yavaş. Günbegün unutur gökyüzüne bakmayı da dolanır adımlarına anlamsız bir telaş. Neden sonra anlar ki haddinden fazladır bu yük. Elini altına koyduğu taş, zannettiğinden daha büyük. Vah ki vah! Hem koşayım hem de uçayım derken yürümeye hasret kalır kişi. Bir vakte sığdırmakta zorlanır, tüm enerjisini harcadığı iki işi. Acele ettiğine, hırs yaptığına yanar. Anlar ki insanın gücü bir yere kadar. Bardak bile ölçüsünden fazlasını almaz. Bir çizmeye iki ayak sığmaz.

Her şeyin ortasını bulup da yaşayabiliyorsa insan, mahir sayılır. Koşmakla yürümek arasında ustaca yol alır. Kendini haddinden fazla zorlarsan eline bir fayda geçmez. Ama kalkıp da bir işin ucundan tutmazsan başarı seni seçmez. Ekmek elden su gölden hesabıdır kimi yaşantılar. Parmağını bile oynatmak istemez emeğe üşengeç olanlar. Adım atar amma gönülsüzdür gidişi. Varsa da varacağı yere, özüne bir şey katamaz kişi. Bil ki zahmetli işler için nitelikli uğraşlar gerek. İçi dolu cümle dediğin, erdemden bir ipek. Açıldığı zaman sandık, bak bakalım neler dökülüyor içinden. Üç beş parça kumaş mı yoksa kıymetli kelamlar da geliyor mu peşinden? Geliyorsa şayet, aliyyül âlâ! Yok! İnci boncuksa senin hazinen, neyin savaşını verirsin hâlâ? Derleyip toplasan bir zerre bile etmez değeri. Hâlbuki mendillere sarılıp sarmalanmış malumatlar öyle mi? Dolu ağızdan dolu sözler çıkar. Dolu gönülden dolu ilim akar. Boş petekten bal sızmaz. Kamış yakmakla köz olmaz.

Diyelim ki donattık kendimizi ilimle, irfanla, fenle. Eğittik gönlümüzü güzellikle şefkatle sevgiyle. Yığın yığın peteklerde ballarımız birikti, doldu. Meşe odunundan dağ gibi közlerimiz oldu. Gelin görün ki mesafemizi ayarlayamadık insandan insana. Ya çok yaklaştık, yıldızlar kadar uzaklaştık ya da. Ya tüm sırlarımızı açtık, pişman olduk sonradan. Ya da yalnızlığa alışıp kaldık bir dostluk bile kuramadan. Orta yolu bulmak çok mu zordu bizim için? Hep bir hesap kitap zihnimiz, niçin? Ne zaman ki insan insanı incitti, tez elden tedbir aldık. Varacağımız yere hazırlandık, toparlandık öyle vardık. Gören şaşırdı, desturla yaklaştı bize. Baktılar ki önlemler alınmış ama yine de yüklendiler söze. Kapattık kendimizi kötü niyete, kem göze, sahte yüze. İnsan bile bile nasıl bassın canını yakacak köze? Velhasıl kelam, üzüleceğimiz yere önce tedbirimizi saldık. Kaptırmadık kendimizi, aklımızı başımıza aldık. Koz ıslanmaya görsün, bir daha zor kurur. Zırhın kalğnsa yaran az olur.

Acele ederiz bazen, hemen uygulamaya koymak isteriz kafamızın içinden geçenleri. Beklemek ve sabır yorar bizi, duymazdan geliriz öğüt verenleri. Yolun en başındayken henüz, sonuyla ilgili hayaller kurarız. Yeni kararlar alır, daha da yenilerine bakarız. Yanılma ihtimalini hiç göz önünde bulundurmayız. Gerçeği hayalden zinhar arındırmayız. Suyu görmeden paçalarını sıvamak gibidir bu davranış. Cümlenin tamamını okumadan, âdeta eksik bir kavrayış. Oysa şartlar belli olmadan harekete geçmemeliyiz. İyice bir anlayıp dinlemeden karar vermemeliyiz. Ağacın dallarına bakarak kökleri hakkında bir tahminde bulunmak zordur.

Ya da çıkan dumanı izleyerek ateşin ne kadarı alev ne kadarı kordur. Bir bak, bir araştır bakalım kök nerelere kadar uzayıp gider? Dumanı takip et, ateşi bul, gör bakalım ne kadar odunla nasıl tüter? Sen sen ol kolları sıvama anlayıp dinlemeden. Acele etme, herhangi bir şeyi gerektiği kadar izlemeden. Ayan beyan açılsın yollar, tamamını gör de öyle geç harekete. Taş mıdır toprak mıdır yoksa engel midir muhabbete? Asma köprüden el yordamıyla geçilmez. Gölgeye bakıp gömlek biçilmez. Ölçünü aldıktan sonra davran kumaşına. Makasını sıkıca tut, sonra bırak akışına. Adımlarını sağlam at. Tecrübene daima bilgini kat.

Nice nimetler, nice ikramlar sunulur insanoğluna. Kimi yetinir, kimi göz diker daha fazlasına. Kimi şükreder bir lokma ekmeğe bir tutam tuza. Kimi razı gelmez çuvallar dolusu öğütülmüş una. Hırsı çok olan insan hanlar hamamlar umar. Ne yediğine doyar ne giydiğini varlıktan sayar. Üç ayakkabısı varsa dördüncüyü beşinciyi de düşler. Sonu gelmez taleplerinin, istedikçe ister. En ufak bir zerreye dahi tamah eder. Evindekini bırakır, taa uzaklardaki pirince gider. Bu aç gözlülüğün elbette bir bedeli olur. Eninde sonunda kişiyi ibretlik musibet bulur. Ben derim ki gel şükret rızkına. Helalini iste ne düşerse payına. Çok tamah edene mal canlısı denilir. Kuş tuzağa tane için ilinir.